Photo by newyorker.com

Uçtu mu, düştü mü? #Birdman

Gürcan Öztürk
6 min readMar 14, 2015

--

Birdman filmi, bu yıl 87’inci kez düzenlenen Akademi Ödülleri ya da popüler ismi ile Oscar’larda dört dalda ödül kazandı. Yıla damgasını vuran filmin teknik ve içerik açısından dikkat çeken yönlerini uzun süredir farklı ortamlardan okuma ve izleme şansı elde ettim. Sevmeyenler, sevenler, ortada duranlar çok sevenler, hiç sevmeyenler hatta nefret edenler olduğunu gördüm. Tezim ve farklı yayın kuruluşlarındaki işlerimden dolayı ne zamandır hakkında biraz da ben atıp tutayım dediğim Birdman’in bu esnada yaptığım okumalar neticesinde hiç de kolay atılıp tutulamayacak bir film olduğuna kanaat getirdim ve okulumun (Ege Üniversitesi) İletişim Fakültesi RTS (Radyo, Televizyon ve Sinema) Bölümü, Sinema Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Lale Kabadayı ile film üzerine küçük bir sohbet gerçekleştirdim. Kendisinin de ricası üzerine röportajı çok fazla değişikliğe uğratmadan metinleştirdim. İşte işin uzmanından görüşler, benim kalemimden de Birdman’e biraz daha sinematografik bakalım yazısı….

Birdman filminin Türkiye posteri. Photo by beyazperde.com

Birdman ya da uzun ismiyle Birdman-Cahilliğin Umulmayan Erdemi filmi benim sadık bir sinema izleyicisi olarak öncelikle biçim denemesi ile dikkatimi çekti. Prof. Dr. Kabadayı’ya göre Birdman kesintisiz-tek planmış gibi çekilen görselleştirmesiyle başarılı bir film. Steadicam kullanılarak elde edilen çekimler ustaca birleştirilerek seyircinin, olayların bir kerede, sanki kayıttan hiç çıkılmadan görüntülendiğine inanmasını sağlıyor.

Prof. Dr. Kabadayı’nın da belirttiği gibi çekimden çekime geçişler, karanlık alanlara ya da içinde herhangi bir hareket olmayan genel planlara bırakılıp, bunlar kurguda başarıyla arka arkaya eklendiğinde kesintisizlik hissini yaratmak mümkün. Birdman elbette ki bu tarz çekimlerin ilk örneği değil. The Untouchables (1987), Pulp Fiction (1994), Goodfellas (1990), Touch Of Evil (1958) ve Atonement (2007) benim ilk aklıma gelenler. Ancak bütünlük olarak düşünüldüğü zaman. Tüm bu sıraladığım filmlerin baştan sonası için bahsi geçen tekniğin sürekliğinden söz etmek mümkün değil. Birdman ise bunu –neredeyse başarmış diyebiliriz.

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü
Sinema Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Lale Kabadayı

Aynı şekilde bu görüşümü Prof. Dr. Kabadayı’da ‘Yalnızca, dikkatle izlendiğinde çekim nerede tamamlanmış, nerede yeni çekime geçilmiş fark edebiliyorsunuz’ diyerek onaylıyor. Yani Birdman’de yaratılan bu kesintisizlik hissi, seyirciyi, olayların ve karakterlerin hemen yanıbaşında ve onların tanığıymış gibi konumlandırdığı için, filmle özdeşleşme sağlamakta güvenilir bir yöntem olarak kullanılıyor.

Filmle ilgili okuduğum makale ve söyleşilerde dikkatimi çeken ikinci husus, filmin oyuncuları ve karakterleri hakkında girişilen hararetli tartışmalar ve analizlerdi. Başrol oyuncusu Michael Keaton’ın aslında kendi sinema geçmişine yönelik bir sorgulamayı içerdiği için Riggan rolünü almış olabileceği düşüncesinin hakim olduğu bu görüşlerle ilgili fikirlerini de Prof. Dr. Kabadayı’ya sordum. Kendisine göre yazılanlar büyük ihtimalle gerçek kanıyı yansıtıyor, ancak Michael Keaton gibi, daha önce, anaakım sinema dediğimiz, büyük bütçeli ve kitle için üretilip kitle tarafından tüketilen, popüler, gişe başarısı yüksek filmlerde oynayan, bugün yaşı ilerlediği için sistemin dışında kalmış birçok oyuncu var. Prof. Dr. Kabadayı rol için onlardan birinin de seçilebileceğini, Michael Keaton’ın seçilme nedenlerinden en önemlilerinin; çok iyi bir oyuncu olması ve daha önce oynadığı Batman rolü ile Birdman arasında kurulan ironik ilişkiden kaynaklı olduğunu söylüyor.

Tim Burton’un çektiği 1989 tarihli Batman’de oynayan Keaton, kendi hayran kitlesini yaratmıştı. Birdman’de de özellikle halk ile “mecburen” karşılaştığı sahnelerde görüldüğü gibi, yeni nesil onu pek tanımasa da yaşı biraz ileri olanlar, Batman ya da –ki benim çok beğendiğim bir film olan yine Tim Burton’un yönettiği Beetlejuice filmi ile Keaton’ın hayran kitlesini oluşturduğunu bilir. Birdman’de onu izlerken, bu geçmişi zihnimizde tuttuğumuza inanıyorum.

Prof Dr. Kabadayı’ya göre Riggan rolü bu noktada yepyeni bir karakter yaratmıyor. Keaton’un en iyi erkek oyuncu akademi ödülünü kazanamamasını da buna bağlıyor. Bununla birlikte kadrodaki diğer oyuncuların seçimi ile filmin içeriği arasında da ilgi çekici bir benzerlik olduğuna değiniyor. Bu anlamda, belki sert bir dil kullanmış olacağım ama diyen Prof. Dr. Kabadayı’ya göre, film dürüst davranmıyor.

Filmde, sahnelemeye çalıştığı tiyatro oyunu ile saygın bir yer edinmeye çalışan Riggan karakteri, biraz da zorunlu olarak, davranışlarını kontrol etmesi güç bile olsa popüler bir ismin, Edward Norton’un canlandırdığı Mike karakterinin oyununda yer almasına ihtiyaç duyuyor. Olaylar beklediğinden farklı gelişmesine rağmen, oyun daha öngösterimlerde dikkat çekmeyi başarıyor. Benzer bir durumu filmin yönetmeni İnarritu da Birdman’de yapmıyor mu? Belli ki Alejandro Gonzalez İnarritu, Michael Keaton’a tam olarak güvenememiş, yan karakterleri de Edward Norton, Naomi Watts, Zach Galifianakis gibi önemli ve popüler isimlerden seçmiş. Eğer bu bir düşüş ve yükseliş öyküsüne övgü filmi ise, senaryosunu da yazan yönetmenin perdede dikkatimizi Michael Keaton’dan başka kişilere yöneltmemesi gerekirdi.

Photo by edgarascensao

Benzer bir durumun öykü yapılanmasında da yer aldığını düşünüyorum diyor Prof. Dr. Kabadayı, mesela ABD’nin önemli çizgiroman, süperkahramanlarının dövüştürüldüğü hayalvari sahneye bakın. Bu kahramanların ortaya çıkışının ya da anlattığı öykülerin sadece keyif için olmadığını bugün tüm dünya biliyor. Superman’den Ironman’e kadar tüm karakterler, aslında Amerikan halkının, kriz dönemlerinde karşılaştığı bunalımın ve güç ihtiyacının yansıması olarak ortaya çıkmış. Özellikle Avangers karakterlerini kendi aralarında dövüştürüp sadece popüler ikonları kolayca yıkmak mümkünmüş gibi davranmak, bence sosyolojik algıyı hafife almak oluyor. Sıradan bir izleyici, diğer filmlerle basitçe dalga geçildiğini düşünürken, filmin kendisi içeriğini hafifletmiş olmuyor mu? Prof. Dr. Kabadayının analizlerinden hareketle diyebilirim ki Birdman ironilerle dolu bir film. Belki de sırf bu yüzden bu söyleşiyi gerçekleştirdikten sonra filmi bir kez daha izledim ve Prof. Dr. Kabadayı’ya hak vermemenin neredeyse imkansız olduğuna inandım.

Photo by faust8

Prof. Dr. Kabadayı’ya göre düşüşün ve yükselişin hikayesi olan Birdman, bana göre ise filmin sonunda açıkça gösterildiği üzere uçmanın ve düşmenin hikayesi. Film uçtu mu, düştü mü, yükseldi mi kesin bir şeyler söylemek zor ama ben son olarak Prof Dr. Kabadayı’ya aklımda dönüp duran ‘Acaba bu film geleceğe kalacak kadar derin bir sanatsal içeriğe sahip mi?’ sorusunu sordum. Çünkü akademi de dahil tüm dünya kanaatinde böylesi büyük sükse yaratan bir filmin insan ister istemez yarınlara kalıp kalamayacağını merak ediyor.

Prof. Dr. Kabadayı belirttiği düşüncelere rağmen, filmin kalıcı olacağını umuyor. Çünkü Birdman’in kişisel olarak, sinemaya ve tiyatroya içeriden bakan filmlerden biri olduğunu söylüyor. Ancak bu filmlerin daha cesur olması gerekliliğinin hem bir akademisyen, hem de sıradan bir izleyici olarak kendisi için çok önemli olduğunu vurguluyor ve Birdman’e ilişkin görüşlerini bir örnekle noktalıyor;

Örneğin, bizde Perde Açılıyor adıyla bilinen, Joseph L. Mankiewicz’in yazıp yönettiği 1950 ABD yapımı All About Eve, defalarca seyretmekten bıkmadığım çok iyi bir film. Kişilerin kendilerine yönelik düşüncelerini ve korkularını, başarı için neleri göze alabileceklerini, sanatın kendisinin nerede konumlandığını işleyişi ders niteliğinde. Bu arada, belirtmeden geçmemek gerek, Birdman filmi, tiyatro eleştirmenine yönelik sahnede de, yine alt metni okumayı gerekli kılıyor. Riggan, tiyatro eleştirmeni ile kavga ederken, onu sanat için harcanan emeğe saygı göstermeye çağırıyor. Kendisi eleştirmenin işine saygı duymuyor, ancak sonunda yine kadının yazdığı eleştiri sayesinde popüler başarıya ulaşıyor. Filmin sonunda gerçekten arınıyor mu, yoksa yeni popülerlikle mi uçuyor?

Photo by CAMW1N

Sistemi bütünüyle değerlendirebilmek için, kaliteli eleştirinin yerini hafife almamak gerek. Eleştirmen kadının dile getirdiği cümle çok önemli, sanat yaparmış gibi görünen yapımlar, gerçekten sanat yapacak olan üretimlerin yerini işgal ediyor. Hollywood’un, bağımsız film olarak ortaya çıkan birçok filmi, ödül vererek sistemine nasıl dâhil ettiğini biliyoruz. Film bu noktada yine bir ironi yapıyor ve bu tuzağa da en iyi film ödülünü alarak akademi üyelerini düşürüyor sanki. Bu ironi de filmin ikinci adında saklı; “Cahilliğin Umulmayan Erdemi”.

Prof. Dr. Lale Kabadayı’nın değerli görüşleri neticesinde oluşturduğum bu yazıyla Medium’da birkaç hafta önce şahit olduğum iki yazarın Birdman iyi mi, kötü mü? ‘kavgasına’ da bir nokta koymayı amaçladım aslında. Çünkü Prof.Dr. Kabadayı filmi genel kesimden farklı olarak akademik gözle görebilme yetisine sahip ve yazıdan da anlaşıldığı üzere iyi-kötü değerlendirmesi yapmıyor. Yükselme-düşme, ironi-klişe… Umarım filmi izleyeceklere rehber, izlemiş olanlara da alternatif bakış açıları sunan bir yazı olmuştur…

Not: Bu yazıyı Ege Ajans yayını olan ‘Kalem Dergisi’ nin Mart 2015 sayısında düz röportaj olarak bulabilirsiniz

--

--