Ateşin, rüzgarın ve şairlerin kenti: Bakü

Gürer Mut
5 min readSep 17, 2021

--

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye yaptığım yolculuktan edindiğim izlenimler ışığında bir tür “alternatif” Bakü rehberi hazırlamaya çalıştım.

05.01.2021

Kafkasların Paris’i olarak görülen Bakü, 3 milyon nüfusuyla ülkenin en kalabalık kenti. Rüzgarlar Şehri olarak da bilinen, Hazar Denizi’nin yanına kurulmuş olan bu liman kenti girer girmez sizi çarpıyor. Güzelliğinin ve yapılan büyük yatırımlarla değişen çehresinin yanısıra, zengin doğalgaz ve petrol yataklarının bulunduğu ülkeye girdiğiniz anda havaya karışan doğalgaz kokusunu ilk başlarda yadırgıyorsunuz.

Havaalanından Uber veya taksi yardımıyla, kent merkezine ucuz ve rahat bir şekilde. Benzinin çok ucuz olduğu ülkede, mesafeler gözünüzü korkutmasın. Kent merkezinde indiğinizde ise sizi başka bir sürpriz bekliyor; bu kentin birçok kültürü ve kimliği barındırdığını hemen anlıyorsunuz. Bir tarafta eski Sovyet mimarisi, bir tarafta batı Avrupa normlarına uyan Gotik mimari ve diğer tarafta İtalyan mimarisi…

Fevvareler Meydanı ve Edebiyat Müzesi

Mimarideki bu zenginlik nedeniyle kendinizi yeşillikler içindeki bir Avrupa kentinde hissediyorsunuz. Fevvareler Meydanı ise turistleri cezbeden (bizdeki Taksim Meydanı’na benziyor) bir buluşma noktası. Kafeler, restoranlar, bistrolar, mağazalar ve irili ufaklı parklarla çevrelenmiş sokaklarda yürürken Sovyet döneminden kalan çeşmeleri takip ederseniz yolunuzu kolaylıkla bulabiliyorsunuz. Bölgede bulunan Nizami Caddesi ise bir tür kültürel merkez. Şair ve düşünür Nizâmî-i Gencevî’nin dev heykelinin bulunduğu alanda bir de Milli Azerbaycan Edebiyatı Müzesi bulunuyor.

Milli Azerbaycan Edebiyatı Müzesi ön cephesi

1922–1991 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin parçası olan Azerbaycan, birlik içinde kültür-sanat başta olmak üzere birçok alanda ön plana çıkıyordu. Sanata ve kültüre büyük önem veren Azerbaycanlılar, ülkenin kimliğini taşıyan bir figür olarak gördükleri şair Nizâmî-i Gencevî’ye ise büyük sevgi besliyor. Bu nedenle müze, sanatla ve sözlü edebiyatla iç içe geçen Azerbaycan kültürünün öğrenilebileceği en doğru yer. Zarif mimarisiyle sizi hayran bırakan yapının ön cephesinde Fuzulî’den Nizamî’ye, Azerbaycan edebiyatının altı temsilcisinin heykelleri ve çinilerin üzerine kaydedilmiş isimleri yer alıyor. Müzenin içine girerken de öyle elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz. Çantanızı yanınıza almanıza izin verilmiyor; üzerinizde hiçbir kayıt cihazını bulundurmanıza da öyle… Ayaklarınıza galoş geçiriyorsunuz ve size eşlik edecek tur rehberinizi bekliyorsunuz; tek başınıza gezemiyorsunuz. Bu bilinç ve özeni gördüğünüzde içinizden, “işte bir halk, kültürüne bu ciddiyetle sahip çıkılmalı” diyorsunuz.

Üç katılı, 33 odalı müzenin içinde, Dede Korkut’tan Fuzulî’ye, Ali Şir Nevaî’den Nizamî’ye kadar birçok halk ozanının o dönemden kalan sazları, el yazmaları, dokuma halıları sergileniyor. Bir ara kafamı çevirdiğimde, Nâzım Hikmet’in bir portresiyle karşılaşıyorum. “Bu evin içinde emin ellerdesin Nâzım” diye geçiriyorum içimden.

Ulusun kültürel tarihine damga vuran atalarını keşfedin

Bilmediğiniz bir ülkeye gittiğinizde o ülkenin ünlü şahsiyetlerinin bulunduğu anıtsal mezarlıkları dolaşmanız gerektiğini düşünenlerdenim. Bu sayede bir şehrin kültürünü, içinde yaşattığı değerleri kolaylıkla keşfedebiliyorsunuz. Ardından burada gördüğüz kişileri, yaşadıkları dönemi ve yapıtlarını incelediğinizde, o ülkeye dair önemli miktarda bilgiler ediniyorsunuz. Bu sebeple Fahri Hiyabanı Mezarlığı (Ulusal Şeref Mezarlığı) mutlaka görmeniz gereken bir yer. 1948 yılında kurulan mezarlıkta, Sovyetler Birliği döneminde üstün başarı göstermiş edebiyat, sanat, bilim ve siyaset insanlarının mezarları bulunuyor. Burasının bir diğer önemi ise memleket şairi Samed Vurgun’un gömütünün bulunması. Kapıdan girer girmez karşınızda beliriyor heykeli… Ayrıca şair Süleyman Rüstem, Azerbaycan edebiyatında önemli bir yer tutan, tiyatro oyunları, operalar için librettolar yazan Cafer Cabbarlı, efsanevi Sovyet şarkıcı Müslüm Magomayev ve Azeri oyun yazarı Ebdurrehimbey Haqverdiyevyine burada.

Bakü’nün açık hava müzesi: İç Şeher

Sırada Bakü’nün kalbine girmek var; yani İçeri Şeher’e… Etrafı surlarla çevrelenen birçok tarihi yapı ve evin bulunduğu bu alan UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunuyor. İnsanların yaşamaya devam ettiği, çocukların sokak aralarında top koşturduğu bu anıtsal bölge, açık hava müzesine benziyor. 12’nci yüzyıldan bu yana ayakta olan Gız Galası ve Şirvanşahlar Sarayı’nı gezdikten sonra bölgede bulunan restoranlarda yerel lezzetleri tadabilirsiniz. Benim önerim Art Club Restoran’a uğramanız olacak. Muhteşem mezelerin, yerel lezzetlerin yanı sıra, servis de bir o kadar kusursuz.

1920’de Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nın yapıldığı Azerbaycan Devlet Akademik Opera ve Bale Tiyatrosu binası…

Bakü’de bir diğer merak ettiğim nokta Azerbaycan Devlet Akademik Opera ve Bale Tiyatrosuydu. 1800’lerin sonlarına doğru inşa edilen ve bugün halen opera binası olarak kullanılan yapının Türkiye tarihinde farklı bir anlamı var. 1920’de Bakü’deki Birinci Doğu Halkları Kurultayı bu binada toplandı. Milli mücadeleye katılmak ve işgalci emperyalist güçleri Anadolu’dan atmak için bir araya gelenler arasında Mustafa Suphi, Süleyman Nuri, Ethem Nejat, Naciye Hanım gibi isimlerin de olduğu 235 kişilik Türkiye heyeti kurultaya ciddi bir katılım gösterdi. (Bu sayının içinde ‘Libya ve İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı’nı temsil eden Enver Paşa grubu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini temsil eden Dr. İbrahim Tali’de (Öngören) var.) Ayrıca eğer fırsat bulabilirseniz bu muhteşem salonda bir temsil izlemenizi öneririm.

Samed Vurgun Müze Evi

Azerbaycan’ın vatan şairi: Samed Vurgun

Ardından en çok merak ettiğim yere, Samed Vurgun Müze Evi’ne gidiyorum. 1956’da hayatını kaybeden vatan şairi Samed Vurgun ile Nâzım Hikmet’in bir aradalığı özellikle Azerbaycanlı aydınlar için farklı anlamlar taşır.

Samed Vurgun ve Nazım Hikmet

Şöyle ki, Azerbaycanlıların kendi dillerine dönemleri (Sovyet idaresinde oldukları dönemde ana dil Rusça’ydı), filoloji yönünde araştırmalar yapmaları Nâzım Hikmet ve Samed Vurgun sayesindedir. Bu konuyu ilk kez Nâzım tartışmaya açmış ve konuyu Vurgun ile uzun uzadıya masaya yatırmışlardır. Eve girmeden önce duvarda yazan şu yazı size her şeyi anlatır: “El bilir ki, sen menimsen,/ Yurdum, yuvam, meskenimsen,/ Anam, doğma, vetenimsen,/ Ayrılar mı könül candan?/ Azerbaycan, Azerbaycan!” İçeri girdiğimde yine büyük bir evin korunduğunu gördüm. Vurgun’un birçok kişisel eşyası, çalışma masası, çalışmaları burada sergileniyor. Evin bir tarafında ise şairin Moskova’daki Yazarlar Birliği toplantısında Nâzım ile yan yana çekilmiş olan fotoğrafı sizi duygulandırıyor.

Ateşgah ve Yanardağ

Bu tarihi şehrden bahsederken, Ateşgah’ı ve Yanardağ’ı es geçmek olmaz. Zerdüşler’e ait olan tapınak dünyada bulunan üç “Mecusi” tapınağından birisi. Diğer ikisi Hindistan ve İran’da olan Bakü’ye 10 kilometre uzaklıktaki Abraşon yarımadasında bulunan tapınak, yaklaşık olarak 4000 yıl önce inşa edilmiş. Zerdüşler’in ateşi suyla söndürmedikleri, etin kanı ile ateşi buluşturmadıkları ve ateşe ant içecek kadar ateşe önem verdiklerini, çeşitli ritüelleri ve ibadet için kullandıkları hücreleri görebilecek, Zerdüştlük ile ilgili birçok bilgi edineceksiniz. Yanardağ ise yeraltından çıkan gazların yüz yıllardır yanması ile oluşmuş bir doğa harikası.

Bu noktada, “Kentin kültürel dokusunu tanıdık yeter; biraz da alışveriş yapalım!” derseniz, gitmeniz gereken yer Yaşıl Bazar (Yeşil Pazar). İçinde bulunan dükkânların sürekli açık olduğu pazar, özellikle hafta sonu ülkenin dört bir yanından gelen ürünlerle zenginleşiyor. Turistlerin yoğun rağbet ettiği bu pazarda, baharatlar, peynirler, kırmızı etler, balıklar ve en kalitelisinden havyarları bulabilirsiniz. Hazar Denizi‘nden getirilen Beluga havyarını en uygun fiyata Yaşıl Bazar’da bulabilirsiniz.

Bu yazı, Ocak-Mart 2021 tarihli TOURMAG dergisinin 25 sayısında yayımlanmıştır.

--

--