Bo Burnham komedisi ve kendini ciddiye almamak üzerine

Hakan Akben
5 min readSep 9, 2019

--

Bunu bir youtube videosunun kapağından çaldım. O yüzden yazının sonuna videoyu embed edip, atıfta bulunacağım.

Sabah internet kurdu Hasan Başusta’nın aşağıdaki mesajıyla güne başladım:

Çok az kişiye hitap eden, üst derece bir mizah anlayışı. Mizah + müzik + şov. Harvard’lı elemanın felsefe yorumları, örnekleri inanılmaz derecede iyi. Takibe aldım Medium’dan. Acayip bir genç.

Büyük vaadleri olan bir whatsapp mesajı, üstelik Hasan Başusta’dan. Heyecanlanmamak elde değil, di mi? :)

Linkte genç komedyen Bo Burnham’ın dehası üzerine zihinlere şerbet döken, izleyenleri beyin kıvrımlarında dans ettiren tatlı yorumlar var. Bende gaza geldim; Whatsapp’tan Hasan’a gönderdim yorumlarımı. Hasan, ‘’Boşa gitmesin internette paylaş. Üzerine muhabbet döndürürüz,’’ deyince, biraz daha genişletip, Medium’a post yapayım dedim. Yazdıklarımla sağlıklı bağlantı kurabilmek için Hasan’ın şu Tweet’indeki videoyu mutlaka izleyin derim.

Kim ulan bu Bo Burnham!

Olaya magazinel girelim. 30 yaşında. Sevgilisi 41 yaşında. 16 ‘sında Youtuber’lığa başlamış. 18'inde ilk komedi soslu müzik single’ını yapmış. Ertesi yıl ilk albümü gelmiş. 20'sinde ikincisi gelmiş ve sahne şovları başlamış. 23'ünde üçüncü albüm ve ikinci şovu başlamış. 2016'da Make Happy adında bir komedi şovu daha yapmış. Oyunculuk yapmış, bir de film yazmış, yönetmiş. Üretkenliğin zirvesinde genç bir adam. Eh, eli yüzü de düzgün. Kısacası çoğumuz için uzaylı gibi bir şey. O’na bakıp ilham alıp, onun gibi olacağını düşünmek; İlyas Salman olup, Brad Pitt’in resmiyle berber koltuğuna oturmak gibi bir şey. Hiç şüphe yok ki, Bo Burnham çoğumuzdan daha zeki, duyarlı ve yakışıklı… Bunların hepsinin bir arada olması O’nu uzaylı statüsüne çıkarıyor zaten… Amaaa… Bu çocuğun doğal yeteneği ve onu besleyen zihin yapısı belki sıkıcı hayatlarımızdan daha çok keyif almamızı sağlayabilir. Bu yazının amacı da bu zaten.

Hadi Bo’nun komedi tekniği üzerine atıp tutalım

Hemen söyleyeyim. Komediden anlamam. Yakın çevrem dışındakiler genelde beni itici bulur. İletişim becerimin çoğunu, iş dünyasında hayatta kalabilmek için, gözlemleyerek, taklit ederek, çok çalışarak ve bol dayak yiyerek öğrendim. Doğan görünümlü şahin misali; dışa dönük görünümlü, içe dönük bir tipim. Şimdi bol bol ahkam keseceğim. Hazırlıklı olun :)

Anlamadığım bir konuda ahkam kesebilmek ve yorum yapabilmek için evvela bir yöntem geliştirmem lazım. Yöntem için anlaşılır, temel bir referansa ve savlarımı destekleyecek örneklere ihtiyacım var. ‘’İnsanlar neye güler, komedinin anatomisi nasıl bir şey, bir kaynak var mı,’’ diyerek internette dolaşırken, yine Hasan Başusta’nın bi Tweet’ine denk geldim. (Hasan Başusta’sız Twitter düşünülemez, düşünülmesi teklif dahi edilemez! ;) ) Hasan, esprinin anatomisini bulmuş ve paylaşmış. Bu doküman çok hoşuma gitti ve bunu savlarımı kuvvetlendirecek referans döküman olarak kullanmaya karar verim.

Espri işi bir tat meselesi; kimi ekşi, kimi de acı soslu sever

Buna göre komedyeni bir esnaf lokantası sahibi, restoranı şovun düzenlendiği mekan, esprileri de restorandaki set menüler olarak düşünelim. Bu yazıda mekandan çok menüdeki yemeklere odaklanacağız. Çorba niyetine ‘Language/Dil’ , ara sıracak olarak ‘Logic/Mantık’ , ana yemek olarak ‘Identity/Kimlik’ ve tatlı içinse ‘Action/Hareket’ konuşuyor olacağız. İyi bir esnaf lokantası sahibi müşterisini iyi anlar ve menüleri oluştururken bu dört kategoride birbiriyle uyumlu olabilecek yemekleri sergiler. Ancak her esnaf lokantası her kategorideki yemeği iyi yapamaz. Kiminin çorbası efsane, tatlısı iyidir, kiminin zeytinyağlıları, arasıcakları çok iyi, diğerleri tırttır. Aynı durum komedyenler için de geçerli; iyi bir komedyen esprilerini oluştururken, yukarıdaki bu dört kategorinin birbiriyle en uyumlu üyelerini harmanlayarak esprilerini çıkarır. Bunu yaparken bazı alanlarda baskınken, diğerlerinde cücük kalabilir. Tarzlarını oluşturan da bu kontrast durumudur.

Bizim komedyenlere bir pencere açalım

Cem Yılmaz’ı ele alalım; skeçlerinde genelde dil kategorisinden abartmayı, mantık kategorisinden absürdlüğü, kimlik tarafında karikatürize karakterler ve tekdüze tiplerden faydalanıyor, hareketlerindeyse zamanlamayı, duraksamaları ustaca kullanıyor.

Doğu Demirkol mizahına bakalım; Dil olarak yanlış anlaşılma, mantık menüsünde hayal kırıklığı, kimlik olarak utanç duymak, eylem kategorisinde de zamanlamaları ve duraksamaları çok iyi kullanıyor.

Yılmaz Erdoğan tam bir kelime oyunları ve hiciv üstadı, sarkastikliği, hazır cevaplılığı çok iyi kullanıyor. Mantık olarak absürdlük öne çıkıyor. Parodilerden, karikatürize ve tekdüze tiplerden sonuna kadar faydalanıyor. Hız ve zamanlama yine büyük güç.

Bo Burnham’ın gizli hazineleri

Bo Burnham’da komedinin birçok unsurunu ustaca kullanıyor. Kelime oyunları, aşağılama, sarkastlik ama aralara yerleştirdiği kinayeler gizli hazinesi. Bizde Okan Bayülgen tam bir kinaye ustası. Kinaye ustalığı asıl fikri dolaylı yoldan anlatabilme becerisi. Burada izleyenle komedyen arasında iyi bir entelektüel bağ olması gerekir. Dolayısıyla kolay bir iş değil.

Bo sahip olduğu müzikal beceriyle esprilerini çok iyi harmanlayabiliyor. Müzikli gösteriler izleyicinin tansiyonunu kontrol altına alabilmek için biçilmiş kaftan. Bizde Ata Demirer müzikli şov işini yapan tek kişi. Bence Ata Demirer müthiş müzikal yeteneğini komedyenliğinin gölgesinde bırakıyor. Çünkü eğer taklit yapmıyorsa, komedyenin iyi şarkı söylemesi beklenmiyor. Bunun yerine sözlerdeki hiciv, kinaye ve ironilerin peşinde oluyoruz. Ama bence Bo’nun en önemli hazinesi yaptığı kinayeler ve müziği değil. Bunlar sadece asıl büyük yeteneğine hizmet eden araçlar.

Bo’nun süper gücü ne?

Tüm iyi komedyenler gibi zaman çizgisi üzerinde insanların ilgisini kontrol etmeyi başarırken, üçüncü bir boyut daha ekleyerek, adeta bizi hipnotize edercesine empati yapmamızı sağlıyor.

İnsan ilgisi maalesef çok limitli. İlgiyi sürekli tutabilmek imkansız. Zaman çizgisi üzerinde sinüzoidal hareketler şeklinde ilerliyor ilgimiz.

Paint terk çizim 1.a — İnsan ilgisi zaman içinde sinüzoidal şekilde hareket eder. Benim çizim tam olmadı ama idare edin.

Bo Burnham bu iki boyutlu tasarıma üçüncü bir boyut daha ekleyerek, zamanla artan azalan ilgilerimizin üstüne bir de empati yapıştırıyor. Onu da üçüncü boyut olarak çizittirdim.

Paint terk çizim 1.b. Zaman-ilgi ve empati düzlemleri ve arasındaki akrabalık ilişki…

Mesela Kanye West tarzında Autotune ile şarkı söylerken Kanye West ile dalga geçeceğini sanıyorsunuz ama o başka meselelerden bahsediyor. Güldürüyor, düşündürüyor, empati yaptırıyor. Sürekli bir dalgalanma halinde hipnotize olmuş bir şekilde dinliyor, empati yapıyorsunuz. Hasan’ın yukarıdaki tweet’inde sabah bana gönderdiği videodaki arkadaşlar bunu çok güzel anlatmış. Hala izlemediyseniz video linki burada: https://www.youtube.com/watch?v=gn4mXuCcUJU

Kendini sev, sahip çık ama çok da ciddiye alma

Bo’nun bu kadar başarılı olmasının altında yatan ve aslında gerçekten zor olan bu delilikleri kendince felsefi bir düşünceye dayandırarak oradan güç almayı becerebilmesi. Bo kendimi o kadar da önemsemiyorum. Düşüncesinden fazlaca güç alıyor. (Röportajında söylemiş)

Bo aslında bir şarkısında özetlemiş durumu:

Çocukken kimsenin ilgilenmediği köşedeki çocuktun. Ağlayıp ilgi aldın. Şimdi de karmaşık görünüp farklı olduğunu ortaya koymaya çalışıp, ilgi ve para kazanıyorsun. Sabahtan akşama kadar uyuyup, çalışan insanların parasını alıyorsun. Aslında o kadar da karışık değildin. Hiçbirimiz değiliz, diyor. Kendi dahil hepimizin durumunu özetliyor. Müthiş bir gözlem ve çıkarım. Çocuğun dehası 30 yıllık yaşamında, belki internet sayesinde, çoğu insanın ömründe değemeyeceği kadar kişiyle temas edip, yaşamı gözlemleyip; ortalama bir insanın 50–60 yılda edinebileceği bir hayat görüşüne sahip olabilmesi.

Bence Jordan Peterson gibi klinik psikologlar kariyerini yakma pahasını Bo’nun şovlarını analiz etmeli. Bo kendini o kadar da önemsemediği için içsel karmaşasını rastgele dışarı tükürebiliyor. ‘Önemsemiyor-muş’ gibi yapmaktan ya da fütursuzca davranmaktan bahsetmiyorum. Gerçekten fütursuzca kendini kafaya takmamaktan bahsediyorum. Hepimiz insanız, kendimizi sevip sahip çıkacağız tabii ki… Ama kendini aşırı ciddiye almak, sürekli yargılamak, her gün her gün ölmek ve dirilmek, cehennemde müebbet yatmaktan başka bir şey değil. Hepimiz kırılganız. Kendimize göre özeliz. Yaşamımızda bir anlam arıyoruz. Anlamı başkalarının ilgisinde arıyor, takdir-teşekkür peşinde koşarak tüketiyoruz hayatı. Oysa ilgi sınırlı. Ekonominin birinci dersi; kaynakların kıt, ihtiyaçların sonsuz olduğudur. Siyasetin birinci dersi de bunun tam tersidir. İnsanlar politik varlıklardır. Kendi çıkarları için gerçeği eğip, bükmekten çekinmezler. Biz insanlar ilgi açlığımızı gidermek için sık sık politikaya başvururuz. Sürekli bitmek bilmeyen vaadlerden konuşuruz. Yetmeyince eleştirmeye başlarız. Parmak gösteririz. Boşverin… Kendinizi o kadar da ciddiye almayın. Bakın konu nereden nerelere gelmiş…

Bo’nun bir videosuyla başbaşa bırakıyorum sizi. Haydi kalın sağlıcakla…

https://youtu.be/whXHBpx4r3M

--

--

Hakan Akben

#Teknoloji #inovasyon #pazarlama ve #hayat üzerine öğrendiklerimi paylaşıyorum | #eğitim veriyor #içerik üretiyor #proje ve #konuşma yapıyorum.