Kıbrıs Gezisi
Hafta sonu bir etkinlik için Kıbrıs a gitme şansım oldu. İlk defa gideceğim için biraz heyecanlıydım çünkü Kıbrıs hakkında pek fazla bilgim yoktu. Nelerle karşılaşacağımı merak ediyordum.
Sabah erken saatte Sabiha Gökçen Havaalanından kimlik ve biletle uçağa kadar kolayca bindim ve aynı şekilde Kıbrıs Ercan Havaalanına iniş yaptık. Uçağa binerken pasaport kontrolde verilen kağıdı dönüşe kadar yanınızda bulundurmayı ihmal etmeyin (küçük bir not olarak belirtmek isterim).
Otelde ETS turun şehir gezisini gördüm ve hemen gruba dahil oldum. İlk ziyaret noktası Girne Limanı'ymış ancak sonradan ekibe dahil olduğum için orayı gezme şansı bulamadım. Sonrasında Lefkoşa’ya yarım saatlik bir yolculuğun ardından ulaştık.
Burada Barbarlık Müzesini ziyaret ettik. Rumlar ile Türkler arasıdaki ada savaşları zamanında yaşananlara birebir şahit olduk diyebilirim. Fotoğraflar ve rehberimizin anlattığı olaylar herkesi fazlasıyla etkiledi.
Barbarlık Müzesinden sonra iki ülke arasındaki Birleşmiş Milletlerin kontrolündeki tampon bölgeleri ve sınır kapılarını aracımızdan inmeden gözlemedik. Tampon bölgede savaş zamanından kalan evlerin kullanılmayanları aynı o günkü gibi savaşın izlerini taşıyordu. Sonrasında Hükümet Binası, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türk Konsolosluğu gibi önemli devlet kurumlarının çevresinden dolaştıktan sonra küçük bir alışveriş merkezinde mola verip yolumuzu Gazi Mağusa ya çevirdik.
Yaklaşık 35-40 dk lık rahat bir yolculuğun ardından diğer ziyaret noktamız olan Barnabas Kilisesine gittik. Kilisenin içinde ve bahçesinde birçok çekim yapma şansımız oldu.
Salamis’te doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan, St. Barnabas, Kudüs’te eğitim gördükten sonra Kıbrıs’a döner ve Hıristiyanlığı yaymak için 45 yılında St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. St. Barnabas’ın öğrencileri olayları izleyip, cesedi Salamis’in batısında bir yeraltı mağarasına gömerler ve göğsüne de St.Mathews’un yaptığı incilin kopyasını koyarlar. Cesedin yeri bilinmediğinden uzun yıllar gizli kalır. 432 yıl sonra piskopos Anthemios, mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Mathews incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilmiş olur. Bu keşif sonrasında Piskopos, İstanbul’a giderek İmparator Zeno’yu bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin özerkliğini kazanır. İmparator, gömütün bulunduğu yerde bir manastır inşa edilmesi için bağışta bulunur. Manastır 477'de inşa edilir. Manastır bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalardan meydana gelmiştir. St. Barnabas kilisesinde çoğunluğu 18. yy’dan kalma zengin bir ikon koleksiyonu bulunmaktadır. Manastırın avlusunda bulunan bazalt değirmen Enkomi yerleşim bölgesinden, diğer sütun ve taşlar ise Salamis’ten gelmiştir. Papazların yaşamlarını sürdürdüğü odalar ise restore edilerek bir Arkeoloji müzesi haline getirilmiştir. Bölgenin en geniş müzesinde, Kıbrıs’ın Neolitik Döneminden Roma Dönemine dek geniş bir çizgideki tarihsel sürece ait çeşitli eserleri görebilmek mümkündür.Ayrıca kilisenin bahçesinde bulunan arkeoloji müzesini de gezme şansımız oldu. Eski zamandan kalan birçok eser burada sergilenmektedir.
Kiliseden çıktıktan sonra Gazi Mağusa da bulunan Maraş bölgesini araçtan inmeden ziyaret ettik. Bu bölge savaş zamanında yapılan anlaşma gereği halka kapalı bulunuyordu. Askeri bölge statüsüne sahip olan bu bölgeyi Türkiye Hükümeti ve KKTC hükümeti arasındaki görüşmeler neticelenmesi sonrası kullanıma tekrar açılması gündemde. Yaklaşık 5 yıl (2023 yılında) içinde bu bölgeceki savaştan kalan binalar restore edilip yada yeniden yapılıp halka açık hale gelecek (rehberin aktardığı bilgi)
Maraş bölgesinden sonra son durağımız olan Gazi Mağusa Kale İçini ziyaret ettik. Burada Namık Kemal in sürgün olarak kaldığı yeri gördük.
Akabinde hemen yanında bulunan Osmanlı döneminde dönüştürülen Katedral Cami (Lala Mustafa Paşa Camii) ziyaret ettik. İlk defa böyle bir caminin içinde bulunmak farklı duygular hissettiriyor insana. Mimari olarak yapıldığı dönemin izlerini büyük ölçüde taşıyan binada küçük bir minare ile içinde mihrap, mimber düzenlemesinin ardından cami olarak hizmet vermeye başlamış. Sonradan da bahçesine bir şadırvan konumlandırılmış.
Gezimize surlar içinde dolaşarak devam ettik. Sahil tarafında bulunan bir tepeye çıkıp Mağusa limanını ve etrafı gözlemledik. Sonrasında çevrede bulunan birçok yeme içme yerlerinden en büyüğü olan Petek pastanesinde soluğu aldım. Güzelce hazırlanmış Sandviçleri yedikten sonra dönüş yoluna geçtik.
45 dk lık bir yolculuğun ardından otelimize geri döndük. Dönüş yolunda Beşparmak dağlarına adını veren tepeliklerin yanından geçip fotoğraf çekme fırsatımız oldu.
Genel olarak güzel bir gün geçirdiğimizi söyleyebilirim. 3 günlük kısa bir program için yapılabilecek güzel bir aktivite oldu. Başka sefer Kıbrıs a gelirsem biraz daha gezilecek yerlere çalışmam lazım :)
Not: Yazı içinde kullandığım görseller bana ait olup orjinal boyutlarına ulaşmak isterseniz Shutter Stock Hesabıma bakabilirsiniz. http://shutterstock.com/g/hmxphotography