Ramazan ayı üzerine

İbrahim Eren Akışık
7 min readMay 5, 2019

--

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Ramazan ayı; günümüzde Sünni ve Şiilerce “Hicri Takvim” adını verdikleri, çelişkiler, hayalet seneler ve belge eksiklikleri ile dolu olan Scaliger Kronolojisi temelli bir takvim ile takip edilmektedir. Öyle ki, Ramazan kelimesi bile belirli bir mevsimden bahsederken, İslam’ı yaşamaya çalışan halka kimi zaman yazın kimi zaman kışın siyamda¹ bulundurulmaktadır.

Peki bu insanlar, siyâm ile geçirilmesi gerekilen Ramazan ayının “Hicri takvime” göre tespit edilmesi gerektiğine nasıl kanaât getirdiler, hiç düşündünüz mü? İddialarının Kur’ani bir temeli bulunuyor mu, yoksa salt Hadis rivayetleri temelli “Tevâtürî” gelenek mi? İnşallah bu yazımda Kur’an’ı temele alarak Ramazan ayının hangi zamanda, niçin olması gerektiğinin çıkarımını yapacağım.

Öncelikle Ramazan’ın kelime anlamına bakmak ve bu anlamlar üzerinden birkaç ayetten bahsetmek isterim. Hem kelimenin sözlük anlamına bakılınca yazının devamının nasıl olacağı az çok anlaşılır.

Ramazan’ın Sözlük Anlamları

Bu kısımda birkaç farklı kaynaktan aldığım kelime/kök anlamlarını inceleyelim.

  • Ramazan’ın el-Müfredat’tan alınma anlamı: Bu sözlüğün Türkçe çevirisinde sadece “güneşin fazla kızışması” anlamı verilmiş.
  • Ramazan’ın Lane Lexicon’dan alınma anlamı: Bu sözlükte ise yeryüzünün, kayaların vs. güneş tarafından kızıştırılması anlamı verilmiş. Ek olarak verilen birkaç küçük anlamdan dikkatimi iki anlam daha çekti. “Yazın sonu ve sonbaharın başlarındaki yağmurun ismi” (ki bu zamanlarda güneş aşırı kızgın olduğundan bu yağmurlara bu isim verildiğinden bahsedilmiş) ve “bıçakları bileme” fiilinin bu kökten türemesi.
  • Ramazan’ın TDV İslam ansiklopedisi anlamı: Buradaki tanım ise diğer sözlüklerin derlemesi gibi olmuş. Buradaki her bir tanımı yazımın devamında değinmeyi düşünüyorum.

Sözlükte “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalın ayak yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad kökünden veya “güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” mânasındaki ramdâ’ kelimesinden türeyen Ramazân ayının adıdır. “Yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağan yağmur” anlamındaki ramadî kelimesinden ya da “kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki yalçın taş arasına koyup dövmek” anlamındaki ramd kökünden türediği de ileri sürülmüştür.

Özetle üç sözlüğün de vurguladığı kısım bu aya ismini veren dönemde güneşin kızışması ve ortalığın yakıcı bir sıcaklıkta olmasıdır. Ancak biz bu yıl Ramazan’ın Mayıs ayına denk geldiğini biliyoruz. Yaklaşık 10 yıl sonra ise Ramazan, kış vaktine denk gelecek. “Kış vaktindeki bir aya hiç yakıcı sıcaklık denilir mi?” diye sorabilirsiniz. Ya da “Ayların dönüp dolaştığı bir takvimde neden bir ayın ismi mevsimle özdeşleştirilmiş ki?” diye sorabilirsiniz. Bu soruları sormakta haklısınız da… Ancak asıl çözülmesi gereken sorun doğru takvim kullanıp kullanmadığımızdır.

Kur’an’da ele alınan takvim nedir?

Öncelikle bahsetmek gerekir ki Kur’an, vahyin iniş dönemindeki takvimi esas almıştır. Yalnızca bu takvimle anlaşılabilecek bazı ifadelere başvurmuştur, bu takvime göre bazı detaylar verilmiştir ve inanıyorum ki bu takvime göre ibadetlerimizin yapılması istenmiştir. Bu takvim ise LuniSolar takvimdir.

Bu takvimin hesabında Ay ve Güneş beraber hesap aracı olarak kullanılmaktadır². Güneş ve Ay’ın döngülerinin farklı olmasından dolayı her yıl çıkan 11 günlük fark ise 2–3 yılda bir ay ekleme yapılarak giderilir. Böylece aylar her yıl, yılın aynı dönemine gelecek şekilde sabitlenir.

Örneğin Kehf Suresi 25.ayette şöyle denilmiştir:

Onlar mağaralarında üç yüz sene durdular, dokuz da ilave ettiler.

Yılda 11 gün ekleme demek, yaklaşık 33 yılda 1 yıl ekleme demektir. Bu da 297 ³ yılda 9 yıl eklenmesi anlamına geldiğinden bu ifadelerin yalnızca LuniSolar takvimle anlaşılacağı açıktır.

Aynı zamanda bu eklemeden özel olarak bahseden Tevbe Suresinin 36 ve 37.ayetleri vardır. Bu ayetlerde Allah, ay ekleme işini (nesî) Haram Ayları ertelemek/aralarını açmak için kullanılmasını, kafirliğin ileri düzeyi şeklinde tanımlamıştır. Bu da ne Miladî ne Hicrî takvimle açıklanabilecek bir durumdur. Saydıklarım, Elçinin döneminde LuniSolar takviminin kullanıldığının güçlü delillerindendir.

UYARI: Şimdiye kadar Ramazan kelimesinin güneşin kızıştığı zamanları ifade ettiğini ve her yıl tekrarlı olarak aynı zaman diliminde siyâmda bulunmak gerektiğini anlamış iseniz yazıya devam edebilirsiniz :) Bu noktadan sonra Ramazan’ın kesin döneminin çıkarımı üzerinde bahsedeceğim.

Ramazan Ne Zaman Olmalı?

Ramazan ayının yaz aylarından birinde olduğu çıkarımı sadece kelimenin ilk anlamından yapılabiliyor. Kesin hangi gün, hangi ay başlıyor sorusunun cevabı ise ayetlerden çıkarılabilmektedir. Çıkarımlarıma Bakara 185 ve Kadir 1 ayetleri üzerinden başlayayım:

Kur’an’ın insanlar için bir hidayet olarak; ve Hidayet ve Furkan’dan beyyineler halinde indirildiği Ramazan ayı… Öyleyse kim o aya şahit olursa Savm’da bulunsun. Ve kim hastaysa veya yolculuktaysa o takdirde sayısı diğer günlerdendir. (Kur’an-ı Mehcur çevirisi⁴)

Kuşkusuz Biz onu kadir gecesinde indirdik. (97:1)

Ayetlerden yapacağınız temel çıkarım, Kadir gecesinin Ramazan ile; bu ikisinin ise vahyin indirilişiyle alakalı bağını yakalamak olmalı. Böylelikle, Kadir gecesinde olan olayların anlatıldığı Necm suresine hep beraber bakarak, bu olayların yıl içerisinde hangi dönemde gerçekleştiğini bulacağız. O halde Necm suresine bir an önce bakalım.

Necm(Yıldız) Suresi üzerine:

Kuranda birçok sure, aynı Necm suresinde olduğu gibi, bir yeminle başlamaktadır. Bu yeminlerin amacı, hemen ardından anlatılacak olan konuya okuyucuyu hazırlamak ve konunun anlaşılırlığını arttırmaktır. Burada üzerine yemin edilen şey, batmakta⁵ olan spesifik bir yıldızdır.

Batmakta olan yıldıza ant olsun (53:1)

Metnin orijinalinde geçen Necm/Yıldız[ النَّجْمِ] kelimesi, başına elif-lam takısı almıştır. Bu takıya Arapçada “Marife takısı” denmektedir. Bu takı, başına geldiği kelimenin belirli olduğunu belirtir. Bu takı sayesinde yemin edilen şeyin rastgele bir yıldız olmadığı, okuyucunun bilebileceği tek bir yıldızdan bahsedildiğini anlamaktayız.

Bizim burada “Allah, sureyi arka planda bilinen bir yıldızla okumamızı istiyor fakat bu bilinen yıldız hangisidir?” diye sormamız gerekmektedir. İşte tam bu soruyu sorduğumuzda aynı surenin 49. ayetinde karşımıza bir yıldız olarak bilinen Şi’ra çıkmaktadır!

Şi’ra’nın Rabbi de O’dur. (53:49)

Şi’ra, diğer bilinen isimleriyle Sirius, Sothis, Süreyya veya Köpek Yıldızı; gökyüzündeki en parlak yıldızdır, aynı zamanda Necm suresinde geçen tek yıldız ismi, Kuran’ın bütününde geçen ise iki yıldız isminden biridir⁶.

Bu noktada sureye adını veren ve surenin ilk ayetinde üzerine yemin edilen en-necmin/yıldızın aynı surenin 49.ayetinde karşımıza çıkan Şi’ra olduğu anlaşılmaktadır. Allahın spesifik olarak bahsettiği ve surenin hemen devamında yer alan ilk vahiy anlatısıyla ilişkili olduğundan üzerine yemin ettiği yıldızın Şi’ra olduğu açıktır.

Bu kısma kadar sorun yoksa, ilk ayetteki yemin ile kendimizi sonrasında okuyacağımız kısma hazırladıysak, Necm suresinin devamında ne yazıyor hep beraber bakalım, ama bakarken de batmakta olan bir Şira’nın anlatılanlarla ilişkisini çıkartmaya çalışalım:

…O, sadece vahyolunan bir vahiydir. Ona, kuvvetleri çok güçlü olan öğretti. Bir kuvvet sahibi, hemen doğruldu. O en yüce ufukta idi. Sonra yaklaştı ve sarktı. Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın; kuluna verdiği vahyi verdi. Gözün gördüğüne kalp yalan demedi. Gördüğü hakkında şimdi siz, onunla tartışıyor musunuz? (Necm Suresi 4–12 arası)

Önce ilk ayette batmakta olan, ufuk çizgisinde gözden kaybolan bir yıldızdan bahsedilirken şimdi de ufuktan yaklaşarak gelen bir vahiy meleğinin bahsedilmesi tesadüf değil elbette. Bu iki anlatının bağlantısını kurmak, bize doğrudan ilk vahyin tarihini, dolayısıyla Kadir gecesini buldurur. Bu da, yalnızca Kur’an’a güvenerek ne zaman siyamda bulunulacağı bilgisine ulaştığımız anlamına gelmektedir.

Toparlayayım: Şi’ra yıldızının vahiy alma sırasında ufukta batmakta olduğunu anladığımız anda işimiz çok kolaylaşmaktadır çünkü bu yıldız Dünya’nın kuzey yarısında 20 Mayıs -1 Haziran itibariyle tamamen gözlemlenemez konumda olmakta ve 2 Ağustos-14 Ağustos civarında yeniden ufuk çizgisinde görülmeye başlamaktadır. Bu tarihler arasında hiçbir şekilde bu yıldız gözlemlenemez.

Şi’ra, Türkiye için bu yıl 8 Ağustos’u 9 Ağustos’a bağlayan gecede ilk kez gözlemlenilecektir (Kadir Gecesi) ve bu da bizlere 28 Temmuz gecesi ile 26 Ağustos sabahı arasındaki bir aylık sürecin Ramazan olduğunu gösterir.

Tabii bu yazıda anlatmak istediğim deliller bununla sınırlı değil. Bizi doğrudan bir tarihe ulaştırmayan ancak bu fikri destekleyecek ve üzerinde düşündürecek bazı bulgularımı da sizlerle paylaşmak isterim ki herkesin kafasına bu fikir yatsın.

Dikkate değer bazı bulgular:

  • Ramazan’ın Batı’daki bir yansıması gibi gözüken Dog Days (Köpek Günleri), Köpek Takımyıldızındaki Şir’a’nın ufukta gözükmesi ile başlayan günlerdir. Yılın en sıcak ve kuru günleri olarak bilinir. Bu günlerde eski Yunanlar, bu sıcaklığın kaynağının bizzat Şir’a olduğunu düşündüklerini söylediklerinden, sıcaklığa çok maruz kalıp hastalanan insanlara Grekçe’de “yıldızca çarpılmış olmak” anlamında “astroboletos /αστροβολητος” denilmiş. Aynı sebepten dolayı Şir’a’ya Batı edebiyatında “yakan” ya da “alevler saçan” olarak betimlenmesi, bana Ramazanın kelime anlamını çağrıştırmaktadır.
  • Yine Dog Days hakkında yazılanlar, bana Ramazan çağrışımı yapmaktadır. Örnek olarak British Husbandsmans Practice (1729) adlı kitapta şöyle yazmaktadır:

“The Heat of the Sun is so violent that Men’s bodies at Midnight sweat as at Midday: and if they be hurt, they be more sick than at any other time, yea very near Dead”. It therefore advised men to “abstain all this time from women” and to “take heed of feeding violently”

Çevirisi: “Güneşin ısısı o kadar şiddetlidir ki insanın vücudu, gece yarısında sanki gün ortasındaymış gibi terler. Bu vakitlerde yaralanmalar çok daha sıkıntılı olur, neredeyse ölüm gibi…” Daha sonrasında adamlara öneriler arasında “bu zamanlarda kadınlara yaklaşılmamalı” ve “fazlaca yemekten kaçınılmalı” bulunmakta.

Buradaki anlatımda olduğu gibi siyâm ile örtüşen tavsiyeler, bunun gibi birçok yerde karşımıza çıkmakta.

  • Astronomide, bir yıldızın parlaklığının ölçü birimi “Kadir”dir ve en yüksek kadire sahip yıldız Şi’ra yıldızıdır. Bu da Şi’ra ve Kadir ile alakalı ilginç bir bağlantı daha oluşturmaktadır.
  • Hemen hemen her yıl Şir’a’nın ufukta belirdiği günü içine alan ayın Ağustos ile paralel olmasından dolayı Ağustos’un kelime kökenine baktım ve karşılaştığım anlam “Yüceltilmiş ve Saygıya değer/hürmet edilen” oldu. Bir ayın hürmet edilmesi hangi durumlarda meydana gelir, neden insanlar bu aya böyle bir isim vermiştir? Romalı bir hükümdarın ismi mi verilmiştir yoksa gerçekten Romalılar tarafından hürmet edilen bir ay olduğu için mi bu aya bu isim verilmiştir, bunların altının kazılması gerek.
  • Arapların yaz sonu yağmurlarına ramadî demeleri. Sözlükte bahsettiğim bu üçüncü anlam ise, Ramazan’ın Ağustos’taki (ve bazen Eylül’ün ilk haftasını da kapsayan) bir ay olması gerektiğinin bir kanıtı sayılabilir.

SONUÇ

“Kur’an’ın insanlar için bir hidayet olarak; ve Hidayet ve Furkan’dan beyyineler halinde indirildiği Ramazan ayı… Öyleyse kim o aya şahit olursa Savm’da bulunsun…(Bakara 185)” ayeti gereğince bu yazımda Ramazan ayını tam anlamıyla idrak edilebilmesi için uğraştım. İnsanların Allah’ın emrettiği şekilde siyâmda bulunması ve yanlış bilinen, sorgulanmayan bir takvime uyup Allah’ın emretmediği bir şekilde siyâmda bulunulmasının önüne geçebilmek duasıyla…

_Dipnotlar___________________________________________

¹: Yazımın tamamında oruç vs gibi tercümeleri kullanmak yerine doğrudan siyâm kelimesini özellikle kullandım çünkü Allah, kitabında bu ibadete siyâm/savm demiş. Bana da o şekilde demek düşer.

²: Neden bu özelliğin önemli olduğu hususunda En’am suresi 96.ayete bakınız.

³: 10.yıl eklenme durumu 330. yılda olacağından 297 de hesaplansa, 300 de hesaplansa 9 yıl eklenme durumu söz konusudur.

⁴: Çevirinin tamamı için Twitter’da @MehcurKuran isimli kullanıcıya bakınız.

⁵: Yıldızlar iki durumda gözlemlenemez. Birincisi ufkun altında kaldıklarında. İkincisi ise güneşin parlaklığında kaybolduklarında. Burada bahsedilen batmakta olan yıldız, gözle net bir şekilde seçilebilmesine rağmen ufkun altına girerek kaybolmaktadır.

⁶: Kuranda ismi geçen diğer yıldız Tarık için 86.sureye bakınız.

--

--