İSTANBUL VE ÇANAKKALE BOĞAZLARINA TARİHTEN BİR BAKIŞ

Asya ve Avrupa gibi iki büyük kıta bu boğazlarda karşı karşıya gelir. Aslında bu boğazlar büyük tufanda taşan suları iki denizle birleştiren vadilerdir. boğazlar da sular alttan Akdenizden Karadenize , üstten Karadenizden Akdenize akar. Asyadan Avrupaya uzanan Anadolu köprüsünü Avrupaya bağlar. Bu boğazlar aynı zamanda insanlık tarihindeki, ticaret ve savaşların en merkezindedir.

Bugün üç güzel gerdanlık gibi köprülerle birbirine bağlanan bu kıtalar ilk olarak geçici köprülerle bağlanmıştı. Bu köprüler gemilerin yan yana bağlanmasıyla oluşturulmuştu. Bunu tarihte ilk yapan M.Ö. 6. Yy. da Yunanistan seferine çıkan Pers Kralı Darius’un İstanbul boğaziçinde kurduğu köprüdür. Bundan sonra sırasıyla M.Ö.5.yy. da Yine Pers Kralı Serhas (Xserkes) Çanakkale boğazında yine Yunanistan seferinde yine gemileri yan yana bağlayarak bir köprü kurdurmuştur. Hatta bu köprünün kurulması esnasında çıkan bir fırtına herşeyi parçalayınca Serhas ( Deniz- Deniz sen bu cezayı hak ettin diyerek)Denizi dövdürmüş hakaretler etmiş, ve köprü yapımındaki görevlilerin kellesini uçurmuştur. Bir yüzyıl sonra yani M.Ö. 4.yy. da bu kez Büyük İskender Çanakkale boğazından ordusunu geçirmiş ve altın kupasını boğazın sularına atmıştır. Denizden korkan Bizans İmparatoru Heraklius’un da İstanbul Boğazına gemilerden geçici bir köprü kurdurduğu söylenir.

Stratejik önemdeki bu boğazlar bir çok imparatorlar, krallar ve padişahlar görmüştür. Mesela Roma İmparatoru Hadriyanus Sinop Limanı yapımının karlı bir kış günü gemisiyle denetlemekten dönüşünde boğaziçinin güzelliklerini anılarına kaydetmiştir. Dedesi gibi Çanakkale ve İstanbul boğazlarına yaptırdığı kale ve hisarlarla gemi geçişlerini kontrol altına alan Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un muhasarasında Venedik- Ceneviz gemilerini durduramayınca kızgınlıktan Tophaneden atını denize sürmüştür. Barbarosun Şanlı donanması Prevezeden ve daha birçok fetihten gelirken bütün görkemiyle bu boğaz sularında süzülmüştür.Gerek Çanakkale Boğazı, gerekse İstanbul Boğazında değişik dönemlerde yapılmış ama bugün halâ dimdik yerinde duran kaleler, kuleler, hisarlar, tabyalar bu boğazların stratejik önemlerinin biricik kanıtıdır. Ama öyle zamanlar olmuştur ki Osmanlının en güçlü zamanlarında Karadenizin kuzeyinden gelen Kazak Tatarları Boğaziçini zaman zaman yağmalamıştır. Boğazda ve boğaz girişlerinde bir çok gemiler fırtınalardan batmıştır. Birçok deniz kazaları yaşanmıştır. 1. Dünya Savaşında Türk Askeri Çanakkale de inanılmazı başarmıştır. Birçok düşman gemisini Çanakkale Boğazının karanlık sularına gömerek muhteşem bir destan yazmıştır. Bu gün burada halen İngiliz ve Fransızlara ait büyük bir donanma suyun altında yatmaktadır. Goliat, Bouvet, İrressistbl, Ocean, Majestik ve Triump bunlardan sadece bazılarıdır. Boğazın altı bunların dışında birçok mayın gemisi, çıkartma ve hastane gemisiyle doludur. Denizaltılar ona kezadır. Bunlar sadece 1. Dünya Savaşında batanlardır. Bunların dışında elbette her iki boğazda da günümüzden antikiteye kadar birçok savaş, ticaret, yolcu gemilerinin batıkları vardır.

İstanbul ve Çanakkale Boğazları elbette her açıdan incelenmelidir. Tarih boyunca yerli ve akın balıklarının göçlerinden tutunda mimari yalılarına, Balıkçılık, fenercilik ve tahlisiyecilikten tutunda boğaziçinde yapılan sandallı müzik safalarına, boğaziçinde yaşanan aşklara, seyyahların yazdıklarına, hatta İstanbulun işgaline kadar yüzlerce konu ayrı ayrı incelenebilir. Bunların hepsi de önemlidir. Ama bir konu var ki daha çok önemlidir. O da bu boğazların geçmişten günümüze deniz ticaretindeki vazgeçilmezliğidir. Bu belki de askeri sivil, ticari vb. boğazların üzerinde en çok durulması gereken yeridir.

Bugün boğazlardan geçen ticari gemilerin taşıdıkları nelerdir? Petrol ve dev konteynerlerdir. Oysa eski çağlarda insanların sahip oldukları tek taşıma kabı amforalardı ve her şey bunlarla taşınırdı. Bunlar o dönemlerin yegane konteynerleriydi. O zamanın ticari metaları da bugünkünden çok ta farklı değildi. Zeytinyağı, şarap, hububat, zeytin, bal, pekmez, incir, üzüm hatta petrol, katran, reçine bu amforalarla taşınırdı. Akdenizden Karadenize; Karadenizden Akdenize mallar bu boğazlardan amforalarla daha küçük ahşap yelkenli gemilerle akardı.

Eski gemiciler Karadenizin ne kadar belalı bir deniz olduğunu bildiklerinden, Hamsun Fırtınalarının akıbetinden korunmak için İstanbul Boğazının Karadeniz ağzında bugünkü Rumeli feneri önündeki Röke taşlarının üzerindeki Poseidon Sunağında kurbanlar keserlerdi. Karadenize giderken korunmak için, dönüşte şükran ve teşekkür için. Nitekim Homeros Efsanesinde Altın postu aramak için Kafkasyaya giden Argonot denizcileri de bu tehlikeli çarpışan kayaların arasından Karadenize açılmışlardı. Bizler antik çağın yoğun deniz ticaretini bu amforalar sayesinde öğrenebiliyoruz. Bu boğazlardan geçerek yapılan ticaret hacimlerini tahmin edebiliyoruz. Eski insanların yaşam kültürlerini anlayabiliyoruz.

--

--