Almanya — Rusya

Osman Kaytazoglu
6 min readJul 10, 2015

--

Ukrayna’da bir süper güç düellosu

Alman-Rus ilişkileri nasıl ne merkezde ilerliyor? Potansiyel işbirliği alanları nelerdir, ortaya çıkan tablo bir rekabete mi yoksa iş birliğine mi işaret ediyor? Almanya için bir gün gelebilir ki, Rusya ile daha derin bir iş birliğine girmek Amerika ile sürdürülen ittifaktan daha faydalı olabilir mi?

  1. Dünya Bankası verilerine göre Almanya Rusya’ya 38 milyar dolarlık ihracat yapıyor. Ortalama işçi verimliliği saatte 57 dolar. Almanya’daki yıllık bir işçinin ortlama çalışma süresi 1330 saat. 57.4 çarpı 330=76.342 $ : Almanya’yaki yıllık işçi vermlililiği.
  2. Şimdi Almanya’nın Rusya’ya ihracatını bu sayıya bölelim.

3. Yani Almanya Rusya’ya ihracatı tamamen durdursa 50.1 milyar $/76 342$= 656 bin 500 işçi işsiz kalacak.

4. Üstelik bu işsizlik tüm Almanya’yı etkilemeyecek. Sadece Rusya’yla iş yapan şirketleri etkileyecek. En kötüsü bu şirketlerin batması olabilir.

Bu konuya bir anektodla girelim.

2007 yılında Putin ile Merkel Karadeniz kıyısındaki Soçi’de enerji konusunda kritik bir görüşme sonrası basın toplantısı yapıyorlardı. Birden içeriye Putin’in köpeği Koni girdi. 1995’te bir köpek tarafından ısırıldıktan sonra köpeklerden ödü patlayan Merkel’in yüzü bu kesildi. Putin ayaklarını uzattı, durumdan memnun görünüyordu. ‘Korkma bir şey yapmaz’ dedi. Merkel de “en azından gazetecileri yemiyordur” diyerek o dönemde muhaliflerini hapse tıkan Putin’e laf soktu. Merkel daha sonra Putin’in bu kabalığını ‘Erkeklik taslamak için bunu yapıyor. Aslında kendi zayıflığının ortaya çıkmasından çekindiği için. Rusya’nın hiçbir şey yok, ne ekonomi ne siyaset. İşte tek bildikleri bu” sözleriyle yorumluyordu.

Jeopolitikte büyük çatışmalar tekrar eder. Fransa ve Almanya mesela… Kaç kez savaştılar… Polonya ile Rusya da aynı şekilde.

Eğer jeopolitik bir sorunu tek bir savaş çözmezse bir savaş daha çıkar. Sorun çözümlenene kadar savaşlar nükseder. Balkanlarda kaç kez savaşıldığını hatırlatmaya gerek var mı? Irak’ta?

Şimdi Rusya’nın savaşlarına bir bakalım. Avrupa devletleriyle birçok kez savaştılar. Napolyon’un savaşları, iki dünya savaşı ve füzeler ateşlenmese de Soğuk Savaş. Rusya hepsiyle baş etmeyi bildi.

Almanya’ya bakalım.

Almanya’nın ürpertici geçmişinden sadece kendisi değil birçok ülke ağır dersler aldı. Büyük bedeller ödedi. Geçen yüzyılda hatırlandığında tüm Almanların yere bakmak zorunda kaldığı en büyük trajediler yine Almanlar tarafından yaratıldı. Almanlar kendi ulusal ‘çıkarları’nın peşine düşünce neler olduğunu herkes gördü. Dolayısıyla Almanyanın sınırları dışında askeri-politik manevralara bulaşmasının mahşeri bir tehlikesi var. Atlantik Avrupa Almanya’yı jeopolitik olarak Rusya ile yaşlı kıta rasında bir tampon bölge olarak görüyor, Rusya ile Almanya birbirine girse Avrupalılar ve Amerikalılar kısmi bir destek verir. Almanya’yı Rusya’nın eski gücüne kavuşmasını engellemek için bir truva atı olarak bile kullanabilirler. Ama başka bir senaryo daha var, Ukrayna gibi Rusya Polonya’yı da karıştırmaya kalkışırsa Almanların o korkutucu kaşlarını bu kez daha sert bir şekilde kaldırmaları beklenebilir. Alman dış politikası her zaman Baltıklarda daha agresif bir Rus hegemonyasını kendi ulusal güvenliğine tehlike olarak gördü. (Burada geçen aylarda Polonyanın Ukrayna’yı işaret edip ‘Ruslar geliyor Avrupa sessiz’ çıkışlarını hatırlatmak lazım)

Ruslar Baltıklardan asla tam olarak elini çekmeyeceği için Almanlarla arasında şimdilik sürtüşme bâki kalacaktır. Bu ABD, İngiltere ve Fransa’nın da işine gelen bir durum. (Kissinger’ın ‘Alman-Rus ortaklığı ya da düşmanlığı dünyanın sonu olur uyarısını unutmayalım)

Bunun dışında Almanya Hitlerin sabıkası nedeniyle siyasi güç ilişkilerinde geleneksel oyunları oynamaya devam eder. Büyük koalisyonlar olmadan hiçbir çatışmaya tek başına giremez. İzin de vermezler zaten. Mesela Libya’ya Almanya’nın bombardıman yaptığını düşünebiliyor musunuz?

Kim bomba yüklü Alman uçaklarının kendi semalarında uçmasını ister ki? İçten içe Fransa ve İngiltere’yi ekonomik güçleri nedeniyle kıskanırlar ama yakın bir gelecekte bomba yüklü uçaklarını kaldırmaları imkansız.

Almanya’yı eski günlerine sadece Rusya’nın saldırganlığı döndürebilir ki böyle bir senaryoda da Rusya ve Almanya birbirlerini ükettirirler. ABD’nin Fransa ve İngiltere’nin iflahı kesilene kadar bekleyip, son sahnede ortaya çıkmasını ve tüm oyunu tek başına kurmasını da hatırlatmak gerekiyor. Hatırlarsanız ABD iki dünya savaşında da ustaca bir strateji uygulamıştır. Hemen müttefiklerinin yardımına koşmadı. İngilizlerin iyice zayıfladığından emin olduktan sonra Almanların yenilmesini sağladı. ABD stratejik avantajları ele geçirip, mutlak süper güç haline gelenin İngiltere değil kendisi olduğunu garantiye aldı.

Mevcut politik duruma bakalım. Öncelikle Merkel şansölye, Putin devlet başkanı olduğu sürece Almanya’nın dümeni Rusya’ya kırması oldukça güç. Sosyal Demokrat Steinmeyer olsa belki küçük de olsa böyle bir ihtimalden söz edilebilir. (Sosyal Demokratların Rus işadamlarıyla çok yakın ilişkisi var) Irak işgali sırasında Schoreder ve Chirac Bush’a dur demeye çalışıp güvercin rolüne bürünürken Merkel Washington Post’a gönderdiği yazıda “Schroeder’in görüşü tüm Almanya’yı temsil etmiyor” demişti. Ülkesinde savaş karşıtı damarın çok güçlü attığı bir dönemde ABD’nin yanında saf tutması, hâlâ daha Merkel’in siyasi hayatında yaptığı en büyük iki hatadan biri olarak görülüyor.

Fotoğraf: Reuters

Şimdi Alman kamuoyunda Amerika aleyhine önemli bir husus var. Bir Alman İstihbaratı (BND) çalışanı 2014’te bazı gizli dosyaları Amerikalılara sattığını söyledi. Evinde yapılan aramada özel bir şifreleme yöntemi bulundu.

Merkel’in telefonunun dinlenmesinin yarattığı aşağılanma hissi BND çalışanından sonra bir Savunma Bakanlığı çalışanının da Washington’ın kulağına gizli bilgileri fısıldadığının ortaya çıkmasıyla başka bir boyuta taşındı. ABD’nin Almanya’daki istihbarat faaliyetlerini dizginleyeceğine dair Merkel’in artık pek umudu kalmadı. Obama da zaten böyle bir garanti vermiş değil.

İşin Almanlar için daha da düşündürücü tarafı NSA’in kendisiyle ilgili Bundestag’da kurulan araştırma komisyonunu bile dinlemesi. Sosyal Demokratların (SPD) Parlamento Grup Başkanı Thomas Oppermann’ın “Eğer BND’ye karşı istihbarat faaliyetlerini araştırma komisyonunu da dinledikleri teyit edilirse, bu bizim parlamenter sistemimize ve demokrasimize karşı bir saldırıdır” sözleri Almanya’daki özellikle SPD taraftarları arasında ABD husumetinin artık gizlenemez boyutlara ulaştığının göstergesi.

Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert de belki de Irak işgalinden sonra ilk kez Almanya — ABD arası ilişkilerinin buz kestiğini gösterecek ‘aramızda derin görüş ayrılıkları bulunuyor’ sözlerini de tarihe not düşmek gerekiyor. Ardından tabii CIA’in Almanya’daki şefinden ülkeyi terketmesi nazikçe talep edildi.

Bu yeni konjonktür Robert Kagan’ın 2003 sonrası yazdığı gibi ilişkilerde ‘soğukluk’ döneminin kapandığını ‘antagonizma (husumet)’ dönemini başladığına işaret.

Şahsen Merkel’in ülkesini Batı ile narsist Putin Rusyası arasında bir tercih yapmaya zorlamak istediğini düşünmüyorum. Daha önce belirttiğimiz gibi Almanya’nın içerde ‘zayıf’ olarak görülen Schoeder dönemi sonrası dış politikası güçlü ekonominin ‘kapitalist aygıtlar’ üzerinden kimseye ‘kırmızı çizgiler’ çizmeden işadamlarına kucak açılan her bölgeyle ilişkilerini sürdürmek üzerine kurulu. Ama şu an Şansöyle Merkel toplumda NSA skandalı yüzünden oluşan Amerikan karşıtı hissiyatın da farkında.

Körber Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre Almanların yüzde 53’ü ülkelerinin Rusya’ya yakın durmasını istiyor.

Aynı araştırmaya göre Almanlar Putin’in Ukrayna’daki tutumunu destekliyor.

Fotoğraf: AFP

Ukrayna’da olan Alman sol kamuoyu için bir darbeydi. Westervelle. Elmar Brok ve McCain onlar için aynı safta yer alıyor. Konrad Adenauer vakfı eski boksör Kliçko’yu başbakanlık yarışında desteklerken ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın sızan telefon görüşmesinde Yatsenyuk’u başbakan istemesi dikkat çekiyor, sonuçta Amerika ne dediyse o oldu. Yatsenyuk başbakan oldu. Çünkü ABD Ukrayna’da kendi adamlarının başa gelmesi için 5 milyar dolar harcamıştı.

Şimdi bedelini Almanya ödüyor , pirincin taşını ayıklamak çok iyi Rusça konuşan Merkel’e kaldı.

Ukrayna krizi Almanya’da ciddi bir milli kimlik sorunun ortaya çıkışını tetikledi. Duvarın çöküşünü ardından 25 yıl boyunca böyle bir sorun yaşamadılar, ancak önce Ukrayna ardından NSA krizleri şimdi Berlin’i ABD ile Rusya Arasında bir seçim yapmaya zorluyor. Enerjisinin yüzde 50sini Rusya’dan alan bir ülke Batı ile Moskova arasındaki kalmanın getirdiği zor soruları erteleyemez durumda.

Her ne kadar NATO’nun sofistik yayın organları olarak çalışan Der Spiegel, Sueddeutsche Zeitung, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Zeit tersini iddia eden yazılar döşense de. (Bu medyanın Pro-NATO olduğunu hatırlamamız gerekiyor.) Zeit hariç hepsinin siteleri okuyucu yorumlarına kapalıdır. Enteresan değil mi?

Almanya AB’nin tam göbeğinde yer alan en güçlü ülkesi. İçgüdüsel olarak Almanlar kendilerini ne Batı’ya ne Doğu’ya ait görüyorlar.

Eski dünyaya geçiş kapısının anahtarı kendi geçmişinin hayaletiyle boğuşurken, Rusya’dan da takıntılı bir şekilde korkuyor.

Stalin 1952’de tarafsızlık karşılığında doğu ve batı Almanya’nın birleşmesini önermişti. Arkasında Sovyet lider Brejnev de enerji bağımlılığını kullanarak Almanya’yı Rus çıkarlarına muhalefet etmekten uzak tutma stratejisini güttü. Putin’in Almanlardaki Rus korkusu üzerine oynadığı ustalıklı psikolojik siyaseti de yılllarca gözlemledik. Putin’in stratejisi Ukrayna ve Bush’un füze kalkanı gibi krizlerde kendini gösterdi. Elini sürekli gaz vanasında tutan Moskova’nın temel amacı Almanya’yı de fakto olarak Batı’yla tam bütünleşmekten alıkoymak oldu.

Ancak bu çabalar henüz başarılı olmadı. Ama Almanya’nın iki taraf arasında savrulmasını da sağladı.

Almanya aslında Ukrayna krizinde iki strateji arasında bölünmüş durumda. Merkel Rus gücünü engelleme oyununu kurmaya çalışıyor. Sosyal Demokratlar ise yatıştırmadan yana.

--

--