İş Dünyasının Liderleri Antik Yunan Filozoflarından Neler Öğrenebilir?

Little Thinkers Society
4 min readJun 7, 2018

--

Bugün asker, astronot, siyasetçi ve iş dünyası liderleri de dahil olmak üzere birçok insan, hayatlarını daha iyi hale getirmek için Antik Yunan felsefesine başvuruyor. Antik Yunan’da “iyi yaşam” anlamına gelen “eudaimonia” ya ulaşmayı, yalnızca gündelik hayat için değil, kurumsal hayat için de hedefliyorlar. İşte liderlerin şirketlerini eudaimonia’ya ulaştırmak için kullanabilecekleri yedi ünlü filozoftan yedi teknik…

Sokrates: “Karşı çıkmaya cesaret etmek”

Sokrates, kendimiz için düşünme hakkımız olduğunda ısrarcı olan ilk filozoflardan biriydi. Ona göre, genelde insanlar hayatları boyunca çoğunluğa kapılarak sürüklenen uyurgezerlerdi.

Bu durum, ahlak ve özellikle kurumsal yönetim konularında çok tehlikelidir. Yolsuzluklar ortaya çıktığında, insanlar “herkes bunu yapıyor” diye gerekçelendirebilirler. Fakat kararlarımız ve davranışlarımız bizim sorumluluğumuzdur. Örneğin Sokrates, vicdanına karşı çıkmak yerine ölmeye hazırdı. Sizin kuruluşunuz bağımsız düşünenleri ve vicdanına göre hareket edenleri destekliyor mu? Çalışanlarına yöneticileri hakkında eleştirel geri bildirimde bulunma hakkı tanıyor mu? İyi insanların herhangi bir kötü davranışı gördüklerinde söyleyebilmelerine izin veriyor mu?

Aristoteles: “İnsanların tatmini aramalarına izin verin”

Aristoteles büyük bir felsefeci olduğu kadar iyi bir biyologdu. Etik teorisini, insan doğasının psikolojik temellerine, yani insanların doğuştan faziletli, mantıklı, sosyal ve mutluluk arayan varlıklar olduğu temeli üzerine kurmuştu. Kurumların da, insanların bahsi geçen eğilimlerine dikkate alarak iyi sistemler kurmaları gerekir.

Edward Deci ve Richard Ryan’ın “kendi kaderini tayin etme teorisi” (self-determination theory) Aristoteles felsefesine dayanır. Buna göre, eğer çalışanlarınıza onların anlamlı ve manevi açıdan değerli bulacağı görevler verirseniz, daha çok çalışırlar ve daha iyi performans sergilerler. İnsanlar bir şeylere inanmak ve ona hizmet etmek isterler. Çalışanlarınızın bu yönüne hitap eden bir yapı kurarsanız, onlar bu çağrıya cevap vereceklerdir. Meraklarını besleyecek öğrenme ortamları sunarsanız, daha motive çalışacaklardır. Çalışanlarınıza mesleki ya da kişisel eğitimler, dünyayı, fikirleri ve kültürleri öğrenebilecekleri fırsatlar sunabilirsiniz. Sizin şirketiniz Google konuşmaları gibi öğlen ve akşam yemek saatlerinde ders serileri düzenliyor mu? Cadbury ve Ford şirketlerinin yaptığı gibi akşam yetişkin öğrenme sınıflarında dersler veriyor mu?

Plutark: “İyi bir model olmak”

Antik Yunanlı tarihçi ve eğitimci olan Plutark, insanların sosyal varlıklar olduğunu ve sürekli birbirlerini gözlemleyip taklit ettiklerini düşünürdü. Ona göre, ne yazık ki insanların çevreleri genellikle kötü modellerle doludur, ama onlara taklit edebilecekleri iyi modeller sunarak yol göstermek mümkündür. Bu tam da ünlü eseri “Paralel Yaşamlar”da anlattığı şey aslında; bu eserde Çiçero, Sezar, Büyük İskender, Perikles gibi Antik Yunan ve Roma’da yaşamış, gençlerin örnek alabilecekleri önemli kişilerin hayat hikâyeleri yer alır.

Bunu kurumsal hayat için düşünürsek, sizin çalışanlarınıza nasıl davrandığınız, söylediklerinizden çok daha değerlidir. Çünkü, çalışanlarınız, sizin kendilerine ve başkalarına nasıl davrandığınıza, baskı oluşturan durumlarla nasıl başa çıktığınıza ve sizin sözlerinize ne kadar sadık olduğunuza bakacak ve örnek alacaklardır. Plutark ayrıca şu konuda bir uyarıda bulunur: Gençler sizi aşılması gereken bir çıta olarak göreceklerdir ve bu normaldir. Onların rekabet etmelerine izin verin ve daha ileriye gitmeleri için onları cesaretlendirin.

Epiktetos: “Esnek bir kafa yapısı inşa edin”

Epiktetos Roma’da bir köle olarak büyüdü ve sonra Stoacı filozof oldu. Bu konumların her ikisi de son derece istikrarsızdı. Stoacı filozoflar sürekli imparatorluk yetkilileriyle ters düşerken, köleler sahipleri tarafından kötüye kullanılabiliyor veya öldürülebiliyorlardı. (Epiktetos sonunda sürgün edildi). Epiktetos, bu güvensiz durumla başa çıkmak için kendisine sürekli neyi kontrol edip edemeyeceğini hatırlatıyordu. Kendi duygularımızı, inançlarımızı ve davranışlarımızı kontrol edebiliriz, ama diğer insanların algıları ve davranışları büyük ölçüde bizim kontrolümüz dışındadır. Ya da ekonomi, hava, geçmişte olanlar, gelecekte olacaklar da. Eğer kontrolünüz dışındaki şeylere odaklanırsanız ve onları saplantı haline getirirseniz, en sonunda çaresizlik hissedersiniz. Kontrol edebileceğiniz şeylere odaklanın. O zaman, kaotik durumlarda bile bir miktar özerklik hissedersiniz.

Bu içgörü, şimdi askerlerini en kötü koşullarda bile nasıl tepki verecekleri hakkında eğiten Amerikan ordusunun direnç eğitiminin bir parçasıdır. Esnek düşünmeyi öğrenebiliriz ve bu düşünme organizasyonumuzu ve çalışanlarımızı krizlere karşı cevap verme konusunda daha yetenekli kılar. Çevre kötüye gidebilir, ekonomi iki kat gerileyebilir. Yapabileceğiniz şeylere odaklanın, bunlar da durumu iyileştirmek için uygulayabileceğiniz pratik adımlardır.

Rufus: “Ahlaki gelişiminizi takip edin”

Musonius Rufus, Roma’nın Sokrates’i olarak bilinirdi. O aynı zamanda felsefenin sadece teorik olamayacağını düşünen diğer bir Stoacı filozoftu. Eğer etik bir birey veya etik bir şirket olmak istiyorsanız, sadece etik üzerine çalışmak yetmez. Onu iyi alışkanlıklar kazanmak için her gün deneyimlemek zorundasınız.

Aynı zamanda bunu nasıl yaptığınızı görebilmek için kendi gelişiminizi takip etmeniz gerekir, sadece kendi sezgilerinize güvenemezsiniz. Bunun için Antik Yunanlılar kendileriyle ilgili hesap tutmayı öğrenmişlerdir. Günlük yaşamdaki davranışlarını defterlere yazarlar. Örneğin kaç kere gözlerinin karardığını veya çok sarhoş olduklarını yazarlar. Böylece, kendi davranışlarını ne ölçüde geliştirdiklerini ya da aynı şey etrafında dönüp durduklarını görebilirler.

Kurumsal olarak düşünüldüğünde, kendimizi takip etmek demek kendi performansımızı kanıta dayalı ölçmek demektir. Yeşil bir şirket olduğumuzu söyleyebiliriz ama ilerleme kaydettiğimizi nerden bileceğiz? Eudaimonic bir organizasyon olduğumuzu söyleyebiliriz, ancak bunu nasıl bilebiliriz? Örneğin çalışanlarımıza (isimsiz bir şekilde) işlerinde ne kadar değerli hissettiklerini sorarak bunu takip edebiliriz. İşte o zaman, bir sene içinde onların belli bir amaca yönelik hareket etme duygularını geliştirip geliştiremediğimizi görebiliriz.

Epikür: “Mutluluk Sanatı”

Epikür, hayatın amacının, basitçe, ölmeden önce bu dünyada olabildiğimiz kadar mutlu olmak olduğunu düşünen 4. yüzyıl filozoflarından biriydi. O, insanların mutlu olma konusunda çok kötü olduklarını ve mutsuzluk bulmada çok iyi olduklarını düşünüyordu. Felsefenin bize “nasıl mutlu olunur”u öğretmesi gerektiğini iddia ediyordu. Örneğin, felsefe bize dikkatimizi nasıl şimdiki zamana getirebileceğimizi ve ondan nasıl tat alacağımızı öğretebilirdi. Ayrıca arzularımızı elde etmesi kolay olan şeylerle sınırlamamız gerektiğini ve ihtiyaçlarımızı sonsuz yapaylıkta teşvik eden arzularla şişirmememiz gerektiğini de öğretebilirdi.

Bugün birçok şirket Epikür’ün felsefesini benimsiyor ve kendi çalışanlarına mutluluk sanatı öğretmeye çalışıyor. Bir Amerikan ayakkabı şirketinin üst düzey yöneticisi olan Tony Hsieh şirketindeki mutluluk ilkesine o kadar bağlıydı ki, şirketini Amazon’a satarken bu mutluluk ilkesinin devamını anlaşmaya ekletti.

Gördüğümüz gibi, “eudaimonia” ya ulaşmak için pek çok farklı yaklaşım var. Belki şirketler, tüm bu farklı yaşam biçimlerini içeren bir kültür yaratabilirler.

Jules Evans’ın makalesinden derlenmiştir: https://www.theguardian.com/sustainable-business/business-learn-from-ancient-philosophers

--

--

Little Thinkers Society

Çocuklar İçin Felsefe, Philosophy For Children, P4C, Little Thinkers Society, Herkes İçin Felsefe, Eğitim, Eğitmen Eğitimi, Öğretmen Eğitimi, Öğretim Yöntemleri