Babil Kulesi Efsanesi Ve Kökeni:

Barış Bal
8 min readNov 18, 2023

--

Celal Hoca’nın Nuh Tufanı hakkındaki bu değerlendirmesi için link.

İçindekiler:

-Babil Kulesi’nin Hikayesi

-Babil Kulesinin Mitolojik Hikayesi ve Dini Kitaplardaki Anlatımı

-Babil Kulesinin Kronolojik Resmedilişi

-Araştırmalar Işığında Nuh Tufanı:

Babil Kulesi

Dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve Babil’in Asma Bahçeleri içinde bulunan Babil Kulesi, Tanrı Marduk adına yapılmıştır. Sümerliler, yükseklere taparlar ve yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına da inanırlardı. Sümerliler yeri göğe bağlayan bu ağacı temsil eden ve Tanrıdağı dedikleri kuleyi zamanımızdan 5.000 yıl kadar önce yapmışlardır.

Kule temelde 90 metre genişlikte ve 90 metre yüksekliğe sahip 7 katlı bir bina idi. Kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila’ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı.

Babil’i işgal eden Tikulti-Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal kuleyi yıkmışlardı. Babil Kralları Nebupolassar ve Nebukadnezar ise yeniden yaptılar. Ancak M.Ö. 479'da Babil’i işgal eden Pers Kralı Xerkes kuleyi yıktıktan sonra tekrar onaran olmadı. Yalnız, Büyük İskender Babil’e geldiğinde harap haldeki kuleye hayran kalmış ve onu eski haline getirmeye karar vermişti. Bu sebeple 10.000 kişiyi iki ay boyunca çalıştırarak molozları temizletti. Fakat İskender ölünce kulenin onarımından vazgeçildi.

Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında Babil Kulesi

Tanah ve Eski Ahit hemen hemen aynı olduğu için her iki dinde Babil bahsi aynıdır. Babil kulesinden Tevrat’ın Yaratılış (Tekvin) kısmında bahsedilir. Nuh’un oğulları Büyük Tufan’dan sonra Sinar (Sümer)’da yerleşmiş, burada bir şehir ve göklere yükselen bir kule yapmak istemişlerdir. Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Kulenin yıkılışı Tevrat’ta anlatılmaz ancak Jubilees veya Leptogenesis olarak bilinen Yahudi belgelerinde anlatılır.

Dini bir bakış açısıyla bu öykü sıklıkla insanın kusurluluğunu, tanrının kusursuzluğu ile kıyaslamak ve dünyadaki yüzlerce dilin kökenini açıklamak amacıyla kullanılır.

İslami kaynaklarda

Kuran anlatımında Musa, Firavun, Kârûn, Haman ve kerpiçten yapılan bir kule aynı hikâyenin içinde buluşturmaktadır. Farklı coğrafya ve tarihsel dilimlere ait bu unsurların uyumunu sağlamak amacıyla bazı yorumcular bahsedilen yapının piramit olabileceğini söyleseler de Mısır piramitlerinin ne mimarisi kuleye benzer, ne de inşaat malzemesi Kur’anda bahsedildiği gibi kilden değildir.

  • Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı. (Kasas 8)
  • Firavun ise şöyle dedi: “Ben, sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey haman, haydi benim için çamur üzerine bir ocak yak da bana bir kule yap; belki Musa’nın tanrısına çıkarım; ama ben kesinlikle onun yalan söyleyenlerden olduğunu sanıyorum.” (Kasas 38)
  • Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı.” (Mümin 36–37)

Hikâye Tevrat’taki ile benzer olmasına rağmen Babil’de değil, Musa’nın yaşadığı dönemde Mısır’da geçer. Firavun Haman’a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa’nın tanrısına bakacağını söyler.[1]

Kur’an’da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek, insanları sihirle imtihan etmek için Allah tarafından Babil’e gönderilirler; “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler.”

Babilden Yakut el-Hamavi’nin yazmalarında ve Lisan el-Arab’da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgârın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil’de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgârla geldikleri yerlere dağıtılırlar.

9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari’nin Peygamberler ve Krallar Tarihi adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nemrut Babil’de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. 13. yy. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı öyküden bahseder ve İbrahim’in atası Hud’un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.

Yaradılılış
BÖLÜM 11, 1–9

Bütün yeryüzünde tek bir dil ve tek bir sözcük vardı. Doğudan göç eden insanlar Sinar(sümer) bölgesinde bir ovaya geldiler ve oraya yerleştiler. Birbirlerine şöyle dediler: “Gelin, tuğla yapalım ve onları ateşte pişirelim”. Tuğlayı taş, zifti de harç olarak kullandılar. Sonra dediler ki, “Gelin, kendimize bir kent ve tepesi göğe değen bir kule yapalım ve bütün yeryüzüne dağılmamak için kendimize bir ad koyalım. Ama Rab, insanoğullarının inşa ettiği kenti ve kuleyi görmek için aşağı indi. Rab şöyle dedi: “Bakın, onlar tek bir halk ve hepsinin tek bir dili var; bu onların işlerinin başlangıcı ve şimdi yapmayı planladıkları şey onlar için imkansız olmayacak. Bu nedenle aşağı inelim ve dillerini karıştıralım, öyle ki artık birbirlerinin dilini anlamasınlar”. Rab onları oradan bütün dünyaya dağıttı ve kenti inşa etmeyi bıraktılar. Bu yüzden oraya Babil adı verildi, çünkü orada Rab bütün dünyanın dilini karıştırdı ve bu yüzden Rab onları bütün dünyaya dağıttı.

Babil adı ‘Tanrı’nın kapısı’ anlamına gelir, ancak ‘karışıklık,kaos kargaşa’ ile eş anlamlı olarak yorumlanır. Kulenin hikayesi, gücünü herkese dayatmak isteyen ama sonunda karışıklık ve dağılma yaratan dini-politik kibrin simgesi haline gelir; halkların çeşitliliği böylece bu kibrin olumsuz meyvesi olan ‘bölünme’ olarak ortaya çıkar.

Dil karmaşası

Dillerin karmaşası (confusio linguarum), Yaratılış 11:1–9'da anlatılan ve Babil Kulesi’nin inşasının bir sonucu olarak insan dillerinin parçalanmasına ilişkin köken mitidir. Bu olaydan önce insanlığın tek bir dil konuştuğu belirtilmiştir. Bundan önceki Yaratılış 10:5'te Yafes, Gomer ve Cavan’ın soyundan gelenlerin “kendi dilleriyle” dağıldıkları belirtilmektedir.[2] Augustinus bu açık çelişkiyi, öykünün ‘bundan söz etmeden, tüm insanlar için ortak olan tek dilin nasıl olup da birçok dile bölündüğünü anlatmak için geriye gittiğini’ ileri sürerek açıklamıştır.[3] Modern bilim dünyası geleneksel olarak iki bölümün farklı kaynaklar tarafından, birincisinin Ruhbani kaynak ve ikincisinin Jahwist tarafından yazıldığını kabul etmiştir. Ancak bu teori son yıllarda akademisyenler arasında tartışılmaktadır.[4]

Orta Çağ boyunca, İbranice dili çeşitli Yahudi, Hristiyan ve Müslüman skolastikler tarafından Tanrı’nın Cennet’te Adem’e hitap ederken kullandığı dil ve Adem’in kanun koyucu olarak kullandığı dil (Adem dili) olarak kabul edilmiştir.

Dante konuyu De vulgari eloquentia (1302–1305) adlı eserinde ele alır. Adem dilinin ilahi kökenli ve dolayısıyla değişmez olduğunu savunur.[5]

Ancak İlahi Komedya (yaklaşık 1308–1320) adlı eserinde Dante, Adem dilini Adem’in ürünü olarak gören görüşünü değiştirir.[5] Bunun sonucu olarak artık değişmez olarak kabul edilemez ve dolayısıyla İbranice Cennet diliyle özdeş olarak görülemez. Dante (Paradiso XXVI) İbranicenin Adem’in dilinin bir türevi olduğu sonucuna varır. Özellikle, skolastik gelenekte Tanrı için kullanılan başlıca İbranice isim olan El, Dante’nin [[Önü kapalı yuvarlak olmayan sesli harf|I]’ olarak verdiği farklı bir Adem isminden türemiş olmalıdır.[5]

Hint-Avrupa dil ailesi teorisinin kabul edilmesinden önce, bazı yazarlar bu dilleri “Japhetite” olarak nitelendirmiştir. Rönesans döneminden başlayarak, bazıları sözde Japetik dillerin bozulmaya uğramadığını çünkü konuşurlarının Babil Kulesi’nin inşasına katılmadığını iddia etmiştir. Aralarında Galce, Toskana, Felemenkçe, İsveççe ve Almancanın da bulunduğu çeşitli diller, Adem dilinin potansiyel torunları olarak öne sürülmüştür. İsveçli doktor Andreas Kempe 1688'de Avrupalı milliyetçilerin kendi dillerini Adem dili olarak kabul ettirme yarışıyla dalga geçtiği bir hiciv risalesi yazmıştır. İsveçli Olaus Rudbeck’in İsveççeyi insanlığın orijinal dili olarak ilan etme girişimlerini karikatürize eden Kempe, Adem’in Danca, Tanrı’nın İsveççe ve yılanın Fransızca konuştuğu iğneleyici bir parodi yazmıştır. İbranicenin önceliği, 18. yüzyılın ikinci yarısında modern dilbilimin ortaya çıkışına kadar bazı yazarlar tarafından savunulmuştur.[6]

Dillerin çoğalması

Dünyadaki dil çeşitliliğinin Babil Kulesi ile ortaya çıktığına dair gerçek inanç sözdedilbilim olup, dillerin kökeni ve tarihi hakkında bilinen gerçeklere aykırıdır.[7]

Babil Kulesi hikayesinin İncil’deki girişinde, Yaratılış 11:1'de,[8] dünyadaki herkesin aynı dili konuştuğu söylenir, ancak bu, Yaratılış 10'da anlatılan Nuh sonrası dünyanın İncil’deki tanımıyla tutarsızdır: 5,[9] burada Sam, Ham ve Yafes’in torunlarının her biri kendi diline sahip farklı uluslar meydana getirdiği söylenmektedir. [10]:26

Ayrıca dünya çapında, herhangi bir kule olmasa da, tek bir orijinal dilin ilahi bir şekilde birkaç dile karıştığını anlatan bir dizi gelenek de vardır. Hermes’in dilleri karıştırarak Zeus’un tahtını Phoroneus’a vermesine neden olduğuna dair Antik Yunan efsanesinin yanı sıra ,Frazer, Kenya’daki Wasania, Assam’daki Kacha Naga halkı, Avustralya’daki Encounter Körfezi sakinleri, Kaliforniya’daki Maidu, Alaska’daki Tlingit ve Guatemala’daki K’iche’ Mayaları arasındaki bu tür anlatılardan özellikle bahsetmektedir [11]

Estonya’daki “Dillerin Pişirilmesi” efsanesi [12] de karşılaştırılmıştır.

Babil Kulesinin Kronolojik Resmedilişi.

Meister der Weltenchronik, 1370 circa
Breviario Grimani, 1510
Lucas Van Valckenborch (1535–1597)
Cornelis Antonisz, 1547
Pieter Bruegel il Vecchio, 1563
Tobias Verhaecht (1561–1631)
Joos De Momper (1564–1635) e Frans Francken il giovane (1581–1642)
Marten van Valkenborch e Hendrick van Cleve, 1580
Gillis van Valckenborch (1570–1622)
Lucas van Valckenborch, 1594
Marten van Valckenborch, 1595
Lucas van Valckenborch, 1595
Marten van Valckenborch, 1600 circa
Tobias Verhaecht, 1600 circa
Athanasius Kircher, 1679
Athanasius Kircher, 1679
Hendrick van Cleve, XVI secolo
Andreas Zielenkiewicz, 2006
Boris Dragojevic, 2008

Nuh Tufanı

Ninova’da yapılan kazılarda Asur Kralı Asurbanipal’in kütüphanesine ait kil tabletler bulunmuştur. Bulunan Sümer tabletlerin bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde, bir kısmı da Pensilvanya Üniversitesi Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu tabletler, Nuh Tufanı’nın anlatıldığı hikayeleri içermektedir. Nuh Tufanı, sadece Kutsal Kitaplarda olan Tevrat, Kur’an ve İncil’de yer alan bir olay değildir. Gerçekten Dünya’da yaşanmış bir iklim değişimini göstermektedir.

Konu ile ilgili daha detaylı bilgi için şu kitabı mutlaka okuyun.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/nuh-tufani-tarihi-degistiren-olaya-iliskin-yeni-kesifler/53365.html

Tevrat’a göre, Tufan dünyayı kaplamış ve tüm günahkarların yok olmasına sebep olmuştur.

Kur’an ise sadece Nuh kavmini ve çevresini etkilediğini belirtmektedir. İncil’de ise Tufan’ın dünya üzerindeki etkisi anlatılmaktadır.

Ancak, bu hikayelerin daha eski kaynaklara dayandığı bilinmektedir. Sümer tabletlerinde ve Hitit efsanelerinde Tufan hikayelerine rastlanmaktadır.

Bu da göstermektedir ki Tufan hikayesi, farklı kültürlerde de yer almaktadır.

Bilimsel sondaj verilerine göre, Tufan ile ilgili en önemli veriler, deniz seviyesindeki değişimlerdir. Buzul çağının son dönemlerinde deniz seviyesi düşmüş, ardından buzulların erimesiyle deniz seviyesi 120 metre yükselmiştir.

Milattan önce 25 bin dolaylarında gerçekleşen bu olaylar tek bir açıklmaya sahipti o dönem insanı için. TANRILARI KIZDIRDIK!

Bu yükselme sonucunda bazı alanlar sular altında kalmıştır. Bu da Nuh Tufanı’nın gerçekleştiği döneme işaret etmektedir.

Ayrıca, bölgedeki arkeolojik kazılarda da Tufan ile ilgili buluntular ortaya çıkmıştır.

Ninova’da yapılan kazılarda Asur Kralı Asurbanipal’in kütüphanesine ait kil tabletler bulunmuştur.

Bu tabletlerde Tufan hikayeleri de yer almaktadır. Sonuç olarak, Kutsal Kitaplar ve bilimsel veriler ışığında Nuh Tufanı, tarihte gerçekleşmiş bir olay olarak kabul edilmektedir. Deniz seviyesindeki değişimler ve arkeolojik buluntular, Tufan hikayesinin geçmişte yaşanmış bir olayı anlattığını göstermektedir.

--

--