Fakir İronisi
14 min readMay 21, 2019

Mutlak İyilik ve Kötülük Problemi Nedir?

TEODİSE

Teodise, din felsefesinde kötülük ile mutlak iyi olan Tanrı kavramının nasıl bağdaştığını açıklama çabasına verilen isim. Teodise ya da ‘Tanrı savunusu’ veya ‘Tanrıyı haklı çıkarma’ da denebilir. Tanrıyı eleştirmek, sorgulamak ya da yaptıkları veya yarattıklarında mantık aramak bizim haddimize düşmese de, vereceği cezayı sineye çekebileceğimi düşünerek bu riski alıyor ve kendimi sizin adınıza feda etmekten çekinmiyorum. Yaşasın mutlak iyilik. Vay be Tanrı gibi konuştum. Tövbe haşa. Kötülük problemi ve mutlak iyilik üzerine bir yazı yazmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Teodise kelimesini 21.02.2019 tarihi itibari ile öğrenmiş bulunmaktayım. Yani aslında yazacağım tüm bilgileri, eğer bilginiz yoksa siz okurken, ben ise yazarken öğreneceğim. Yüce Mevla utandırmasın inşallah. Başta kötülük problemi üzerine yoğunlaşıp, kendimi kötü hissettiğim an mutlak iyiliğe geçerek daimi mutluluğu ulaşmayı hedefliyorum. Umarım benliğime katkı sağlayacak ve herhangi bir konu üzerine yazı yazma da kendimi geliştireceğim bir çalışma olur. Haydi bismillah…

Kötülük Problemi

Bu konu üzerinde araştırma yapmadan önce kendi fikir ve düşüncelerimi paylaşarak devam etmek istiyorum. Aslında kötülük, insanın başka bir canlıya menfaati üzerine yaptığı hal ve hareket, söz. Bir canlının yaşam haklarını mahrum bırakma, öldürme, gasp etme, kısacası zarar verme. Bir insana ''ananı sikeyim, orospu çocuğu'' gibi küfürlerin kullanılması kültür ahlakı üzerine en büyük kötülüklerden biri olması bize öğretilenler arasında. Kelime anlamı ile kötülük: Zarar verecek davranış, eylem ya da söz veya insanın canlı olan ve hissedebilen bir canlıya bilinçli bir şekilde acı vermesidir. İyi de kardeşim nereden geliyor bu kötülük denen lanet. Kötü kime göre kötü ? Bir insana göre kötü olan bir davranış, yapan için neden kötü değil ya da neden caydırıcı değil? Filozoflar önce ‘kötülük’ kavramını sınıflandırmaya çalışmış. Lebinize kadar, özellikle Hristiyan (Allah affetsin) düşünürler, iki tür kötülükten söz etmiş; doğal kötülük ve ahlaki kötülük.

Doğal Kötülük

Hastalık yapan bakteriler, depremler, fırtınalar, kasırgalar, kuraklıklar ve benzeri durumlarda insan eylemlerinden bağımsız olarak meydana gelen kötülükler bu gruptan sayılıyor. Yani benim anladığım, doğal kötülük Tanrının eseri. Hani sonbaharda bir ağaçtan düşen son yaprağın, onun izni olmadan düşmeyeceğini söyleyen yaratıcıdan bahsediyorum. Bu arada siz benim Tanrı dediğime bakmayın Allah dediğimi varsayın. Sonuç olarak henüz Müslüman düşünürler dönemine gelmediğimiz için Tanrı diyorum. Bu yazdığım yazı da Allah’ın gücüne gitmesin, sadece masumane bir araştırma. Siz de şahit olun, aramız bozulsun istemem. Allah’ım kalbini kırdıysam özür dileyerek konumuza geri dönmek istiyorum. Hastalık yapan bakteriler haricinde hasta olarak veya özürlü olarak doğan insanlar ya da hayvanların neden böyle bir doğal kötülüğe maruz kaldığını ve o da yetmezmiş gibi depremler, fırtınalar, kuraklıklar ve sayamadığım daha bir sürü doğal kötülüğün neden var olduğunu anlamamakla birlikte, bu konu üzerinde çok düşünmek istemiyorum. Çok düşünen kafayı yiyormuş, durup dururken başımıza iş çıkarmayalım. Allah herkese acil şifalar versin inşallah. Amin.

Ahlaki Kötülük

Acımasızlık, adaletsizlik, aldatma, kıskançlık, savaş, soykırım, yalan, zulüm ve daha birçoğu insan kaynaklı kötülüklerdir. Kafamın en çok karıştığı konu ‘ahlaki kötülük’. Nedir ya bu ahlaki kötülük ? İnsanın özgür iradesi üzerine aldığı kararlar, başka bir canlıya zarar veriyor ise buna ahlaki kötülük deniyor. Çok inançlı bir insan olduğum için, ilk değerlendirmemi dini inançlar yani Tanrı ya da Allah (hangisini beğenirsen öyle oku) üzerine düşünerek başlamak istiyorum. Şimdi, Tanrı ya da Allah insanı, iyiliği, kötülüğü yarattı ve insanın özgür irade sahibi olmasını sağladı. İyi de insanın özgür iradesi üzerine aldığı bazı kararlar neticesinde oluşan kötülük aynı zamanda Tanrının ya da Allah’ın aldığı kararlar neticesinde gerçekleşmiyor mu? O zaman Tanrı ya da Allaha kötü, kötülüğün kaynağı diyebilir miyiz? Benim götüm yemez. Tövbe haşa. Platonda diyememiş. Platona göre, O (büyük yazayım da aramız bozulmasın) insanlarla ilgili olarak meydana gelen bazı şeylerden sorumludur; fakat onlarla ilgili çoğu şeyin sorumlusu O değildir. O, her şeyin sebebi değil, yalnız iyi olanın sebebidir. Kötü olan şeylerle ilgisi yoktur. Tanrı iyi olduğu için, insanların başına gelen her şey, çoğumuzun sandığı gibi ondan gelmez. Yalnız iyi olan şeyler Tanrıdan gelir… İyi olan şeyler de, kötülüklerden daha az olduğuna göre, Tanrı’dan çok değil, az şey gelir bize… Bu nedenle kötü şeyler için başka sebepler aranmalıdır. Bunların Tanrı’dan geldiği söylenmemelidir demiş zat-ı muhterem. Öncelikle yazıda Platon'un sözlerini yazarken ‘Tanrı’ kısmının altını çizdim. Orijinal şekli itibari ile geçirmek istedim. Yoksa ben ALLAH yazmayı tercih ederim. Şimdi, Hz. Platon burada biraz yağcılık yapmış bana göre. Göt korkusu mu diyeyim, yoksa saf temiz kalpli mi diyeyim bilemedim ama katılmadığımı kesin bir dille söylemeliyim. Yok efendim kötü olan şeylerle ilgisi yokmuş, yok efendim Tanrı iyi olduğu için, insanların başına gelen her şey, bizim sandığımız gibi ondan gelmez. İyi olan şeyler de kötülüklerden daha az olduğuna göre, Tanrıdan çok şey değil az şey gelir. Bak bak bak. Bre hadsiz, bre melun sen ne dediğinin farkında mısın? Sen deist misin be adam? Sen şimdi, Tanrı ya da Allah evreni yarattı, bizi de o evrende dünyaya koydu, aklına geldikçe ya şu yarattığım mahlukat ne yapıyor diyerek dünyaya geliyor, yahu gelmişken şunlara bir kıyak yapayım diyerek ara ara iyilik yapıp gidiyor mu diyorsun? Ayıp be. Kendinden utanmalısın. Filozof dedik bağrımıza bastık senin dediğine bak. Bir de üşenmemiş Timaeus’da ‘Tanrı, Dünya’yı mümkün olduğu kadar kavranabilen varlıkların en güzeline ve her bakımdan en kusursuzuna benzetmek istedi’ yazmış. Resmen becerememiş demiş. Tam bir günahkarlık örneği. İşte kötülük budur. Rabbim bizi kötülerden korusun inşallah. Konuyu daha fazla dağıtmadan devam edelim. Ama bu konuda Hz. Augustinus’un yaklaşımı biraz daha mantığa yatkın geldi. Augustinus Plotinus’a benzer şekilde kötülüğü, madde ile açıklamaya çalışmış. Ona göre kötülük, iyiliğin yokluğudur. ‘Tanrı saf ve nihai iyiliktir, mutlak ve değişmezdir. Ancak Tanrı’nın yarattığı Evren yokluktan yaratılmıştır, değişkendir ve maddenin oluşumu iyiliğin eksikliğinden, Tanrıdaki gibi saf ve mutlak olmamasındandır. Evrenin kendisi de aynı Tanrı gibi iyilikle doludur ama her şey aynı oranda iyilik içermez. Varlıklarda bir hiyerarşi vardır ve bu hiyerarşinin en üstünde en iyiler bulunur. Güneş, ay, yıldızlar, melekler, insanlar, kuşlar, balıklar, ışık ve karanlık hep iyidir. Ancak hiçbiri Tanrı kadar mükemmel değildir, farklı seviyelerde dururlar. Ayın güneş kadar parlak olmasını istemek doğru değilse, her varlığın mutlak iyi olmasını istemek de doğru değildir’ demiş Augustinus reis. Kötülük, iyiliğin yokluğudur. Hiç bu açıdan düşünmemiştim. Fakat iyilik, kötülüğün yokluğudur da denebilir. Bu konuda kafam birkaç hususa takılıyor. Bu durumda evrende yaşayan tüm canlılar ve düşünceler Tanrı ve Allaha göre eksik ya da adaletsiz yaratılmış oluyor. Eğer Tanrı ya da Allah, bizi sınav için gönderdiyse ve kötülükle başa çıkmamızı istiyorsa tamamen ego tatmini üzerinde master yapmış derim. Ama yok deistlerin savunduğu gibi sadece yarattıysa faşist derim. Yani ilk insan yaratılmadan önce kötülük yoktu ve ilk insan ile birlikte kötülük doğdu ve kötülük yapan herkes kötü mü? Tövbe haşa, her ne olursa olsun kötünün yaratıcısı kötülük yapandan daha kötü değil midir? Ya da şöyle soralım, net bir kötülük artışına sebep olan bir yaratıcıya (Tanrı ya da Allah), sonsuz iyilik ve merhamet sahibi diyebilir miyiz? Çok derine girdik yine, kendimi sizin yerinize feda edeceğim diye boka batıyorum. Tekrar ediyorum Allah ile aramızı bozmanıza asla izin vermem. Yüce Rabbim sana inanan ve güvenen biri olarak sana bu yazı aracılığı ile bir soru sormak istiyorum. Yargılama adına doğal kötülüğün ya da insanlar tarafından, ahlaki kötülüğün yapılmasına, kötülüğün yaratıcısı olarak göz yummak ya da planlamak nasıl bir duygu? Beni sakın yanlış anlama, kimse seni benim kadar sevemez! sadece merak ettim. İstersen cevaplama, Sen bilirsin. Konu dağılmadan tekrar toplamak adına herhangi bir dine veya yaratıcıya inanmayanların (Tövbe Haşa) gözünden durumu değerlendirmek gerekirse kötülük nedir?

Birçok ateist arkadaşım var. Kötülük nedir diye sorduğumda çoğu; başka bir canlıya menfaati üzerine yaptığı hal ve hareket, söz cevabını verdi. Azınlık bir kesim ise, ‘kimse sınanmadığı günahın masumu değildir’ düşüncesine sahipler. Sonuç olarak iki düşünce de, kötülüğün ne olduğu sorusuna cevap vermiyor. İnançlı ve Allah yolundan asla vazgeçmeyecek biri olarak empati yapıyorum ama çoğu ateist arkadaşımın düşüncesine ters bir düşünceye sahip olduğumu farkediyorum. Peki ateist olarak ne düşünüyorum (Allah’ım sadece düşünüyorum ve seni seviyorum. Allah sevdiği kuluna eziyet edermiş derler hep. Mevcut hayatıma baktığımda, senin de beni sevdiğini anlıyorum. Yoksa hayatım yarrrrak gibi olmazdı. Ayrıca seni seviyorum cümlesini daha önce hiçbir kulundan duymadın biliyorum. Lütfen ağlama, sakin olmaya çalış). Kötülük diye bir şey olamaz. Kötülük denen kavram, herhangi bir düşünceyi eyleme koyma şeklidir. Peki gerçekleştirilen eylemleri, iyi veya kötü olarak ayırt etmemize neden olan ne? Genetik, aile, kültür.

Genetik Kötülük

Epigenetik Uzmanı Doç. Dr. Korkut Ulucan, "Bizlerde 20 - 25 bin arası gen var. Bunların da yüzde 99.9'u aynı. Yani hepimizi birbirimizden ayıran bu binde birlik farklardır". ABD'deki Maryland Çocuk Sağlığı ve İnsan Geliştirme Ulusal Enstitüsü'nden Dr Steven Suomi'nin araştırmaları, sonunda insanlardaki kötü davranışların nedeni: Genetik! Kişiyi şiddete yönelten ve 'kötü davranış' adı verilen gen etkisini, seratonin hormonunu azalttığı için gösteriyor. Mutluluk hormonu olarak da bilinen Serotonin seviyesinin düşmesi; bunalım, öfke, saldırganlık ve stres gibi sorunları beraberinde getiriyor. Kötü davranış geni, ihmal edilerek geçen zor bir çocukluk döneminin ardından etkin hale geliyor. Tabi bunun dışında, doğuştan akli dengesi bozuk olan insanlar da cabası. Akli dengesi bozuk olan bir insan, kötü olarak adlandırılan işler yapabilir. Fakat suçlu olmaz. Bizi, acılarımızı umursamayan, herhangi bir farkındalığı olmayan insanlara kötü demek yerine deli diyoruz. Araştırmalar sonucunda anlayacağımız, kötülüğün gerçekten kötülük olması için bilinç olması gerektiği mi?

Aile ve Kötülük

Yine bir araştırmaya göre, anneler tarafından verilen sevgi, güven ve benimseme duygusu ise genin etkilerini büyük ölçüde yok ediyor. Uzmanlar iyi bir annenin, çocuktaki kötü genlerin etkilerini bastırdığına inanıyor. Enstitü bu konuda "Anneler çocuğun beyin kimyasında ve işleyişinde büyük rol oynuyor. Bu da, travma geçiren çocukların 'sağlıklı' birey olarak yetişebileceklerini gösteriyor" yorumunu yapıyor. Anne ya da baba, çocuğuna örnek olacak davranışlar sergilemediği takdirde, yaşattığı ve yaşatacağı hayatı kötü olarak adlandırılır. Bağırması, dövmesi hatta taciz ya da tecavüz ediyor olması kötü. Kazandığı parayı başkalarıyla harcıyor evine, ailesine bakmıyor olması kötü. Kumar oynuyor, sabahlara alkol alıyor, aldatıyor, yalan söylüyor, iftira atıyor ve zulüm ediyor olması kötü. Ama adam ya da kadın hayatından memnun ve mutlu. Bu yaşanan olaylar silsilesinde, kendi menfaati ya da mutluluğu için, başkasının hayatına mahvediyor olmasını kötü olarak belirleyen kim ya da ney?

Kültür ve Kötülük

Gelelim en esaslı konuya. Kültür ahlakı. Bize öğretilen iyilik veya kötülük, doğru ya da yanlış toplum tarafından kültür olarak adlandırılıyor. Toplum kurallarını ve kültür anlayışını belirleyen insan değil midir? Yasaların, kuralların ve düşüncelerin hayatımıza sokulmuş olması, onların belirlediği yasalara, kurallara ve düşüncelere göre yaşamamız gerekliliğini bize doğduğumuz günden beri, okul, aile, kültür anlayışı ile hayatımıza adapte etmeye çalışan bu toplum kötü değil midir? Geçmişten bu güne kadar sayısız savaşlar gerçekleşiyor. Hepsinin tek bir amacı var. Daha fazla toprağa hükmetmek. Günümüzde bile dinler için gerçekleşen savaşlardan tutunda, maden çıkarabilmek için türlü bahaneler uydurup milyonlarca insanın ölmesine neden olan savaşlar, iç çatışmalar. Ve bu olayların tamamı, tarih dersleri ile zafer olarak adlandırılıyor. Ama kimse o savaşta kaç kişinin öldüğünü, kaç çocuğun babasız, anasız kaldığını, savaştan sonra bugüne kadar nasıl mağduriyetler oluşturduğunu kimse düşünmüyor. Bu mağduriyetlere neden olan da ve bu mağduriyetlerin neden var olduğunu düşünmeyen de kötü değil midir?

Size tarih kitaplarına, adını altın harflerle kazımış, kahraman evlatlardan bahsedeceğim. Carlos Norman Hathcock; Vietnam'da savaşırken 93 kişi öldürmüştür. Esas ününü 3 gün boyunca 2 km'lik bir mesafeyi süründükten sonra bir generali vurup sağ salim dönerek elde etmiştir. Francis Pegahmagabow; 1.Dünya Savaşında görev almış olup, 400’e yakın asker öldürmüştür. Ivan Sidorenko; asıl görevi asker eğitmek olan Sidorenko, acemi askerlerle çıktığı cephe görevlerinde Nazilere korkulu anlar yaşatmıştır. Savaş boyunca bir kaç kez yaralanan Sidorenko, savaş sonuna kadar 500 düşman askeri öldürürken, 250 tane de keskin nişancı yetiştirmiştir. Simo Hayha; Beyaz Ölüm lakaplı Simo Hayha, Finlandiya adına Rusya ile savaştı. -40 derece soğukta 700'e yakın kişiyi vurdu. Bu sebeple Finlandiya'nın savaş alanındaki gururu olarak bilinir. Manfred Alfred Freiherr von Richthofen; 1. dünya savaşı'nın en çok uçak düşüren pilotu. Tek başına 80 uçak düşürmüş ve düşürdüğü uçakların pilotlarından otuzüçü ölmüş, onaltısı da kaybolmuştur. Bu pilot, gökyüzünün şovalyesidir aynı zamanda ve bazı ilkeleri vardır. O asla, pilotları öldürmek için ateş etmez. Onun amacı her zaman uçakları düşürmektir. 33 pilot ölmüş, 16 pilot kaybolmuş olması çokta önemli değil. Yani adam sonuç olarak sadece uçakları düşürmek istiyor. Size daha binlerce kahraman evladı sayabilirim. Ama bu adamlar yaptıklarını savaş alanında değil de, normal yaşantılarında gerçekleştirmiş olsalardı, katil olacaklardı. Kötü hem de çok kötü anılacaklardı. Savaşta öldür, kahraman. Sivilde öldür, katil. Aslında ikisinde de bir hayatı sonlandırmış oluyorsun. Burada suçlu mu, kahraman mı olduğunu anlamak için, herhangi bir amacının olup olmadığına bakıyorlar. Tabi bu amacının toplum tarafından kabul görülebilecek olması çok önemli. Yoksa Allah muhafaza, katil, kötü damgası yiyebilirsin. Kanunlara göre bu kahraman evlatlar, öldürdükleri hiçbir insan için suçlu değil. Çünkü savaştasın. Bu örnekler yeterli değil çok biriktirdim kusmam lazım. Nasıl olsa şuan ki değerlendirmemi ateist olarak yapıyorum. Korkacak hiçbir şeyim yok.

İkinci dünya savaşında yaşanan korkunç bilanço, bu güne kadar gerçekleştirilen din ve mezhep savaşları. Sırf Yahudi oldukları için öldürülen altı milyon insan. Bu zamana kadar köle olarak kullanılan, alınan, satılan insanlar. Bunların hiç biri kötü değil. Yetmedi mi? Tamam o zaman devam edelim. Ya hayvanlar. Hayvanlara yapılan kötülükler. Hatırlayamadığım bir yerde okumuştum; , İngilteredeki Protestanlar, sırf Katoliklere tepki olsun diye, sokakta Papa’nın figürünü gezdirip yakıyorlar. İlginç tarafı, o figürün içine kedileri hapsediyorlar, böylece ateş yüzünden attıkları çığlıklar, Papa’nın cehennemde atacağı çığlıkları andırması ve milleti daha da çoşturması içinmiş. Yetmediğini biliyorum. Birkaç Hadis-i Şerif örneğine ne dersiniz? Saibe (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:

“Bir gün, Aişe (Radiyallahu Anha)’nın yanına girdim ve odasında bir mızrak gördüm. Bunun üzerine Aişe (Radiyallahu Anha)’ya:

–Ey mü’minlerin annesi! Sen bu mızrakla ne yapıyorsun? diye sordum. Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

–Biz bununla kertenkele öldürüyoruz. Çünkü İbrahim (Aleyhisselam) ateşe atıldığı vakit yeryüzündeki bütün hayvanlar ateşi söndürmeye çalışmış, yalnız kertenkele buna katılmamıştır. Çünkü o İbrahim (Aleyhisselam)’ın üzerine ateşi üfürdüğünü, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize haber verdi ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize kertenkeleyi öldürmeyi emretti.”

İbni Mace 3231, Buhari 7/3150, Ahmed bin Hanbel

- Kertenkele öldüren bir gavur öldürmüş gibidir Cüppeli Hocadan. Saygılar hocam. Duacınım.

-Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim kertenkeleleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır." (Müslim, Selam 147 (2240); Metin Müslim'den alınmadır. Ebu davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizî, Ahkâm 1, (1482). Bazı Tirmizî tertibinde Sayd bölümünde 13. babta.)

İspanya da boğalara sırf eğlence için yapılan eziyetler, köpeklerin, horozların, bahis için dövüştürülüyor olması, kürkleri için öldürülmesi hak görülen hayvanlar. Sırf insanlar görsün diye koca koca hayvanat bahçeleri kuruyor olmamız. Hayatının sonuna kadar küçücük kafesler de esir tutulan o hayvanların özgür olmaya hakkı yok mu? Ya da şöyle sorayım; ne zaman hayvanların sahibi olmadığımızı öğrenip, bu gezegenin ortak kullanım alanımız olduğunu anlayacağız? Benim anladığım kötülük, kanunların izin verdiği eylemlere göre belirleniyor. Yine kanunlara göre, 17 yaşında içlediğin suçlardan ya da yaptığın kötülüklerden bir yere kadar sorumlu değilsin. Ama 18 yaşına girdiysen boku yedin. Şuçlusun, kötüsün. Bu dünyada gördüğümüz ya da göreceğimiz iyilikler, görüp göreceğimiz kötülüğün yanında hiç olmaya devam edecek anlaşılan. Yazının başında da söylediğim gibi, bu yazıya kötülük problemi olarak başlayıp, kendimi kötü hissettiğim anda, sonsuz mutluluk için mutlak iyiliğe geçeceğimi yazmıştım. Şuan kendimi kötü hissediyorum. Bunca yazı yazdım anladınız ya da anlamadınız. Ama şu soruyu siz de bir düşünün bence. Kötülük nedir?

MUTLAK

Kelime anlamı itibari ile; Göreli kavramının karşıtı olarak, mutlak, hiçbir koşula bağlı değildir ve hiçbir şey tarafından koşullanmamış olanı, kendinde var olanı, varlığının koşulu ya da nedeni kendinde içkin olanı belirtmek üzere kullanılır. Sınırsız, sonsuz, koşulsuz, değişmez, zorunlu olduğu varsayılanı anlatan felsefe terimidir. Mutlak, her şeyi kuşatan, en temel gerçeklik anlamındaki felsefi ilkedir. Çocukluğumdan beri bana öğretilen ile mutlak; yalnızca yüce Rabbimdir. Bunun aksini söyleyenin ağzını burnunu kırarım. Uyarmadı demeyin. Bazı felsefeciler kendince mutlak kavramını kendilerine ilke olarak kabul etmiş ve sınırlı beyinleriyle yorumlamaya çalışmışlar. İşin gerçeği şu, mutlak ancak ve ancak Allah olabilir. Tüm kitaplarda da yüce Rabbim bundan bahsediyor ders alın diye. Ama sizin pek kafanız basmıyor. Rabbim, hiçbir şeye gerek duymayan ya da hiçbir ilişkiyi gerektirmeksizin kendiliğinden var olan, varlığının nedeni yine kendisi olan, hiçbir şeyle bağlı, kayıtlı ve ilintili olmayan tek mutlak değerdir. Ayrıca hiçbir sıfatla eksiltilemez, hiçbir şeyle benzerlik ve zıtlık kabul etmez, eksiklik tamlık kavramından uzaktır. Yüce Rabbişimi, değişmekle, başka türlü olmakla, yükselmek veya alçalmak gibi kavramların hiçbiri ile düşünemez ve söz konusu edemezsiniz. Sakın ha sakın. Bence bu kadar yağcılık yeter. Yeterli puanı topladığımı düşünüyorum ve konudan da daha fazla uzaklaşmadan asıl olan güncel fikrimi paylaşmak istiyorum. Dünya üzerinde yaşamış ve yanılacak tüm hayatların mutlak olarak gördüğü tek bir şey var ise o da ancak ölüm olabilir. Değişmeyen tek gerçek (en azından şimdilik). Çünkü ölüm varsa, hiçbir şey kesin ve değişmez olarak kabul edilemez. İnsanlar ölüm gibi tek mutlak gerçeği göz ardı edemedikleri için, ‘ölüyoruz oğlum hayatın tadını çıkarmalıyız’ nidaları ile ‘anı’ yaşamayı unutup, mutsuz ve eksik olarak ölüme kavuşurlar. Ama size söz veriyorum, ölümsüzlüğü bulduğunuz an, bu konu üzerinde tekrar konuşacağız.

İYİLİK

İyilik,kelime anlamı itibari ile; iyi olma durumu, karşılık beklenilmeden yapılan yardım. İnsanların bilinçli olarak ruhsal güzellikleri üzerinden gerçekleştirdikleri eylemlerdir. Bizlere empoze edilen iyilik ise, yüce Rabbimin bizlere kendinden bir parça vererek bizleri onurlandırdığı ve bu parça sayesinde yaptığımız iyiliklerin karşılığında, bizleri cennetine kabul ederek, şaraptan akan ırmaklar ve göğüsleri yeni filizlenmiş kızlarla ödüllendirecek. İbn-i Sina’ya göre: Allah varlık alemine bir düzen vermiştir, onun zatına uygun olanlar iyilikten nasibini almış olur. Zatına uygun olmayan şansını kaybetmiştir ve kötü olur. Bu yüce Mevlamın şuçu değildir. Gerçi sizin suçunuz da değil sanırım. Sonuç olarak Ona uygun olmanızı istemeyen O. Sizin kötü olmanıza neden olan O. Yani sizi kötü yaratan O, ama suçlu O değil. Beynim yandı yine. Amaaaaannnnn beni ilgilendirmez. Neyin iyi olduğu belirleyen sadece Allah'tır. Onun isteği üzerine gerçekleştireceğiniz eylemler iyilik olarak kabul görür. Neyin iyi olduğunu iyiliğin yaratıcısından daha iyi bilecek haliniz yok. Sakın kendinizi bir bok zannedip, iyiliğin tanımını yapmaya ve neyin iyi olacağına karar vermeye kalkmayın. Sonuçta rabbim bunu tüm kitaplarında işledi. Götünüze zor gelmesin biraz okuyun. Duyuyorum sağdan soldan, aranızda bazı hadsizler; insandaki muhakeme gücü ya da ahlaki eylemde ki yönlendirici olan vicdanıdır. İyiliğin neyi simgelediğini ve nelerin iyilik olarak kabul edileceğini kendilerinin tespit edebileceğini söylüyor. Siz nasıl insanlarsınız böyle. Sizden tiksiniyorum. Yani diyor ki kafir; Allah bir şey iyi olduğu için, onu söyler. Kendini iyiye teşvik eden bir Yaratıcı gibi göstermek için bunu söyler diyor. Size söyleyecek sözüm yok artık. Ulu Rabbim, seni nasıl savunduğumun farkındasındır umarım. Hurileri hazırla, çok fenayım. Neyse bunu şimdi burada konuşmayalım. Sonra müsait olursan akşam namazında konuşuruz. Güncel düşünce yapısı itibari ile fikrimi söylemem gerekirse iyilik; sadece gerçekleştirilen bir eylemdir. Menfaate dayalı olan bu eylem insanlar tarafından benimsenmiş ve nesiller boyunca da aktarılmaya devam edeceğinden eminim. İyilik; korkak, güçsüz, menfaatçi, insanların gerçekleştirdiği eylemlerdir. Bilinçli olarak iyilik yapan insan yok mudur? Tabi ki vardır. Onlar, sadece kendilerine anlatılan güzel hikayeler ile ayakta kalırlar ve hikayeler olmazsa muhtemelen ölürler. Onlar saf insanlardır. Sayıları da çok azdır. Hayatınız da böyle bir insana denk geldiniz mi bilmiyorum. Ben hiç denk gelmedim. Belki de yoktur. Sadece bir hikayeden ibarettir. Kim bilir? Allah bilir. Menfaati kötülemiş gibi oldum ama kötü değil. Menfaat hakkında daha sonra konuşuruz. Şuan aklımı karıştırmayın lütfen. Yazdıklarım size saçmamı geliyor? O zaman birkaç örnek vereyim. Korkuyorsun iyilik yapıyorsun. Cehennem korkun var. Güçsüzsün iyilik yapıyorsun. Yalnız kalmaktan korkuyorsun. Menfaatçisin iyilik yapıyorsun. Çünkü çıkarcı ve bencilsin. Peki merhamet etmek, iyilik yapmak mıdır? İşte bunu gerçekten bilmiyorum. Sonuç itibariyle yaptığın tüm iyilikleri bende o duruma düşersem diye yapıyorsun. Bu yaptığın yanlış diyecek kapasitede bir insan değilim, çünkü ben de yapıyorum.

MUTLAK İYİLİK

Yüce Rabbişim, şu konuya geçebildiğim için ne kadar mesudum bilemezsin. Şu ana kadar yazdıklarım için beni çarpmadığın için çok teşekkür ederim. Gerçi, tecavüze uğrayan çocuğun çığlıklarını duymayan sen, istemeyerek de olsa sana ettiğim hakaretleri duyacağını hiç sanmıyorum. Umarım okuduğunda kızmazsın, aksine beğenirsin. Çünkü sırf sen kızma diye, gerekli yalakalıkları yaparak yazdım bu yazıyı. Seni seviyorum. Mutlak doğru ve mutlak yanlış da yıllarca hatta yüzyıllarca tartışıldı, yine sonuç olarak herhangi bir şeyin "mutlak" olamayacağı oldu. İşte bu yüzden mutlak iyiliğin de var olmayacağı ya da olamayacağı kesin gibi. En azından şimdilik. Herakleitos’un çok güzel bir sözü var: Gündüz geceye, gece gündüze, sıcak soğuğa, soğuk sıcağa, ölüm hayata, hayat ölüme, iyilik kötülüğe, kötülük iyiliğe, bolluk açlığa, açlık bolluğa dönüşebilir, bütün şeyler değişebilir. Yani bu iki problemin (kötülük problemi ve mutlak iyilik) birbirlerine dönüşebildiklerini biliyoruz. İyi bir insan kötü, kötü bir insan iyi bir insana dönüşebilir. İyi de bu adam ya da kadın aynı kişi. Bu kişi bu durumda sadece fikir değiştirmiş olmuyor mu? İyiliğe ya da kötülüğe sadece fikir diyebilir miyiz? Çok ilginçtir ki ondan sonra ne oluyor kimse bilmiyor. Yani kötü fikirlere sahip olan bir insan kendini iyi fikirlere sahip bir insana dönüştürdükten sonra ne oluyor? Pişman oldum ya da iyi ki diyebilir mi? Sanmıyorum. Zaten bilmediğimiz bir şeyi yorumlayamayız. İşte bu yüzden asla sonucun ne kadar hatalı olduğunu bilemeyeceğiz sanırım. Velhasıl kelam insan, iyiliği de kötülüğü de içinde barındırıyor. Aslında ‘mutlak iyilik ya da kötülük problemi’ konularının tanımlamasının yapılabilmesi için öncesinde ve sonrasında düşünmemiz gereken daha birçok konu var. Bunu ancak iyi bir filozof yapabilir. Ancak filozofların bile düşünceleri, başka filozoflar tarafından yeri geldiğinde yadırganıyor. Buradan şunu anlıyorum; Bir düşünceye veya fikre rağbet olması o düşüncenin doğru olduğunu göstermez. Henüz yanlış bir düşünce olduğunun, kanıtlanmamış veya kanıtlanamamış olduğunu gösterir. Bir varlığın anlaşıla bilmesi için, akıl ve dil yeterli değil. Varlığın kanıtı için, daha çok gözlem ve deney metotlarının kullanılması gerek. Bizde burada fakfakir bir düşünce yapısı, gözlem ve deneyimlerimiz ile ilk adımı attık. Düşünmek için filozof olmaya gerek yok. Fakat, filozof olmak için düşünmek ve yazmak gerekiyor. Okuduğunuz bu yazının sonunda bir sonuca varmak gerekiyorsa eğer, herhangi bir düşünce veya fikir hakkında düşünüyor olmanız, o düşünceyi veya fikri kabul etmiş, benimsemiş olduğunuzu gösterir. Böylesi bir önkoşul ile yola çıkarak akıl yürütmek ne kadar sağlıklı olabilir? Bunun cevabını siz verin.

Not : Bu yazıyı okuduktan sonra ‘Sadakallahülazim’ demeyi unutmayın.