Roma İmparatorluk Ordusu

Eren Taştan
6 min readJun 7, 2016

--

Antikçağın en büyük bürokratik yapısı olan, Roma imparatorluk ordusunu Augustus kurmuştu. Augustus’un ordusu, 150.000 lejyoner, eğitimli ağır piyade ve istihkamcı ile birlikte, lejyonerleri tamamlayıcı olarak görev yapan ayrıca 150.000 yardımcı askerden oluşuyordu. Yardımcı askerlerin yarısı her türde süvariden oluşuyor. Bu 300.000 askerin her biri, günde yarım litre şarap ve yılda yaklaşık 350 kilo mısır tüketirler. Silah imalathaneleri, idari binaları ve eğitim tesisleriyle, imparatorluktaki en büyük üretici ve tüketici konumundalar.

Kişilerin, ancak Roma vatandaşı olduklarını belgeledikten sonra (iyi bir referans, tıbbi inceleme veyaş, zeka, görme ve boy konusunda standartlara uygunluk) asker olmalarına izin veriliyordu. Tabii imparatorluğun umutsuz son yıllarında bu standartlardan vazgeçilmişti. Roma’daki personel burosunda, her subay ve centurion’un kişisel kayıtları saklanır, komutanlar ve bürokrasi tarafından düzenli olarak denetlenir. Generaller, seferler sırasında askerlerin yüklerini kontrol eder, gereksiz eşyaları atardı; imparatorlar ise sınırlardaki birlik ve kaleleri teftiş ederdi.

Dış tehditler, küçük bir orduyu silip süpürebilir, ama büyük bir orduda, ekonominin iflas etmesine yol açar ve darbe ihtimalini artırır. Öyle ki, İmparator Marcus Aurelius, bir defasında sefer masraflarını karşılayabilmek için, bir açık artırmada kendi özel mallarını satmak zorunda kalmıştı. Ordu, profesyonel ve imparatorluğa bağlı bir güç haline getirildi ve böylece Romalıların, keyfi hareket eden birliklerin, cumhuriyetin son yıllarında gösterdiği öfkenin yarattığı kaostan korkmasına gerek kalmadı. Oysa, askerler, daha farklı ve daha az yıkıcı bir şekilde de olsa, siyasetin merkezinde yer almayı sürdürmüştü. İmparatorlar, para ve kişisel komuta yoluyla, onların desteğini kazanmak zorundaydı. Misal, İmparator Septimus Severus’un, “Askerleri paraya boğ, kalanları da boş ver.” Dediği bilinir. Parayı ödeyen kimse, askerler ona sadık kalırdı. Augustus’un iktidara gelişinden sonraki toplam 240 yıllık sürenin son on yılı iç savaşla geçti, fakat askeri bir isyan görülmedi.

İmparatorluk askerlerinin yaşam standartları yüksek. Ücretlerinin belirli kısmını biriktirir, köle satın alır ve birinci sınıf tıbbi hizmetten faydalanırlar. Normal bir vatandaştan ortalama beş yıl daha fazla yaşarlardı. Tüm kalelerde revir ve temiz su, büyük olanlarında ise hastane bulunur. Askeri doktorlar cerrahi aletleri ve şifalı bitkileri ustalıkla kullanırdı. Ağrı kesici olarak afyondan faydalanan doktorlar, ayrıca bir organı kesmek ya da mesela göğüsten ok çıkarmak için son derece gelişmiş teknikler uyguluyorlardı. Penisilin icat edilinceye kadar hiç bir asker, Roma askerlerinin sahip olduğuna denk bir tıbbi bakımdan istifade edememiştir. Gıdaları şarap, domuz eti, peynir, sebze, meyve, tahıl, kümes hayvanları, balık, sığır ve koyun etinden oluşurdu.

İmparatorluğu savunan ordu, aynı zamanda onun yönetilmesine de yardım ediyordu. Askerler zaman zaman polis, yargıç ve vergi tahsildarı olarak da görev yapardı. Lejyonlar, bulundukları bölgelerin sakinlerini askere alır; lejyonerler de o bolgelerin kızlarıyla evlenirdi. Bu nedenle, lejyonlar, bir bolgeden diğerine intikal ettirilmekten gittikçe daha çok nefret etmiş, bu da Roma lejyonlarının stratejik olarak konuşlandırılmasını zora sokmuştu.

Gelelim disipline… Disiplinleri de ayrı bir mesele. Bazı lejyonerler göreve sarhoş olarak çıkar, silah taşımaz ve orduya yarım günlük bir iş gözüyle bakardı. Subaylar, birliklerdeki asker sayısını azaltarak, onların ücretlerini ceplerine indirirdi. Bu durum orduyu gittikçe zayıf düşürse de, Augustus’un bilediği kılıcın körelmesi için yüzyıllar geçmesi gerekecekti.

6.000 askerden oluşan bir lejyonda 10 kohort bulunur ve her kohortta 600 asker; 1 subay ve 6 centurion yer alır. Bu komuta yapısı sayesinde, daha komplike manevraları gerçekleştirmek ve yakın savaşta herhangi bir klasik cağ ordusundan daha etkili olmak mümkün. Savaşta birlikleri idare edebilmek için trampet ve sancaklar kullanılır. Tüm lejyonerler, cirit ve kılıçla dövüşen ‘hastatilere dönüşmüştü. Uzunluğu 2 metreden fazla ve etkili menzili 30 yarda olan bu ciritler, bedenlere olduğu kadar, kalkanlara karşı da etkiliydi. Cirit, isabet ettiği zaman, kalkanı delerek onu taşıyan kişinin bedenine saplanırdı. Çift ağızlı kısa kılıçlar, savurmaktan ziyade, saplamak için kullanılırdı. Lejyonerler, gladyatörlerin kılıç tekniklerini öğrenmiş, güçlü ama hafif zırh ve miğferlerle donanmışlardır. Tahtadan yapılı, kenarları metalle kaplanmış, 1.5 metre yuksekliğinde, 75 cm. genişliğinde, tüm vücudu örten silindir şeklinde bir kalkan kullanırlardı.

Taktikleri, ateş gücü ve şok etkenlerinin karışımından oluşuyordu. Her lejyoner, 20 saniye içerisinde, taşıdığı iki ciridi fırlatarak düşman saflarını dağıtır ve düşmanın toparlanmasına fırsat vermeden kılıcını çekip hücum ederdi. Süvari, çoğunlukla kanatları korumak için kullanılsa da, zaman zaman Helen dönemindeki rolünü de üstlenirdi. Benzer şekilde, mesela Romalı bir komutan, ağır süvarilerin hücumunu durdurabilmek için, birliklerini, uçları düşmana bakan hilal şeklinde dizmişti. Okçularla desteklenen kargılı askerlerden oluşan bir saf, lejyonların önüne yerleştirildi ve hilalin uçlarına yerleştirilen carroballistai, düşmanı ateş altına aldı. Roma ordusu, carroballistaileri, Helen ordularının kullandığı her şekilde, hatta daha fazlasıyla kullanmıştı. Bir carroballistai dakikada üç ok fırlatabilir ve bu oklar, 300 yarda uzaktan kalkanları delebilirdi.

Roma ordusu etkileyiciydi, fakat yenilmez değildi. Arazi ve düşman gibi engeller Ren ve Tuna nehirlerinin ötesinin, Sahra, Arabistan, İskocya ve Sudan’ın fethini engellemişti. Ortadoğu’nun çöl ve dağlarında, Part askeri sistemi, nitelik acısından Roma ile boy ölçüşebilecek seviyedeydi. Örneğin, MO 53 yılındaki Carrhae Savaşı’nda, zırhlı Part süvarileri, 45.000 Roma askerini yanaşık düzende savaşmak zorunda bırakmıştı. Atlı okçular, sıkışık durumdaki orduya her yandan ok yağdırdılar. Romalılar beklerse ölecek; hücuma geçerse, kaçarken kendisini takip eden düşmana ok atma konusunda uzman olan düşmanının tuzağına duşmuş olacaktı. Sonraki yedi yüzyıl boyunca Romalılar, Partlara ve onların halefi Sasanilere karşı çok fazla savaş kaybetmedi. Fakat, Roma çok sayıda süvari sayesinde düşmanların üstesinden gelse de, kurak arazi taktiği veya yıpratma savaşları sonucunda, er geç geri çekilmek zorunda kalıyordu.

Sasani İmparatorluğu ve Avrupalı barbarlar, daha güçlü ve daha saldırgan hale gelerek, eşzamanlı ve büyük saldırılara girişmeye başladı. Augustus’un ağır piyadeden oluşan merkezi ordusu, bu tehditlerle başaçıkabilecek güçte değildi. Bir lejyon, sefer mevsiminde imparatorluğun bir ucundan diğerine gidebilse de, bunların hiç biri, Avrupa ve Asya’yı aynı zamanda koruyabilecek güçte değildi. Roma, düşmanlarıyla artık eskisi gibi teke tek savaşmıyordu; tehlike her yerdeydi ve Roma’nın askeri güc zayıflamıştı.

MS 395–425 yılları arasında insan gücü açığı had safhaya ulaşan Roma; köleleri, barbar esirleri ve hatta kendi isteğiyle başparmaklarını kesenleri bile çaresizce askere almaya başladı. Adrianople’ın ardından, Roma süvarisi hizmet vermeye devam ederken, piyadelerin niteliği iyice düştü. Çoğu, dağınık ve disiplinsiz falankslar şeklindeki feoderatilerdi. Romalılar, hâlâ yakın savaş düzeninde dövüşüyor olsa da, kendilerini güçlü kılan disiplin ve taktikten artık eser kalmamıştı, çoğu zırh bile giymiyordu artık. Roma’nın düşmanları, her zaman imparatorluğun küçük bir bölümüne tüm güçleriyle saldırır ve kazanırlardı. 50.000 askerlik bir birlik, Adrianople’da Romalıları mahvetmeyi başarmış; 25.000 askere sahip kabileler, önemli eyaletleri ele geçirmişti. Batı İmparatorluğu, MS 400–450 yılları arasında dağıldı. Özellikle MS 400–410 arasında, Roma askeri sistemi acısından her şey kötü gitti. Limitaneiler, ne comitatenseler tarafından desteklendi ne de devletten maaşlarını alabildi. Bir süre sonra ister istemez köylü milis kuvvetlere dönüştü ve sınırları değil de, kendi çiftliklerini korumaya başladı. Sınır savunması ve ordunun büyük bir kısmı dağıldı. Galya ve İtalya’da en fazla 75.000 comitatense bulunuyordu ve buralarda bile, ordu ve garnizonların sayısı 5.000’i geçmiyordu.

İtalya’da, Roma askeri kadar, feoderatiler de mevcuttu. Batı İmparatorluğu, MS 405–407 yılları arasında, Doğu İmparatorluğu’yla girdiği iç savaşa hazırlanmak üzere, Britanya ve Galya’daki askerlerinin bir bölümünü geri çekti. Roma kuvvetleri ayaklandı; barbarlardan oluşan kalabalık bir müttefik ordusu ise, Batı Avrupa’daki tüm savunmayı ezip geçti ve Ren’i aştı. İç çekişmelerden istifade eden diğer bir ittifak kuvveti de İtalya’ya girdi ve oradaki feoderatilerle birleşti. 5 yıl içerisinde Roma yağmalandı ve Britanya ile birlikte Galya, İspanya ve Balkanlar’ın büyük bir bölümü elden çıktı. Büyük şehirler, ilkel kuşatma silahlarına sahip düşmanlarına teslim oldu. “Barbarlar” yayıldıkça, Roma’nın kaynakları tükendi. Artık ne insan ne de para kalmıştı; nihayetinde, Roma İmparatorluk Ordusu, beraberinde imparatorluğu da götürerek ortadan kalktı.

--

--

Eren Taştan

Mühendis. Harp Tarihi ve Strateji. Fortes fortuna adiuvat ⚡️