Emin Belde: İki Denizin Birleştiği Yer

Nasırullah
11 min readMar 23, 2020

--

El-Rahman El-Rahim Allah’ın adıyla… Hamd; Âlemlerin Rabbi, El-Rahman El-Rahim, din gününün maliki Allah’a aittir… “Ancak sana ibadet ederiz ve ancak sana istiâne ederiz. Bizi sırat-ı müstakime; kendilerine nimet ettiklerinin, kendilerine gazab edilmeyenlerin ve sapkın olmayanların sıratına hidayet et.”

Kur’an 1: 1–7

Nebi kavminin yaşadığı coğrafya özelindeki çıkarımlarımızı paylaşacağımız bu serinin birinci bölümünde “İki deniz ve Yusuf kıssasındaki kapılar” üzerinde durulacaktır.

Giriş

Ekseriyet nebi kavminin günümüzde Suud hanedanlığının bulunduğu topraklarda yaşadığını düşünmekte ve Haram Mescid’in bu ülke sınırlarında bulunduğuna inanmaktadır.

Hadis kitapları, tarih kitapları ve siyer gibi kaynaklar Ortadoğu’nun bir çölünde hayatını sürdüren ve risaleti burada alıp İslam’ı yayan bir nebi anlatısı sunmaktadır. Lakin biz bu anlatının Kur’an’da tanımlandığına inandığımız coğrafyayı yansıtmadığını düşünmekteyiz.

Lokasyona dair son derece mühim gördüğümüz İki deniz ve birleştiği yer konusu ile hızlıca giriş yapalım:

Son dönemlerde çıkan haberler

Öncelikle “iki denizin birleştiği yer” olduğu iddia edilen, birçok internet sitesinde çeşitli görüntüleri yayınlanan ve bu iddiaların yayılmasına neden olan ilk fotoğrafın aşağıdaki görüntü olduğu söylenmektedir. Fotoğrafın Kaliforniya Üniversitesi’nde okyanus bilimleri profesörü olan Ken Bruland tarafından 2007 yılında çekildiği söylenmektedir.

Dönem dönem temelde yine aynı konu üzerinden ve aynı iddialara dayanan söylentiler çıkmaktadır. Fakat bu haberler gerçeği yansıtmamaktadır.

Bu suların renklerinin birbirinden farklı olma sebebi içeriğindeki minerallerdir. Bu görüntünün tuzluluk oranıyla ilgisi olmadığı gibi tatlı su ile tuzlu suyun birbiriyle birleşmesi ile alakalı bir durum da yoktur. Konunun aslını öğrenmek için kısa bir araştırma yapmanızın yeterli olacağını söylemek isteriz.

Çevirilerdeki problemler

Bunun yanı sıra çevirilerdeki problemleri de göstermemiz gerekecek. Örnek olarak yukarıdaki çeviriye göre iki denizin tarifi yapılıyor ve denizlerden birine tatlı, diğerine tuzlu denildiğini görüyoruz. Oysa arz üzerindeki tüm denizler tuzlu sudur ve suyu tatlı olan bir deniz yoktur. “Deniz” şeklinde tercüme edilen kelimenin aslı orjinal metinde “bahr” olarak geçmektedir.

Soru: Bahr nedir?

Kelimeye mevcut çevirilerdeki gibi deniz anlamı vermek, asıl manayı karşılamaya yetmez ve anlam daralmasına sebep olur. Oysa Kur’an’ın tanımıyla bahr: İçinde gemi ve sandal gibi yüzücülerin olduğu, taze et barındıran, hilyet çıkarılabilen, bu anlatılanlardan en az bir veya birkaç özelliğe sahip tatlı ve tuzlu su kitlelerinin tümünü kapsamaktadır.

Konunun Kur’an’da incelenmesi

Fatır 12. ayet ve çevirisi

Yukarıdaki ayet nebimizin ve kavminin içinde bulunduğu coğrafya hakkında çok net bir tanımdır. Zira ayette 2. tekil şahıs kipi ile doğrudan nebimize hitap edilen bir fiil bulunmakta, iki bahr elif lâm ile gelmekte ve bununla birlikte uzaklık belirten “zalike” yerine, yakınlık belirten “haza” işaret sıfatı kullanılmaktadır.

Peki bir zamanlar nebimizin yaşadığı söylenen topraklarda bu iki bahr nerededir?

Zira sözü edilen ülkede bir tane bile tatlı su kitlesi bulunmamaktadır.

Furkan 53. ayet ve çevirisi

Burada tanımlamaya bir özellik daha ekleniyor; tarifi yapılan iki bahr arasında bir engel olduğu ve geçilmesi mümkün olmayan bir sınır olduğunu öğreniyoruz.

Devam edelim;

Rahman 19–23. ayetler ve çevirisi

Yukarıdaki ayete yine ateistler tarafından söylenen bir iddia vardır. Çeviri problemlerinden dolayı tatlı sudan mercan çıkması gerektiğini, fakat tatlı suda mercan yetişmediği için ayetin hatalı olduğunu söylerler.

Tatlı suda mercan yetişmediği doğru bilgidir. Mercanlar tuzlu sularda yetişir. Lakin yukarıdaki ayette zaten tatlı sudan da mercan çıkabileceğine dair bir ifade yer almamaktadır.

Türkçe’de kelimeler tekil ve çoğul formda gelir. Kur’an’da ise kelimeler tekil, ikil ve çoğul formda gelir. Sözü edilen iki bahr “ikil” formdadır ve Türkçe’de “ikil” zamir olmadığı için gramer bilgisi olmayan okuyucu bu kısmı anlayamamaktadır. Ayette her iki bahrdan da inci ve mercan çıktığı anlatılsaydı küllü vahidin minhüma veya fihima kalıplarıyla gelebilirdi lakin öyle gelmedi.

Bunu bir örnek üzerinden gösterelim:

Zani ve zaniye… Artık celdeleyin ikisinden her birini; yüz celde.

Kur’an 24: 2'den

Zani: Zina eden erkek.

Zaniye: Zina eden kadın.

Örnekte görüldüğü üzere zina eden iki kişiye de celde cezası vardır ve ifade küllü vahidin minhüma olarak gelmiştir. Başka bir örnekle devam edelim:

Soruyorlar sana hamrı ve meysiri. De ki: “İkisi içindedir büyük bir günah ve faydalar; el-nas için.

Kur’an 2: 219'dan

Örnekte görüldüğü üzere her ikisinin içinde de büyük günah ve faydalar var ve ifade “fihima” olarak gelmiştir. Konu ile ilgili İsra 23 ve Kehf 33. ayetleri incelemenizi tavsiye ederiz.

Ek olarak;

Örneğin benim iki arkadaşım var. Birisi bana elma alıyor diğeri ise armut alıyor. Ve ben şöyle bir cümle kuruyorum:

“İkisinden elma ve armut aldım.”

Görüldüğü üzere cümlede bilgi eksikliği veya hata yok. Cümle metinle uyumlu. Ve bu cümle onların her ikisinden de elma aldığım anlamına gelmediği gibi, her ikisinden de armut aldığım anlamına gelmez.

Hatalı bir çeviri örneği

Rahman 22. Ayet örnekleriyle izah ettiğimiz anlamda olup, çevirilerde fazladan eklenen “de” ayette yoktur.

Soru: Ayette suların birbiri ile karışmadığı mı söyleniyor?

Rahman 20. Ayette “la yebgıyan” olumsuzluk ekiyle gelen ifadeye, mevcut çevirilerde “birbirine karışmıyorlar” şeklinde anlam verilmesi, çeviri problemlerini gören insanların konuyu yanlış anlamasına sebep olmaktadır. Oysa “yebgıyan” kelimesi بغي Be-Gayn-Ye kökünden gelir ve taşkınlık yapmak, haddini aşmak, azgınlık etmek anlamlarına gelir. Yani “la yebgıyan” ifadesi ile suların birbirine karışmadığı değil, birbirlerine taşmadığı anlatılmıştır. Dolayısı ile iki bahrın arasındaki berzah, suların birbirine karışmasını değil, fıtratlarını bozacak seviyede birbirine taşmasını engeller. (Neml 61. ayetteki kelimeyi de inceleyiniz) Kur’an’daki her bir detay mühimdir. Gözden kaçırılan her detay konuyu yanlış anlamaya sebep olur. Sonuç olarak ateistlerin “Kur’an’da sular birbirine karışmaz deniyor” iddiası temelsizdir.

Devam edelim:

Kehf 60–61. ayetler ve çevirisi

Kur’an boyunca Muhammed nebiye tarif edilen iki bahr bu ayette Musa nebi ile ilişkilendiriliyor. Kur’an bütünlüğü ile bir değerlendirme yapacak olursak; birbirine karılmış fakat fıtratlarını bozacak düzeyde birbirine taşmamış, içinden inci ve mercan elde edilen, gemi ve sandal gibi yüzücülerin içinde görülebildiği, taze et (balık) yenebilen ve hilyet çıkarılabilen iki bahr…

Aşağıdaki görselde sözü edilen lokasyona dair mevcut tarihin ileri sürdüğü en bilindik bölgeler yer almaktadır.

1 ile işaretli bölge Akdeniz’in Kızıldeniz ile birleştiği Süveyş kanalı bölgesidir. Lakin hem Akdeniz hem de Kızıldeniz tuzlu sudur. Ayrıca yine tarihi kaynaklara göre(!) kanalın insan eliyle açılıp 1869 yılında tamamlandığı söylenmektedir. Dolayısı ile burası Kur’an’da tanımlanan iki bahrın özelliklerini taşımamaktadır.

2 ile işaretli yer Kızıldeniz ile Umman Denizi’nin birleştiği noktadır. Fakat Kızıldeniz de Umman Denizi de arz üzerindeki en tuzlu denizler arasında olup, yine Kur’an’da tanımlanan tatlı su özelliğine sahip değildir.

3 ile işaretli yer ise Basra Körfezi ile Umman Körfezi’nin birleştiği noktadır. Fakat burada da birleşen iki deniz tuzlu sudur ve Kur’an’da tanımlanan tatlı su özelliğine sahip değildir.

Soru: Savınıza göre bu iki bahrın birleştiği yer neresi?

Aralarındaki berzahtan dolayı bitişik olup birbirine taşmayan, biri tatlı içilebilir diğeri tuzlu ve acı olan, içinden taze et (balık ve diğerleri), inci ve mercan çıkan bu iki bahrın birleştiği yerin;

İki bahr’ın birleştiği yer

Haliç içine akan tatlı suların, Marmara Denizi’nin tuzlu suları ile birleştiği lokasyon olduğunu düşünmekteyiz.

Not: Suların çeşitliliği tatlı su, acı su (tuz oranı tatlı sudan çok, deniz suyundan az olan su), tuzlu su ve salamura (çok tuzlu) olarak içindeki tuzluluk oranına göre sınıflandırılmaktadır. Fakat Kur’an’da anlatılan iki bahr’ın özellikleri tatlı içilebilir ve tuzlu acı şeklinde açıklanıp iki çeşit sınıflandırma yapılmıştır. Deniz sularının tuz oranına göre az, orta yahut çok tuzlu olduğunu bilmekteyiz. Fakat bu konulara çok değinmeyip konuyu Kur’an’da açıklanan “tatlı içilebilir ve tuzlu acı” detayına odaklanarak izah edeceğiz.

Soru: Savınıza göre ayetlerde tanımlanan tatlı ve tuzlu su neresi?

Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki “haliç” özel bir isim olmayıp tatlı su havzasına denizin girmesiyle oluşmuş girinti anlamına gelir. Diğer bir ifade ile içinde nehir veya akarsu gibi tatlı su kaynakları bulunan ve açık denize serbest bir bağlantısı olan su kitlesidir.

Haliç, Avrupa yakasını ikiye ayırır. Yaklaşık 8 km uzunluğunda olup en geniş yeri boğaz tarafındaki girişidir; geriden iki tatlı akarsu birleşerek halici oluşturur.

Konstantinopolis / Golden Horn

1. Alibeyköy akarsuyu
2. Kağıthane akarsuyu
3. Haliç

Haliçe çevresindeki bereketli topraklar, bol balık ve bu çift taraflı tatlı akarsuyun boynuz şekline benzemesinden dolayı “Altın Boynuz/Golden Horn” ismi verildiği, yine mevcut tarihin kendisinin sunumudur.

Kağıthane akarsuyu
Kağıthane akarsuyu

İki tatlı akarsuyun içine aktığı haliç için “Avrupa’nın tatlı suları” anlamında Fransızca “Les eaux douces d’Europe” denmiş.

Yine iki tatlı akarsuyun birleşimi ile oluşan haliç için “Avrupa’nın tatlı suları” anlamında İngilizce “Sweet waters of Europe” denmiş.

Halici oluşturan diğer tatlı su kaynağı Alibeyköy akarsuyunda ise, yapımı 1983’te tamamlanan ve halen kullanımda olan Alibey Barajı yer alır.

Konstantinopolis’in içme suyunu karşılayan kaynaklardan biridir. Bu su kaynakları günümüzde kalabalık nüfus yoğunluğunun ve çevre kirliliğinin etkisinden dolayı doğrudan içilememektedir. Fakat bu durum, Kur’an’da açıklanan özelliği taşımadığını göstermez. Keza su günümüzde tuzlu olduğu için değil, kirletildiği için doğrudan içilememektedir. Zira fıtratı tatlı su özelliğini taşımaya devam etmektedir.

Uyarı: “Haliç” kelimesinin özel bir isim olmayıp, denizin kendisine ulaşan akarsu yatağının bir bölümünü istila etmesiyle meydana gelen yapının jeomorfolojik adı olduğunu anlamadıysanız konuyu tekrar inceleyiniz. Bu kısımdan sonra tuzlu bahra geçilecektir.

Marmara Denizi alt akıntılarını Ege’den, üst akıntılarını Karadeniz’den alan ve yukarıda anlattığımız tatlı su kaynağı ile buluşan tuzlu suya sahip bir bahrdır. En ender mercan türlerinin barındığı, istiridye ve midye gibi içinden inci elde edilen canlıların deyim yerindeyse yığılı olduğu bir alandır.

Beyaz kabuklu istiridyeler ve onların çevresini saran siyah midyeler

İçinde yoğun olarak inci bulunan ve suların en büyük kabuklusu olduğu söylenen Pinna Nobilis Marmara’da bulunan türler arasındadır. Boyu bir metreyi bulan bu canlılar arka kısımları denizin zemine batık, ağız kısımları yukarıda kalacak şekilde dururlar. Koruma altına alındığı gerekçesiyle avlanması yasaklanmıştır.

Pinna Nobilis

İnciler istiridye, midye ve deniz tarağı gibi kabuklu deniz hayvanlarının içinden çıkarılan, süs eşyası olarak kullanılan küçük tanelerdir. Genelde sedef renginde olan incilerin siyah, pembe ve beyaz gibi çeşitli renkte olanları da vardır.

İnci

Deniz omurgasızlarından Anthozoa sınıfının üyeleri olan mercanlar ise polip olarak adlandırılan bireylerden meydana gelir. Her zaman sabit durup bir yere bağlanarak ya­şayan küçük çalı görünümdeki canlılardır.

Mercanlar da tıpkı inciler gibi süs eşyası olarak kullanılır.

Marmara’daki mercanlar ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için bir link bırakalım;

İçinde inci barındıran canlılar, aynı şekilde iki tatlı akarsuyun içine aktığı haliçte de mevcuttur.

Özellikle midye o kadar boldur ki neredeyse tüm zemini kaplamış haldedir. Bölgedeki her balıkçı dükkanında rahatlıkla bulunur. Her köşe başında midye tezgahlarına rastlanır.

Not: Birileri Konstantinopolis’in inci kaynaklarını ortadan kaldırmayı düşünmüş olsa gerek ki, ta Çin denizlerinden istiridye ve midyeleri yiyen bu hayvanları bir şekilde Marmara’ya ulaştırmış. Fakat istediğini elde edememiş anlaşılan…

İki bahrın kavuştuğu bu kentte Musa’dan önce hangi resul vardı?

Musa nebimiz Fir’avn ismindeki bir melik ve onun çevresindekilere Allah’ın ayetlerini iletmekle görevlendirilmiş bir resuldür. Öncelikle ekseriyetin konuyu nasıl anladığına değinelim.

Fir’avn kelimesi ekseriyete antik mısır(!) hükümdarlarına verilen bir sıfat olarak tanıtılır. Fir’avn denildiğinde insanların aklında ilk canlanan görüntü ise muhtemelen aşağıdaki gibi olacaktır:

Lakin Fir’avn kelimesi Kur’an’da bir sıfat olarak kullanılmaz. Kur’an ayetlerinde sıfatlar elif lâm alarak gelir. Tıpkı şu örnekte olduğu gibi;

Ve dedi el-melik: “Gelin bana onunla (Yusuf’la)…”

Kur’an 12: 50'den…

Yukarıdaki örnekte elif lâm alarak gelen el-melik kelimesi , Yusuf nebiyi rüyasını yorumlaması için çağıracak olan kişinin sıfatıdır. İsminin ne olduğu ise bildirilmemektedir. Başka bir örnekle devam edelim;

Derken girdiklerinde onun yanına dediler ki: “Ey el-aziz! Dokundu bize ve ehlimize o darlık…”

Kur’an 12: 88'den…

Bu örnekte elif lâm alarak gelen el-aziz kelimesi ise özel ismi Yusuf olan nebinin sıfatıdır.

Örneklerde görüldüğü üzere sıfatlar bu şekilde gelir. Fir’avn kelimesi Kur’an’da geçtiği hiç bir ayette el-fir’avn şeklinde gelmez.

Fir’avn, tıpkı Karun, Haman, Musa gibi bir özel isimdir;

Kârûn, Fir’avn ve Hâmân… Ve elbette geldi onlara Musa; beyanatlarla…

Kur’an 29: 39'dan

Dolayısı ile Fir’avn, mevcut tarihin ileri sürdüğü gibi bir sıfat değil, yanında meleleri olan bir melikin özel ismidir.

Fir’avn’ın ve çevresindekilere gönderilen uyarıcının Musa resul olduğunu biliyoruz. Peki aynı hanedanlıkta Musa resulden önce kim bulunmuştu?

Ve elbette geldi size Yusuf önceden; beyanatlarla…

Kur’an 40: 34'den

Yukarıda gördüğünüz cümle, “Fir’avn ailesinden imanını gizleyen mümin bir adam” denilerek tanıtılan kişinin ağzından bizlere aktarılmıştır (40: 28–34). Musa nebiden önce, aynı hanedanlığa Yusuf nebinin de beyanatlar getirdiği ilgili ayetlerden net şekilde anlaşılmaktadır.

Kur’an’da “Misr” kelimesinin zikredildiği ayetler de şunlardır:

  • Musa ve Misr (2: 61)
  • Musa-Harun ve Misr (10: 87)
  • Yusuf ve Misr (12: 21)
  • Yusuf ve Misr (12: 99)
  • Fir’avn ve Misr (43: 51)

Bilindiği üzere Ya’kub’un, Yusuf dışında 11 oğlu daha vardır. Onları Yusuf’un bulunduğu Misr denilen yere gönderirken şöyle bir isteği olmuştur;

Ve (Ya’kub) dedi ki: “Ey oğullarım! Girmeyesiniz tek bir kapıdan ve girin kapılardan; ayrık olarak…”

Kur’an 12: 67'den…

Ayette görüleceği üzere Ya’kub nebi oğullarına birbirlerinden ayrık vaziyette kapılardan girmelerini söylemektedir. Dolayısıyla Misr denilen yer, dışarıdan gelenlerin kapılarından girebileceği özelliğe sahip bir yer olmalıdır.

Surlarının büyük bir bölümü günümüzde hala ayakta olan Konstantinopolis’in giriş kısmındaki kapıları okuyuculara aşağıdaki görsel ile takdim edelim. Ya’kub oğlu Yusuf’un ardından Musa ve Harun’un gönderildiği, Fir’avn yönetimindeki Misrin; iki denizin kavuştuğu Konstantinopolis olduğuna inanıyoruz.

Konstantinopolis

Mevcut tarihin ileri sürdüğü Mısır (Egypt) ise, giriş kısmında kapılar olmayan bir coğrafyadır. İçinde anıt mezar olarak nitelenen piramitler dışında sözü edilecek bir yapı bulanmayan Mısır’ın (Egypt), Kur’an temelinde kanıt teşkil edebilecek bir tarafını bulabilecek biri varsa kanıtını ortaya koysun. Zira piramitlerden bahsedilen tek bir ayet bile bulunmamaktadır.

Konstantinopolis / Belgrad kapı

Yusuf’un Misr’dan önce babası Ya’kub nebi ile birlikte yaşadığı dönemde, insanlara saldıran yırtıcı bir hayvan türünden söz edilmektedir;

(Ya’kub) dedi ki: “Kesinlikle beni hüzünlendiriyor onunla (Yusuf’la) gitmeniz ve kaygılanıyorum onu kurdun yiyeceğinden ve siz ondan gafillerken.”

Kur’an 12: 13

Günümüzde Yusuf nebinin yaşadığı yer olduğu iddia edilen Mısır (Egypt) coğrafyasındaki kurt türünün morfolojik özelliklerin de şu şeklide olduğu söylenmektedir;

Egypt coğrafyasındaki kurtlar, ayetlerde anlatıldığı şekilde kaygı duyulan bir tür müdür onu da okuyucuların takdirine bırakalım…

Bunun yanı sıra en iri kurt türlerinden biri olarak bilinen bozkurtların Anadolu coğrafyasında iki alt türü olduğu söylenmektedir. Buradaki kurtların, insanlara karşı olan saldırganlığını basit bir arama yaparak dahi görebilirsiniz;

Serinin birinci bölümünü burada bitirelim. Kur’anda açıklanan özelliklerin tamamını bulabildiğimiz iki bahrı ve birleştiği yeri görebildiğimiz kadarıyla izah ettik. Allah dilerse ikinci kısımda yine nebi kavminin yaşadığı toprakları anlatacağız.

Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir.

--

--