Kara Kitap [Orhan Pamuk]

mehmet d.
3 min readMar 23, 2020

--

Kara Kitap [Orhan Pamuk]

Kara Kitap’ı ilk okumaya başladığımda
sene 99'du. Bir arkadaşımın elinde korsan bir baskısını
görmüştüm kitabın. Adı mı dikkatimi çekmişti yoksa yazarın
daha önce yazdığı romanlardan Yeni Hayat’ın kafamda oluşturduğu
imge mi? Hatırlamıyorum şimdi. Arkadaşımdan romanı alıp
okumaya başladım fakat birkaç gün sonra arkadaşımın
tahammülsüzlüğü yüzünden son yirmi sayfayı okuyamadan geri
vermek zorunda kaldım. Sonraki yirmi bir yıl boyunca da kitap
nerede karşıma çıksa ne okumuş ne okumamış olduğumu düşündüm.
Okudum fakat avukat Galip’in kaybolan karısı Rüya’ya kavuşup
kavuşmadığını bilmiyordum. Şimdi biliyorum.

Bu kitabı geçen haftalarda okumaya
başladığımda hava güzeldi, bahar yüzünü göstermeye
başlamıştı. Kitabın geçtiği mevsime uygun olarak kışın
okumanın daha doğru olacağını düşünürken ben hava kapanmaya
başladı. Bahar mevsiminden iki üç nefes almamıştım ki önce
yağmurlar yağmaya başladı sonra kar. İklim, benim Kara Kitap’ı
okumam için değişmişti sanki. Yağmurlu ve karlı günlerde
okumuş oldum kitabı.

Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı
olamaz. Yazı hariç. Orhan Pamuk’un büyük keşfi bu olsa gerek.
Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı değil. Yazı hariç.
Yazmanın büyülü dünyası, bir okuyucuya ulaşıyor olmakla anlam
kazanıyor. Yazmanın dünyasının büyülü oluşu anlatılan
hikayelerden kaynaklanıyor. İnsanlığın en büyük icadı hikaye
anlatmak değil midir? Bin yıl önceki hikaye anlatıcılarının
yaşadıkları tatmin duygusuna göre bugünün hikayecilerinin
tatmin duygusu çok daha yüksek olmalı. Orhan Pamuk gibi bir hikaye
anlatıcısı, anlatıcı öncüllerine kıyaslandığında altın
çağını yaşıyor olmalı.

“Galip belki bir gün başka bir kişi olabileceğini hayal ederdi.”

Kara Kitap, Orhan Pamuk’un şaheseri.
Başka kitaplarını da okumuştum yazarın, hep önyargıyla
bakmışım. Bu kitap yazar hakkındaki önyargılarımı azalttı.
Harika bir kurgu, zengin bir anlatım, zengin bir hikaye…

“Yatağınıza girdiniz. Tanıdığınız eşyalar arasında kendi kokunuz ve anılarınızla dolu çarşaflar, battaniyeler arasına yerleştiniz, başınız yastığınızın tanıdık yumuşaklığını buldu, yana döndünüz, bacaklarınızı karnınıza çekerken boynunuzu öne eğdiniz, yastığın serin yüzü yanağınızı serinletti: Birazdan, birazdan uyuyacak, karanlığın içinde hepsini, hepsini unutacaksınız. Hepsini unutacaksınız: Sizden üstün olanların acımasız gücünü, söylenmiş o düşüncesizce sözleri, budalalıkları, yetiştiremediğiniz işleri, anlayışsızlığı, ihaneti, haksızlığı, aldırışsızlığı. sizi suçlayanları ve suçlayacak olanları, parasızlığınızı, hızla geçen zamanı, hiç geçmeyen zamanı, kavuşamadıklarınızı, yalnızlığınızı, utancınızı, yenilgilerinizi, zavallılığınızı, acıklı halinizi, felâketleri, felâketlerin hepsini, hepsini birazdan unutacaksınız. Unutacağınız için memnunsunuz. Bekliyorsunuz. Sizinle birlikte çevrenizdeki eşyalar karanlığın ya da yarı karanlığın içindeki o alelade ve tamdık dolaplar, çekmeceler, kaloriferler, masalar, sehpalar, sandalyeler, kapalı perdeler, çıkarıp attığınız elbiseler, sigara paketiniz, ceketinizin cebindeki kibritle el çantanız, saatiniz; onlar da bekliyorlar.”

“Galip, Celâl’in nazire sanatı üzerine, tek gerçek hünerin bu olduğunu söyleyerek saatlerce konuştuğu geceleri hatırladı: Rüya, yolda aldıkları pastaları atıştırırken, Celâl birçok köşe yazısını, belki de hepsini başkalarının yardımıyla yazdığını söyler, önemli olanın yeni bir şey ‘yaratmak’ değil, daha önceden, binlerce zekâ tarafından binlerce yılda yaratılmış olan harikaları bir köşesinden, bir ucundan değiştirerek yepyeni bir şey söyleyebilmek olduğunu ekler, bütün köşe yazılarını başkalarından aldığını ileri sürerdi. Galip’in sinirlerini bozarak odadaki eşyaların, masanın üzerindeki kâğıtların gerçekliğine olan iyimser inancını iyice kaybettiren şey, yıllarca Celâl’indir diye bellediği bazı hikâyelerin bir başkasının olduğunu öğrenmesi değil, ama bu gerçeğin işaret ettiği başka bazı ihtimaller oldu.”

Galip, kitabın kahramanı, biraz Şeyh
Galip biraz da Orhan Pamuk. Celal kitabın kayıp kişisi. Biraz
Mevlana Celaleddin biraz da Orhan Pamuk. Kitap boyunca olan biteni
takip eden Fatih Sultan Mehmet. Her hikaye aslında başka bir
hikayenin geliştirilmiş halidir. Yaşanmış ya da anlatılmış
olsun.

Peki, kahramanları uyduran yazarlar
neden kahraman olamıyor?

Çünkü önemli olan hikayedir,
hikayeci değil…

Dört yüz küsur sayfalık bu kitabı nihayet tam olarak bitirebildim. Bitirdiğimde mevsim artık bahara dönmüştü, en azından bu 22 Mart sabahı öyle görünüyor. Artık romanın sonunda ne olduğunu biliyorum. İnsanın kendisi olmak için önce başkası olması gerektiğini de biliyorum. Aslolanın hikaye olduğunu da biliyorum. Hikayenin bir sanat eseri olduğunu da biliyorum. Teşekkürler Orhan Pamuk.

--

--