elit vs. denyo — round 1

M. Emrah Ozcelebi
3 min readJul 29, 2016

--

Bir süredir bu konuda bir şeyler yazmak istiyorum ancak ortam öyle değişken ki, bu akış içerisinde ancak tepkisel olarak yaşam sürdürebilmekteyim. Yavaş yavaş artık zamanımın büyük bir kısmını Amerika’daki şirkete doğru yöneltmekteyim ve bu macera sırasında da neredeyse her gün yeni bir tecrübe ediniyoruz ekip olarak. En büyük tecrübe de kendimizi tanımak oldu.

Bir ara ortalık (Medium için de güzel bir isim bence :)) “Neden Amerika’ya gitmeliyiz?”, “Yurt dışı ne muhteşem yer” vb. yazılar ile doldu. Hemen ardından ise “Olm ne işimiz var orda, bak burda su çok güzel” yazıları arttı. Benim fikrim, Nasreddin Hoca gibi, iki taraf da haklı, hatta siz de haklısınız. Bu sefer de “adama bak, sen niye gidiyorsun o zaman?” diye haklı bir soru geliyor. O sorunun cevabını düşünürken aslında bu yazıya konu olan düşünceler oluştu.

Öncelikle bu politik bir yazı değil. En azından öyle bir amacım yok. Bir zümre iyi ötekisi daha kötü diye de bir anlam çıkartıyorsanız, o sizin iyi görüşünüz diyeceğim.

Ankara’nın güzel semtlerinden birinde, oldukça da güzel bir yerde oturuyorum. Bunun da inanılmaz bir şans/ayrıcalık olduğunu ve bu konudan da memnuniyet duymam gerektiğini düşünüyorum. Etrafa baktığınızda pahalı arabalar, insanlar ile konuştuğunuzda ise neredeyse tamamının üniversite mezunu olduğu, belli bir gelir ve kültür seviyesinin üzerinde olduğunu görebiliyorsunuz. Yani 1337 (leet -> elit) insanlarla beraber yaşıyorum diyebilirsiniz. “Peki… derdin ne?” diyorsanız anlatayım efendim.

Her gün işe bu insanların oluşturduğu trafik içerisinden motorsikletimle geçerek gidiyorum, gene bu insanlar ile beraber dönüyorum. Yolum oldukça kısa, 10 ila 15 dakika içerisinde yolculuğum bitiyor. Bu kısa süre içerisinde bile istisnasız her gün bir sürü kural hatası, art niyetli hareket görmekteyim. Bunları yapanlar da iyi arabalara binen, iyi kıyafetler giyen, kitapçı ziyaret eden, film izleyen, elit dediğimiz insanlar. Kırmızı ışık, bir öneri zaten. “Hani durursanız iyi olur” gibisinden, ama istemezseniz tabi ki geçmek sizin hakkınız. Hız sınırı kamera/radar yoksa geçerli değildir. Motorsiklet kullanmaya bir pideci motoru (Honda CBF 150) ile başladım. Ben kamyonlardan, dolmuşlardan çekinirken, en büyük tehlikenin orta sınıf üstü araba kullanan, orta yaş ve üzeri erkek söförler olduğunu fark ettim. Bir de etrafını kontrol etmek yerine önündeki yola odaklanan şöförler. Ancak bunlardan ilki art niyetli.

Hani elittiniz? Hani okumuştunuz? Hani bu millete bir şey anlatamazdık? Daha trafikte gidemiyorsun sen… Sana da kırmızı da durmayı öğretememişler.

“Şimdi trafikte işler farklı oluyor, insan o direksiyonun başına geçince bir farklı oluyor” diyorsunuz ya bu memlekette okumuş insanların küçük çocuklara sistematik olarak tecavüz ettiği kaç kere gazetelere düştü. Bu sadece gazetelere düşeni. Tamam, bu da ahlak sorunu, elit olmakla bir alakası yok.

Benim de ortağı olduğum SPP42 bir yazılım firması. Buradaki herkes üniversite mezunu. Master, doktor hatta profesör ünvanı olanlar bile var. Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, bir mutfak kirliliği problemimiz var. “Ben big data üstadıyım”, “ben js ninjasıyım”, “ben yazılımcılarım kralıyım”, tamam ama pissin arkadaşım. Onu ne yapıcaz?

Daha da kötüsü, iyiden uzaklaşma trendi var. “Jilet gibi”, “filinta gibi” tanımlarından ne ara at hırsızı gibi dolanan insanlara dönüştük? Daha doğrusu at hırsızı modası ne ara geldi? Ne ara “angara bebesi” olduk yahu? “Ankaralı” olmanın neresi kötü? Sorsanız bütün elitler bu konulardan şikayetçi, peki o zaman neden aksiyon yok? Bir şeyler yanlış gidiyor ve kimse de ben yanlışım demiyor.

Aynı insan neden Almanya’da araba kullanırken “Dur” tabelasını görür görmez duruyor da Türkiye’ye gelir gelmez F1 pilotuna bağlıyor? Aynı insan San Francisco’daki Starbucks’ta tepsisini kendi çöpe boşaltırken buradaki tepsilere kültablası muamelesi yapıp eserini kendisinden sonra masaya oturanlar da görsün diye masada bırakıyor?

“Ama orda herkes öyle yapıyor”, “ama orda cezalar böyle”, “hele orda öyle bir yap, bak seni nasıl öttürüyorlar” diyorsanız kötüsünüz. Günlük hayatımızı birbirimiz için çekilmez yaptığınız için kötüsünüz. Hele orda düzgün davranıp, gelip burda farklı davranıp bir de burayı eliştiriyorsanız daha da kötüsünüz.

Amerika (ya da başka bir ülke) bizden daha iyi, orda böyle denyoluklar yok diye bir iddiam da yok. Elit olacaksak, ya da elitiz diye bir iddiamız varsa, o zaman her alanda bu “seçkinliği” göstermemiz lazım diye düşünüyorum. Çöpümüzü atmak için San Francisco’da, temel kurallara uymamız için Berlin’de, ofiste temiz olmak için de Google’da olmamıza gerek olmadığını düşünüyorum.

“Hah, bir tek sen yapmıyorsun sanki!” diyorsanız eğer, yazının başında da dediğim gibi, bu maceradaki en değerli tecrübe kendimi tanımak oldu.

--

--