Robotlaşmış Dünyaya Hükümdar Olmaz
IBM yani açarsak International Business Machines, Uluslararası İş Makineleri üreten önemli bir firma. Yazılım ve donanım çözümleri yanı sıra servis hizmetleriyle de en büyük tekno-bilişim şirketi. Yakın geçmişe baktığımızda, 2000 yılından başlayarak günümüze kadar 140 teknoloji firmasını bünyesine katmış küresel ölçekteki en büyük bilişim şirketlerinden. Bu 140 şirketi kategorize etmek gerekirse:
- Şirketlere özel sunucu ve bulut tabanı, insan kaynağı ve danışmanlık veren şirketler.
- Büyük veri (Big Data), mobil ve içerik yönetimi üzerine hizmet veren şirketler.
- Yapay zekâ ve öğrenen makinalar üzerine hizmetler veren şirketler.
Tüm bu alanlar, Sanayi 4.0 dediğimiz kavramın içeriğini genişletmek ve şirketleri ayakta tutabilmek için önemli alanlardır. Aksi taktirde küresel boyutlarda iş yapabilme kabiliyetinin eksik kalabileceğini görebiliyor ve deneyimliyoruz.
Bizim IBM firmasını konu edinmemiz ise geliştirmiş olduğu bir ürün olan Watson olacak. Bulut tabanlı çalışan Watson, şirketlerin bünyesinde gelişen büyük verinin, herhangi bir sınıflandırma olmaksızın veriyi işleyerek anlamlı hale getiren semantik bir yapay zekâ sistemidir.
Günümüz dünyasında Bilim-Kurgu, tekno-bilişimin öylesine geçmiştir ki firmaların bu anlamda popülarite üzerinden kendilerini açıklaması kaçınılmaz bir hal almıştır. Baudrillard’ın da dediği gibi gerçek(hakikat) bir bakıma sanal olan ile yer değiştirmiştir. Bu aynı zamanda hakikatin değerini düşürmüştür. Örnek vermek gerekirse IBM Türkiye sayfasında şu ifadeler yer almaktadır.
“Robotlar sadece filmlerde dünyayı ele geçirmeye çalışır. Gerçek hayattaysa, IBM Watson bize rakiplerimizi, karşılaşabileceğimiz zorlukları ve limitleri anlamamızda yardımcı olur” IBM Türkiye
Watson ilk olarak 2011 yılında görücüye çıkmıştır. Böyle bir sistemin PR ve pazarlanması ancak halkın önünde yapıldığında güvenilirlik kazanacağı düşüncesi hakimdir. Ve Riziko adlı programda varlığını kanıtlamıştır.
2011 yılı itibariyle gerçekleşen tanıtım faaliyeti neticesinde Watson, şirketlerin gündemine alındı. İlk olarak Sağlık sektöründen adım atıldı. Doktorların tanı ve teşhis koymak için Watson’ı kullanacakları duyuruldu. Akabinde ise ABD’nin en büyük sağlık kuruluşu olan WellPoint ile vardıkları anlaşmanın detayları duyuruldu. Paydaşlar artarken, bunlara bir yenisi daha eklendi. Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezi ile yapılan anlaşmayla bilfiil görevine başlamış oldu. Watson’ın görevi devralması ile neler yaşandı.
600.000 adetten fazla tıbbi bulguyu, 42 tıp yayınından gelen 2 milyon sayfa yazılı bilgiyi ve onkoloji araştırmalarındaki klinik denemeleri işleyerek anlamlı hale getirmeyi başardı. Watson tıbbi bulgu ve kayıtları, hasta sonuçlarını on yıllarca geriye dönük tarama yapmadan; 25.000'in üzerindeki test ve vaka senaryolarını ve 1,5 milyondan fazla kanser hastasının kayıtlarını analiz ederek, hekimlere saniyeler içerisinde kanıta dayalı tedavi olanaklarını sunmuştur.
Kanser teşhisinde %50'lik bir başarı gösteren doktorların, Watson sayesinde bu oranı %90 gibi bir düzeye çekmesi hiç küçümsenmeyecek bir rakamdır. Amerika’da gerçekleştirilen tıbbi teşhislerin %20'sinin hatalı olduğu göz önüne alınırsa ve 1,5 milyon kişiye yanlış reçete verildiğini, sonucunda ise her yıl yanlış teşhisten 50.000 kişinin öldüğü göz önünde bulundurulursa, bir dönüm noktası yaşandığı öngörülebilir.
Burada birkaç sorunun aklımıza gelmesi muhtemeldir. Hangisine güveneceğiz? Doktora mı Watson’a mı? Bu doktorluk mesleğinin ölmesi anlamına mı gelir? Bunu söylemek güç olsa da tıbbi araştırmaları, temelinde insan olan bir eğitim süreci olmadan imkansız olduğu ortadadır. Aslında birbirini besleyen bir sistematikten bahsetmekteyiz.
Fazla kurgusal düşünmeye, tüm bunları bilim-kurgu düzeyine atmamıza gerek kalmadan şunu söyleyebiliriz. Gelecekte Watson’ın gen haritanızı, vücut yapınızı, protein zincirlerinizi bildiğini, bebekliğinizden itibaren kalp ritminizden uyku düzenine, kan değerlerinizden, egzersiz programınıza sürekli takip ettiğini, hangi besinin nasıl reaksiyon verdiğini ve size özel ilaç tasarlayabildiğini düşünmek pek zor olmasa gerek. Watson kişisel doktorunuz olarak yanıbaşınızda olacak. Vazgeçilmezimiz olan telefonlarımızdan bizlere direktifler verecek. Bugün hastanelerin diline pelesenk olan ‘Kişisel Sağlık Danışmanı’ kavramı ‘Watson Sağlık Hizmetleri’ne dönüşmüş olacak. Gelecek için fazla hayal kurmak anlamsız. Çünkü siz bu yazıyı okurken, San-Diego merkezli Pathway Genomics Corp. ve şeker hastalığı ilaçları üreticisi Novo Nordisk gibi firmalar ile bu çalışmalar başlamış durumda. IBM Watson Sağlık’ın hamilelik takip uygulamasından tutun, diyabet değerlerini kontrole, sanal mobil hekim uygulamasına kadar pek çok ürün hali hazırda satışa sunuluyor.
Baş döndürücü bunca gelişme arasında IBM henüz yerinde durmuyor. Ve satınalmalarına yenilerini ekliyor. IBM 2015 yılında, Merge Healtcare’i 1 milyar USD ye aldı. 7500 sağlık şirketi ile çalışan firma X-ray, MRI, CT taramalarından elde edilen görüntü işlemede uzman. (Medikal verilerin %90 ı bu görüntüleme cihazlarından elde ediliyor.) Bu sene ise, Truven Health Analytics‘i 2,6 milyar dolara satın alacağı haberleri vardı. Son bilgi güncellememle Truven Health Analytics firmasının IBM tarafından satınalma haberinin gerçekleştiğini söylemem gerekir.
Nereye gidiyoruz sorusundan çok, nerede durmalıyız sorusuna cevap aramalıyız. Bilgi güvenliğinin sıkıntılı olduğu bir dönemde, yaşantınıza etki edebilecek bilgilerin paylaşımı ne derece doğru olacak? Küresel güç dediğimiz şey, maddi uygarlık ile ilintili olarak gelişirken; bizler önümüze sunulan hizmetlerin birer alıcısı konumuna indirgenmiş olacağız.
Tamamen robotlaşmış dünyaya hangi fikrimiz (robotlarımızla) hükümdar olacağız?