R.E.M. — Automatic For The People, 1992

Mustafa Yeginboy
6 min readDec 7, 2017

--

Albüm kapağındaki yıldız, Florida’da bulunan bir motelin çatısındaki logonun resmi.

Her şarkısı, her albümü ayrı derinlikte ve değerli olan, hepimizin çok özlediği ve sevdiği özel bir grup R.E.M…. 25. Yıl Özel kutlama versiyonu piyasaya sürülmesi ve en sevdiğim albümleri olması sebebiyle, diskografilerinde yer alan en güzel kayıtlardan biri olan 1992 tarihli “Automatic for the people” albümünü ayrıntılı şekilde masaya yatıralım:

1991 yılında “Out of time” albümü piyasaya sürülmüş, geniş yankılar uyandırmış, R.E.M. artık popüler ve güçlü bir grup halini almıştı. Eski ufak konserler gitmiş, yerini kalabalıkların doldurduğu büyük organizasyonlara bırakmıştı. Özellikle “Losing my religion” single olarak yayınlandıktan sonra R.E.M. bir fenomene dönüşmüş, şarkı ise bir dönemin marşı haline gelmişti. gerçi grubun sadık dinleyicileri bu durumdan pek de memnun sayılmazdı. “Ruhlarını popüler müziğe, piyasa şarkılarına sattılar” eleştirilerine R.E.M. in cevabı da hazırdı: “En popüler şarkımızda mandolin kullandık, nasıl bir satış olabilir bu?…” Haksız da sayılmazlardı aslında.

Kısacası 1991 sona ererken R.E.M. artık yeni neslin “sözcüsü”, “öncüsü” seçilmişti ve Michael Stipe bir söyleşisinde o dönemi bu şekilde nitelendirip ekliyordu: “Artık istediğimiz her şeyi yapacak güce sahiptik.”

Michael Stipe & Peter Bucks & Bill Berry & Mike Mills, 1992

Bir süre sonra çevreye R.E.M.’in tekrar stüdyoya gireceği dedikoduları yayıldı. Mike Mills, Peter Buck ve Bill Berry bir araya gelip yeni albüm için çalışmalara başladılar. İşin enteresan yanı, neredeyse kayıtlar tamamlanana kadar Michael Stipe çalışmalara dahil olmadı. Mills, Buck ve Berry, yaratıcılıklarını arttırmak adına çaldıkları enstrümanları birbirleriyle değiştirerek, oldukça gürültülü ve hareketli olarak niteledikleri 25 farklı şarkı yazdılar. Çalışmalar sona erdikten sonra parçaların enstrümental versiyonlarını Michael Stipe’a ilettiler. Tamamını dinleyen Stipe’ın tepkisi enteresan oldu:

“Those songs were pretty fucking weird.”

Ardından tüm kadro tekrar stüdyoya girdi. Tam da sadık dinleyicilerin istediği tarzda, “gürültülü” ve “hareketli” öngörülen yeni şarkıların havası kayıtlar devam ettikçe beklenmeyen bir şekilde değişmeye başladı. Hareketli demolar yerini daha depresif melodilere, şarkı sözleri ise zaman zaman ölümden bahseden karanlık bir tona bürünmüştü. Michael Stipe yıllar sonra bir ropörtajında o dönemi şu şekilde ifade etti:

I was thinking a lot about death. My grandparents were at the end of their lives and I had a sick dog. I know that sounds like nothing, but I was taking care of a dog that was very, very ill. I had [also] spent the better part of the last decade wondering whether I was HIV positive and realizing, finally, I could get anonymous testing after 1987, and knowing that I was healthy and that I had really dodged more than one bullet. So there was death all around. And it wasn’t a conscious decision to write a song or to write a series of songs or an album’s worth of death songs. But that’s kind of what it turned into.

Orta tempo bir albüm hazırlamak aslında muhtemelen R.E.M. in de planladığı bir şey değildi. Out Of Time albümü ertesi yaptıkları bir basın toplantısında, dinleyicilerin “artık daha sert ve hızlı bir albüm istiyoruz” beklentilerinin cevapsız kalmayacağını, buna karşılık beklentiler doğrultusunda bir albüm yapacaklarını belirtmişlerdi. Fakat kayıtları devam eden söz konusu albüm, grubun gelmiş geçmiş en depresif ve dingin çalışmalarından birisi olacaktı.

Ve 12 Ekim 1992 günü yeni albüm piyasaya sürüldü.

Şimdi kulaklığımızı takıp bu efsane albümü dinlemeye başlayalım:

Drive, 1992

Albümün açılışını “Drive” yapıyor. Akustik başlayan ve orta tempo devam eden şarkı, R.E.M.’in diskografisinde bulunan en depresif parçalardan birisi. Parantez açmak gerekirse, Drive bazı konserlerde çok daha hareketli ve hızlı, kısmen farklı bir besteyle çalınmasına rağmen albümde ultra depresif ve akustik bir şekilde kendine yer buldu, sonrasında da hep bu şekilde devam ettiler. Diğer versiyonu malum ortamlardan dinlenebilir. Hatta size kıyak geçeyim :)

Albümde ikinci şarkı, “Try not to breathe”, intihar hakkında ve harika sözlere sahip. Rivayetlere göre, demosu kaydedilirken Peter Buck mikrofona çok yakın durmuş ve Michael Stipe’da “Try not to breathe” demiş, ardından da bu cümlenin iyi bir isim olabileceğini düşünüp kafa kafaya vermişler. “The decision is mine. I have lived a full life” dizesi için bile defalarca dinlenebilir. Mükemmel.

Ardından “Sidewinder sleeps tonite” başlıyor. Önceki şarkı ne kadar depresifse, bu şarkı da o kadar neşeli. Aynı kalan nokta ise ikisi de birbirinden kaliteli. Bu şarkı, yıllar yılı nice gencin (ben de dahil) nakaratını “Kominçoveykır” olarak bildiği efsane şarkıdır. Aslında Michael Reyiz o kısımda “Call me when you try to wake her up” diyor. Ben bu gerçeği günümüzde halen daha reddedip “Kominçoveykır” diyerek dans etmeye devam ediyorum.

Everybody Hurts, 1993

Ve geldik albümün 4. şarkısına, aynı zamanda “Losing my religion” sonrasında dinleyicilerin adeta yeni marşları haline gelmiş parçaya. “Everybody Hurts” muhtemelen albümün en bilindik ve tanınan eseri. Klibi de kendisi gibi son derece duygusal olan bu şarkı, albümün de en tepe noktalarından. Özellikle sonlara doğru başlayan yaylılar ve gitar oldukça etkileyici. Tabii ana akım medya sonradan suyunu çıkarıp tüm “Umudunu kaybetme” anafikirli görüntülerin arkasına çakarak şarkının suyunu çıkardı ama olsun. Sadece “Hold on” bölümü yeter. Seviyoruz.

5. şarkı “New Orleans Instrumental №1”, albümün yaklaşık 2 dakikalık bir özeti gibi. Dingin, sakin, hafif folk’a göz kırpan, kısa, enstrümental ve güzel bir parça.

Ve ardından gelen “Sweetness Follows”… Kanımca albümdeki en değerli, en özel şarkılardan, R.E.M. diskografisinde en çok hakkı yenilen eserlerden. “It’s these little things, they can pull you under. Live your life filled with joy and wonder. I always knew this altogether thunder.” Güzel, çok çok güzel. Yoğun ve vurucu. Değeri zaman geçtikçe anlaşılan eserlerden birisi.

Peter Bucks, Bill Berry, Mike Mills, Michael Stipe, 1992

Monty Got A Raw Deal”, Montgomery Cliff için yazılmış bir şarkı. Rivayetlere göre Montgomery Cliff’in The Misfits çekimleri esnasında bir fotoğrafçıyla yaptığı söyleşiden esinlenilmiş.

Ardından gelen “Ignoreland” albümün en hareketli ve gürültülü şarkılarından. Aynı zamanda R.E.M. in yazdığı en politik şarkı da diyebiliriz. Amerika’nın İran Devrimi karşısındaki iki yüzlü ve kirli duruşunu eleştiren sözleri ve iğneleyici dili mükemmeldir. Aşağıdaki sözleri okuyunca aklıma başka bir ülke daha geldi, Michael Stipe sözleri sanki Amerika ile beraber yıllar önce bizim için de yazmış:

Calculate the capital, up the republic my skinny ass.
TV tells a million lies. the paper’s terrified to report
Anything that isn’t handed on a presidential spoon,
I’m just profoundly frustrated by all this. so, fuck you, man!

Albümün 9. şarkısı “Star Me Kitten” yine dingin ve derinden ilerleyen bir eser. Albümdeki favorilerimden. Şarkının şöyle ilginç bir trivia sı var: Şarkının esas ismi “Fuck me Kitten” ve grup bu şekilde albüm kapağına yazmayı düşünüyor. Aynı dönemde bir gün, Meg Ryan “Sleepless in Seattle” çekimleri esnasında grubu ziyarete geliyor. Şarkılarda küfür kelimesi bulunmasının hoş olmayacağını ve bunu çıkarmalarının daha iyi olacağını, komik bir sansür uygulayabileceklerini belirtiyor. Mike Mills bu fikri enteresan buluyor ve ismini “Star Me Kitten” olarak değiştiriyorlar. Şarkının ismini dolaylı yoldan Mey Ryan koymuş diyebiliriz.

Man On The Moon, 1992

Albüm bu noktadan itibaren vites arttırıyor ve ardı ardına gelecek 3 şarkılık epik bir müzikal şölen başlıyor.

10. Şarkı “Man on the moon”, Andy Kaufman’ın anısına yazılmış, R.E.M. külliyatının en iyilerinden, Michael Stipe’ın ise en sevdiği şarkısı. Klibi ayrı, kendisi ayrı güzel, sözleri mükemmel, baştan sona klasikleşmiş bir eser. Her konserlerinde playlistlerinden eksik etmedikleri ender şarkılarından.

11. Şarkımız Nightswimming... Hayatınızda dinleyebileceğiniz en huzurlu, en dingin ve en nostaljik sözlü şarkılardan biri. Lise yıllarında keşfettiğimde sabah akşam dinlediğim ilk gözağrısı. Açıkçası benim için çok ama çok özel bir şarkı ve sadece “anlatılmaz, yaşanır” diyebilirim. Başlangıcı, ortası ve duygusal finaliyle her hayatın belli bir bölümüne soundtrack olacak sanat eseri.

Nightswimming deserves a quiet night.

Find The River, 1993

Ve geliyoruz albümün son şarkısına, benim kişisel olarak en sevdiğim, taptığım R.E.M. eserine… “Find the river”… Böylesine güzel bir albümün kapanışı ancak böylesine epik ve hayata dair sözlerle bezenmiş bir şekilde olabilirdi. Başlangıçtaki gitar melodisi, keyboard, davul, Michael Stipe’ın efsane vokalleri, piyano ve harika sözleriyle bu güzel R.E.M. yolculuğu son durağa, harika bir noktaya varıyor. Bir yandan muhteşem bir veda, diğer yandan ise “her son yeni bir başlangıç” şarkısı. Objektif olamayacağım kadar güzel, samimi ve sıcak bir veda melodisi.

Me, my thoughts are flower strewn ocean storm, bayberry moon.
I have got to leave to find my way.
Watch the road and memorize this life that pass before my eyes.
Nothing is going my way.

Albümün orkestral düzenlemelerini efsane Led Zeppelin grubunun basçısı John Paul Jones üstlenmişti. Kanımca, “Automatic for the people”, kullanılan enstrüman zenginliği ve çeşitliliği açısından, grubun zirve noktasıdır. Tüm şarkıların orkestral düzenlemeleri harikadır ve tüm melodiler olması gereken yerdedir, vurucudur. “Drive” ile başlayan, “Everybody Hurts” ile devam eden, “Find The River” ile sona eren, hayata dair güzel noktalara değinen, ölüm kavramını sorgulayan, zaman zaman depresifleşip, son noktayı huzur ve mutlulukla koyan bir albüm.

Nitelendirebileceğim iki kelime var bu albümü.

“Güzel ve samimi” bir albüm. “Güzel ve samimi”.

--

--