onur demirtaş
6 min readFeb 10, 2018

Mutluluk (eudaimonia) cephesinde 2500 yıldır değişen bir şey yok…

2018 yılının ilk kitabı olarak okuduğum, Birleşmiş Milletler tarafından 2012 yılından bu yana hazırlatılan Dünya Mutluluk Raporları sonuçlarına göre, Dünya’nın en mutlu insanlarının yaşadığı Danimarka’nın, Kopenhag Mutluluk Araştırma Enstitüsü Genel Müdürü Meik Wiking’in yazdığı ve Danimarkalıların diğer ülkelerde yaşayan insanlarla karşılaştırıldığında neden daha mutlu olduklarını yaşanmış örnekleriyle anlattığı, Mutluluğun Küçük Kitabı’nı (The Little Book of LYKKE) bitirdiğimde, kitapla ilgili düşüncelerimi özetleyen en uygun cümlenin “Mutluluk (eudaimonia) cephesinde 2500 yıldır değişen bir şey yok…” olacağını anladım.

Bakalım, yazımın devamını okuduğunuzda, siz de aynı düşünceyi paylaşacak mısınız?

Tarihi yolculuğumuza Antik Yunan’dan başlıyoruz…

M.Ö. 384 – 322 yılları arasında yaşamış Antik Yunan filozofu Aristoteles, tıpkı Sokrates ve öğrencisi olduğu Platon gibi, etik alanda en önemli eseri olan “Nikomakhos’a Etik” kitabında insan yaşamının amacının mutluluk (eudaimonia) olduğunu belirtir ve bu amacın, meslek sahibi olmak veya mesleğinde iyi bir konuma gelmek için çalışmak gibi yüzlerce kısa vadeli amaçlarla birlikte, nihai amaç olduğunu söyler.

Bu bağlamda felsefi bir mutluluk arayışından söz etmek için anlık, geçici ve çıkarcı eğilimli haz anlayışına karşı çıkan Aristoteles, mutluluğu akla uygun ve erdemli faaliyetlerin belirlediği bir hayat olarak tanımlar.

Bu noktada bir erdemi ya da erdemli bir eylem tarzını tanımlayan şeyin akıl olduğunu söyler. Bununla birlikte Aristoteles, insanın erdemli olabilmesi için öncelikle iyi yetiştirilmesi ve doğru davranmayı öğrenmesi gerektiğini belirtir. Yani aile ve çevrenin etkileri burada önemlidir.

Aristoteles’in dikkatini bir insanın birinci sınıf bir doktor, usta bir marangoz, yetkin bir öğretmen veya mükemmel işler çıkartan bir ressam olması değil de çok daha genel erdemler olan insanı insan yapan faziletler çeker. Bu erdemler cesaret, ölçülülük, adalet, dürüstlük, cömertlik ve dostluktur.

Bu noktada, Aristoteles’in işaret ettiği aile ve çevre etkisi ile cesaret, ölçülülük, adalet, dürüstlük, cömertlik ve dostluk gibi sıraladığı erdemleri, yazının ilerleyen bölümlerinde paylaşacağım, Meik Wiking’in en mutlu ile en mutsuz insanlar arasındaki farkları ortaya koyduğu faktörlerle karşılaştırmanız için bir kenara not edelim.

Antik Yunan’la devam…

Aristoteles’ten 43 yıl sonra dünyaya gelen ve klasik felsefenin soyut tartışmalarını bir yana bırakan Epiküros, ana düşüncesi mutluluk olan pratik felsefeye, yani ahlak felsefesine yönelir.

Tek amaç olarak mutluluğa ulaşmayı hedeflemesine bağlı olarak, istenç özgürlüğü, insanın mutlak ve kaçınılmaz bir zorunluluğun kölesi olamayacağı, kendi kaderini belirleyebileceği, fikrinin de savunucusu olmuştur.

Epiküros, Atina’da bir bahçe satın alıp okulunu kurduğu yıl, otuz beş yaşındaydı. Kapıları halka açık olan bahçede, insanlara gerçekten çok özledikleri mutluluk sanatını öğretiyordu.

Ne mi öğretiyordu?

“İsteklerimizden kimileri doğal, kimileri de gereksizdir. Doğal olanlardan kimileri sadece doğal, kimileri de zorunludur. Zorunlu isteklerimizden kimileri yaşamak için, kimileri vücutlarımızın rahatlığı için, kimileri de mutluluğumuz içindir.”

“Aç kalmamak, susuz kalmamak, üşümemek… Bu durumda bulunan ve ilerideki günlerde de bu durumda olacağını uman insan mutlulukta Zeus’la yarışabilir. Bütün erdemler hoş yaşamayı sağlamak içindir. İnsanın amacı salt sükun halinde yaşamaktır. Bu sükunu bozacak her türlü bağlılıklardan, bu arada evlilikten ve devlet işlerine karışmaktan kaçınmalı ve dostlukla yetinmelidir. Övülecek tek bağlılık, dostluktur.”

Bu kadar felsefe yeter. Okuyucuyu sıkmamak lazım.

Mutluluğun felsefesini yapmış Epiküros’tan da üç önemli kavramı, istenç özgürlüğünü, doğal ve zorunlu isteklerimizi ve de dostluğu bir kenara not ettikten sonra Antik Yunan’dan günümüze gelelim.

Bu aşamada sizleri, Avusturyalı psikiyatr, Üçüncü Viyana Okulu’nun ve logoterapinin kurucusu Viktor E. Frankl (1905–1997) ve İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında yaşadıklarını, kendi psikiyatrik öğretisi bağlamında geniş kitlelere sunduğu “İnsanın Anlam Arayışı” kitabıyla tanıştırmak istiyorum.

Toplama kamplarında kız kardeşi hariç ailesinin tamamı yok olan, her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun altında ezilen, her an, her saat imha edilmeyi bekleyen, kendi ifadesiyle geçmişte yaşamış olduğu güzel anılar ile insan özgürlüklerinin sonuncusu “belli bir durum karşısında kendi tavrını belirleme yetisi” dışında elinden her şeyi alınmış, varoluşuyla baş başa kalmış Viktor Frankl’ın kitabını, Aristoteles ve Epiküros’un okuyabilmiş olmalarını çok isterdim.

Muhtemel tepkileri; “işte bizim bunca zamandır insanlığa anlatmaya çalıştığımız mutluluğu (eudaimonia), insanın nihai amacını, yaşamın anlamını kavramış bir dostumuz” deyip, bahçelerine buyur etmek olurdu.

Kendimi gerçekten çok kötü hissettiğim zamanlarda, tekrar tekrar okuduğum; önce Viktor Frankla yaşatılanlardan insanlık adına utandığım, sonra yaptıklarını takdir ettiğim, kendime gelmemi sağlayan bu kitabı, başucunuzda bulundurmanızı tavsiye ederim.

Her ihtimale karşın küçük bir alıntıyı aşağıda paylaşıyorum.

“… Kişi, hizmet edeceği bir davaya ya da seveceği bir insana kendini adayarak, ne kadar çok kendini unutursa, o kadar çok insan olur ve kendini de o kadar çok gerçekleştirir. Kendini gerçekleştirme denilen şey, hiç de ulaşılabilir bir şey değildir. Bunun da basit bir nedeni vardır. Kişi buna ulaşmak için ne kadar çok uğraşırsa, bunu da o kadar çok kaçıracaktır. Başka bir deyişle, kendini gerçekleştirme, sadece kendini aşmanın bir yan ürünü olarak olasıdır.

Bu noktaya kadar, yaşamın anlamının her zaman değiştiğini, ancak hiçbir zaman yok olmadığını göstermiş bulunuyoruz. Logoterapi’ye göre bu yaşam anlamını üç farklı yoldan keşfedebiliriz: 1. Bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak; 2. Bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek; 3. Kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır geliştirerek. Bınlardan ilki, yani başarı yolu, oldukça açıktır. İkinci ve üçüncü ise, biraz daha ayrıntı gerektirmektedir.

Yaşamda anlamı bulmanın ikinci yolu, bir şey – iyilik, doğruluk, güzellik gibi – yaşamak, doğayı ve kültürü yaşamak, son ve bir o kadar önemlisi de olanca eşsizliğiyle bir insanı yaşamaktır. Yani onu sevmektir. …”

Lafı daha fazla uzatmadan, yazımıza vesile olan esas kahraman Meik Wiking’e ve Danimarkalılara dönüyoruz.

Kitabına, mutluluğu, duygusal, bilişsel ve eudaimonia olmak üzere üç boyutta tanımlayarak başlayan Meik, devamında en mutlu insanlarla en mutsuz insanlar arasındaki farkları açıklayan altı faktörü, yaşanmış örnekleriyle anlatarak devam ediyor.

Bu altı faktöre geçmeden önce, mutluluğun üç boyutuna bir boyutta, izninizle ben eklemek isterim. Mutluluğun dördüncü boyutu, kimyasal boyut, yazan Yuval Noah Harari.

Harari, Sapiens kitabının “Ve Sonsuza Dek Mutlu Yaşadılar” bölümünde “kimyasal mutluluk” kavramına atıfta bulunarak, biyologlara göre, mutluluğun, bir takım sosyoekonomik etkenler yerine, milyonlarca yıllık evrim süreci içinde gelişen biyokimyasal mekanizmalar tarafından yönetildiğini aktarır.

Diğer bir ifadeyle, “serotonin”, “dopamin” ve “oksitosin” hormon seviyeniz yüksekse mutlu, düşükse, lotodan milyonlar çıksa bile, kanserin tedavisini bulsanız bile, Mars’a ilk giden siz olsanız bile veya ağzınızla kuş tutsanız bile mutlu olamazsınız!!!

İşin felsefesini benimsediğim için biyologların bu tezlerine şiddetle karşı çıktığımı, göreceli olarak, insandan insana farklı seviye aralıklarında oluşabildiği için mutluluğumuzu etkileyen “serotonin”, “dopamin” ve “oksitosin” hormonlarımızı en üst seviyede tutmanın elimizde olduğunu belirteyim.

Nasıl mı?

Danimarkalıların yaptığı gibi, bisiklete binerek, yürüyerek, her gün daha fazla hareket ederek, eşinize sarılarak, doğaya çıkarak, iyilik yaparak, güne gülerek başlayarak, gülümseyerek, muz ve bitter çikolata yiyerek…

Böylece tekrar kitabımıza dönmüş olduk. Bu altı faktörü, Aristoteles ve Epiküros’un erdemler ve ilkeleriyle ilişkilendirip, değerlendirmeleriniz için aşağıda aktarıyorum.

1. Togetherness: Birliktelik / Aile ve Çevre / Dostluk

2. Money : Para / Ölçülülük / Doğal ve zorunlu olanı alacak kadar

3. Health : Sağlık / Doğa / Bahçe

4. Freedom : Özgürlük / Cesaret / İstenç özgürlüğü

5. Trust : Güven / Dürüstlük / Adalet

6. Kindness : İyilik / Cömertlik

Yukarıda ilişkilendirmeye çalıştığım, mutluluğa esas kabul edilebilecek bu altı faktör, sosyoekonomik ve teknolojik gelişmelerden etkilenmeksizin, insanın varoluşundan bu yana devam eden mutluluk arayışının vazgeçilmez ve değişmez cevapları olarak kalacaktır.

Yararlanılan kaynaklar:

The Little Book of LYKKE, Meik Wiking

İnsanın Anlam Arayışı, Viktor E. Frankl

Sapiens, Yuval Noah Harari

Epiküros, İki Direk Arasında Çiçekli Bir Bahçe, Arya Yayıncılık

Felsefe Tarihi’nde Eudaimonia, Eğitimci ve Yazar Uğur Kalkan