İlk Podcast Yayınının Tarihi

Podcaster App
4 min readOct 15, 2021

--

PodNews

İnsanlar ne zaman ilk podcast hakkında tartışsa, konuşma genellikle Chris Lydon’ın 9 Temmuz 2003’teki ilk Açık Kaynak (Open Source) bölümünün kaydına gelir. Lydon’ın röportaj kaydının özellikle podcast yapma konusunda yapılmış ilk orijinal yapım olduğuna şüphe yok.

Ancak bu Açık Kaynak bölümü ilk podcast değildi. İlk podcast 900 gün önce, 20 Ocak 2001’de ortaya çıktı.

İlk podcast “yayını” hakkında konuşmadan önce, kendilerini dahil etmek veya başkalarını hariç tutmak isteyenler tarafından sıklıkla revize edilen, yetersiz şekilde belgelenmiş podcast yapma tarihini gözden geçirelim. Ben o insanlardan değilim, işte benim (aslında araştırılmış ve rapor edilmiş) görüşüm:

Podcast yapımı, Ekim 2000’de New York City’deki bir otel odasında gerçekleşti. Kimse hangi otel olduğunu hatırlamazken, Dave Winer “lüks rock yıldızı tipi bir otel” olduğunu hatırlıyor. Oteli hatırlıyor çünkü MTV’nin eski bir VJ’i olan ve Dave’in “kendisi bir rock yıldızı gibiydi” dediği Adam Curry ile buluşmuştu. Adam, o sırada yaşadığı Belçika’dan ziyarete gelmişti ve sahip olduğu bir fikri paylaşmak için Dave ile buluşmak istedi.

Birçok blog altyapısı ve dağıtım teknolojisini yönlendiren teknoloji RSS’i (“Really Simple Syndication” (Çok Basit Besleme’nin kısaltması) oluşturan Dave Winer, blog yazarlığının ilk öncüsüydü. Dave, bildiğimiz şekliyle bloglamayı temelde onu mümkün kılan sistemleri oluşturarak icat etti. Dave Winer aslında birçok konuda öncüydü. Kendisini bir yazılım geliştiricisi olarak düşünmekten hoşlanmıyor, bu tanımlama onun için aşırı basitleştirme gibi geliyor. Kendisini “medya hacker’ı” olarak tanımlıyor. Kariyerinin çoğunu yeni medya türlerini düşünerek geçirmiş, sonrasında bu yeni medya türünü mümkün kılmak için yazılım geliştirmiştir. Kariyerinin başlarında komut dosyası oluşturma ortamları, çevrimiçi yayıncılık araçları, Anahat İşlemci İşaretleme Dili (OPML) ve çoğu insanın anlamayacağı ancak modern dijital sendikasyonunu mümkün kılmak için gerekli olan birçok başka şeyi geliştirdi.

Ancak herhangi bir özel teknolojik gelişmeden daha önemli olan Dave Winer’ın bilgi sağlamak için internetin nasıl kullanılacağı konusunda farklı düşünmesiydi. Dave, internetteki bilgileri mümkün olduğunca tescilli, denetimli ve ticarileştirilmiş hale getirmeye dair yaygın görüşe karşı çıkarak sistemleri açık, demokratik ve kolay erişilebilir hale getirmeye inanıyordu. Winer, internetteki içeriğe abone olmayı mümkün kıldı, böylece kullanıcılar güncel bilgi “beslemesi” olarak takip etmek istedikleri sitelerden bilgi alabildiler.

Adam Curry muhtemelen daha çok yedi yıllık MTV VJ’i olarak bilinmesine rağmen, o zamandan beri kariyerinde çoğunlukla internet odaklı işlerin ilk savunucusu ve girişimcisi olmak üzere birçok yön buldu. 2000 yılında Dave Winer’ın RSS konusundaki çalışmasının büyük bir hayranıydı. Adam, Dave’e dijital ses dosyalarını dağıtmak için blog teknolojisini kullanma fikrini aşılamak istedi. Adam hatta metin yerine ses dağıtma fikrini desteklemek için Dave’in RSS kodlarından bazılarını yeniden yazmıştı: Sesli blog oluşturma.

Adam’ın otel odasında buluştuklarında, Adam radyo, ses veya herhangi bir paylaşılan ses biçiminde devrim yaratmak için internetten gerçekten yararlanma fikri ve potansiyeli konusunda kendisini tutkuyla ortaya koydu. Adam el kol hareketi yapıyor ve açıklamak için çok uğraşıyordu. Dave dinledi ve anlamadı.

Bu toplantıdan kısa bir süre önce Adam, “Son Mil” (The Last Mile) adlı bir düşünce yazısı yayımlamıştı. Yıllarca o yazıyı bulmaya çalıştım ve pek çok insan onu okuduğunu hatırlasa da hiç kimsede –Adam’da bile- bir kopyası yok gibi görünüyor. Bu düşünce yazısı evdeki “her zaman açık” kablolu modemlerin (“genişbant” olarak adlandırılacak kadar sağlam değil ancak telefon hatlarını kullanan çevirmeli modemlerden ileriye doğru büyük bir adım) metne veya hatta resimlere kıyasla devasa olan ses dosyalarının nasıl dağıtılacağını yeniden düşünmek için bir fırsat sunduğunu iddia etti. O zamanlar internetteki ses ve görüntü medyasında “tıkla ve bekle” sorunu vardı. Dinlemek için tıklar, ardından genellikle uzun bir süre beklerdiniz. Tıkanıklık zincirdeki son halkaydı, kullanıcının evine internet bağlantısı yani son mil. Ancak Adam, “her zaman açık” kablolu modemin hep kullanılmadığını öne sürdü. Örneğin geceleri, çoğunlukla kullanılmadan orada duruyordu. Sabah uyandığınızda dinlemeye hazır olmaları için daha büyük dosyaları almak adına çalışmama süresini kullanmanın bir yolunu bulsaydınız, ne olurdu? Adam’ın zihninde RSS, bunu yapmak için mükemmel bir yöntemdi. İhtiyaç olan tek şey, ses dosyalarının metin dosyalarının yerini almasına izin vermek için kodda yapılan bazı değişikliklerdi.

Dave Winer, Adam’ın neden bahsettiğini veya neden birinin bunu yapmak isteyebileceğini gerçekten anlamasa da, denemeye karar verdi. Ocak 2001’de Dave, Adam’ın kendisine ana hatlarıyla anlattığı gibi ses eklentilerine izin vermek için RSS’teki kod değişikliklerini tamamlamıştı.

Test etmek için ilk podcast beslemesini oluşturdu.

Yayın 20 Ocak 2001’de başladı: George W. Bush’un Başkanlık Yemin Töreni günü. Yayında tek bir şey vardı: Grateful Dead’in şarkısı, “US Blues”. Dave zamanla yayına birkaç Grateful Dead şarkısı daha ekledi.

Bu kadar. Alexander Graham Bell’in ilk telefon görüşmesinin podcast versiyonu: “Bay Watson — buraya gel — seni görmek istiyorum.”

Peki dünya bu ilk podcast yayını hakkında ne düşündü? Diğerleri takdir ederek sevinçten ağlamaya mı başladı? Erken dönemdeki “sesli blog yazma” meraklıları arasında toplu bir yavaş alkış koptu mu?

Hayır.

Dave’in ilk yayınını neredeyse kimse dinlemedi.

Ve dinleyenler anlamadı. Adam ve Dave’in o otel odasındaki konuşmaları gibi, daha geniş dünya bu ses dosyasını neden RSS yoluyla taşımak istediğinizi ve potansiyelinin ne olabileceğini gerçekten anlamadı. Dave sesli blog yazmayı “ilginç bir deney” olarak düşündü ve büyük ölçüde devam etti.

Dave, “Tüm bu fikir, teknolojiyi küçük çabalarla geliştirmeye, diğer insanların teknolojiyi desteklemesine ve hatta diğer insanların podcastler yapmasına çalışmaktı” dedi. “Ama bunun gerçekleştiğine dair herhangi bir kanıt göremedim.”

Bazı insanlar Dave’in Grateful Dead şarkılarını ayarladığı gibi podcastle uğraşsa da, Dave 2003’te burs kazanarak Harvard’a gelene kadar RSS ses eklentilerinde pek bir şey olmadı. İşte o zaman Chris Lydon ile tanıştı ve Açık Kaynak’ın ilk bölümünü kaydetmesi için onu ikna etti. (“Onu kayıt almaya ikna etti” derken sahiciydim. Chris’in kendi itirafına göre bunu anlamadı ancak eğlenceli olabileceğini düşündü ve denedi. Bugün hala Açık Kaynak’ı hazırlıyor)

Bundan sonra ne olduğu başka bir güne kaldı ama biri size yukarıda okuduklarınızın dışında bir başlangıç ​​hikayesi anlatırsa, bana yollayın.

Bu makale ilk olarak Podnews sitesinde yayınlanmış olup Nur Günay tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

Nur Günay tarafından çevrilen yazı Ayşe Ongun editörlüğünde düzenlenmiştir.

--

--