Victoria and Albert Museum

reyyanthebeyza
4 min readMar 6, 2024

--

Uzun bir aradan sonra Londra’dan Sevgilerle serimizden herkese merhaba:)

1852 yılında Londra’nın South Kensinton bölgesinde, Kraliçe Victoria ve Prens Albert’ın sanat ve tasarım tutkularını yansıtmak için kurduğu bu yapı sayesinde “müzecilik” kültürüne yakından bakacağımız bir yazıyla sahalara dönüyorum. O zaman müsadenizle başlayalım.

ta da!

Evrenselleşme ve kültürlerarası etkileşimle sürekli yenilenen bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle, geçmişiyle geleceği arasında bir köprü kurmak isteyen insan, çeşitli arayışlara yöneliyor. Müzeler de bu zaman çizelgesindeki arayışın somut bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

“Müze” kelimesi, Grekçe Mousa (Μοῦσα), Antik Yunan mitolojisinde sanat, bilim ve edebiyatın ilham kaynağı olarak kabul edilen dokuz ilham perisinin ismi olarak kayıtlara geçmiştir. Periler, tanrıların kralı Zeus ile bellek tanrıçası Mnemosyne’in kızlarıdır. Bu yüzden Müzlere “Bellek’in Kızları” veya “Ahenk’in Kızları” da denir. Bu perilerin, sanat, müzik, tarih, şiir, tiyatro, dans, astronomi, komedi ve tragedya gibi farklı alanlarda ilham kaynağı olduğuna inanılır. Onlara kısaca “sözelci periler” demek istiyorum.

Sözelci Periler Tam Kadro

Daha sonra Roma İmparatorluğu döneminde “Museion” kelimesi, öğrenim ve kültürle ilgili yerlere genel olarak atıfta bulunmak üzere kullanılır. Bu kelime, orta çağlarda Latincede “museum” olarak geçmeye başlar ve günümüze kadar ulaşır.

Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM), müzeyi: “insan ve yaşadığı çevrenin somut ve somut olmayan mirasını inceleme, eğitim ve zevk alma amacıyla toplayan, koruyan, araştıran, ileten ve sergileyen, toplumun hizmetinde, halka açık, sürekliliği olan bir kurum” şeklinde tanımlamaktadır.

Çok uzun bir tanım olması sebebiyle şöyle özetlemek istiyorum: Müze insanoğlunun içgüdüsel biriktirme isteğini şık parçalar üzerinden keyif alarak yapması sonucu oluşan ürünleri sergileyebildiği kuruluştur.

Victoria & Albert Müzesi, sadece bir koleksiyonculuk müzesi olmanın ötesinde, uluslararası pazarda rekabeti amaçlayarak ticaret kültürünü inşa eder. (her şey mal mülk her şey para pul arkadaşlar) Müze, sanat eserlerini bir araya getirme misyonunu taşımanın yanında, sanat ve üretim konularında eğitim vererek tasarımcıları, üreticileri ve halkı bilinçlendirmeyi hedefler. Bu müzeye kısaca ilham kaynağı fabrikası diyebiliriz.

Müzenin tarihi, Prens Albert ve arkadaşı Henry Cole tarafından 1851’de düzenlenen dünyada ilk defa uluslararası düzeyde gerçekleştirilen tasarım ve üretim sergisi Great Exhibition’a dayanmaktadır.

Henry Cole, Paris’te katıldığı fuarlardan ilham alarak konuyu yakın arkadaşı Prens Albert’a sunar. Cole ileri görüşlü bir entelektüel olarak, Prince Albert’ı bu türden bir fuarın halkı eğitme ve İngiliz üreticilere ilham olma açısından büyük fayda sağlayacağını söyleyerek ikna eder. Sergi için seçilen Hyde Park, bu girişimin merkezi olur ve merkezi hükümetin destekleriyle hayata geçirilir. Mekan tasarımı için açılan yarışmada mimar Joseph Paxton, Büyük Sergi’nin sembolü olacak devasa cam ev konseptini sunar ve bu fikir başarıyla hayata geçirilir.

Yapı 1866’da geçirdiği bir yangında büyük hasar alır. 1936 yılında çıkan ikinci bir yangında ise tamamen kül olur.

11 Ekim 1851'de sergi tamamlandığı zaman, çoğu Londra’dan olmayan, altı milyondan fazla kişinin (o dönemde Britanya’nın toplam nüfusunun üçte birine eşdeğer) sergiyi ziyaret ettiği kayda geçer. Sergiyi bu kadar çok kişinin ziyaret etmesi, fuarın oldukça başarılı ve hedeflenen uluslararası düzeye ulaştığı sonucunu verir.

1852'de, cam ev yerine daha sonra Victoria & Albert Müzesi olarak anılacak olan Museum of Manufacturers kurulur ve başkanlığına tabii ki Henry Cole getirilir. Cole, o dönemde öncü bir müze yöneticisi olarak ön plana çıkar; halkın müzeden daha fazla yararlanabilmesi için iş çıkışı saatlerinde müzenin kapılarını açık tutar ve gaz lambaları kullanarak gece ziyaretlerine olanak tanır. ÇABAYA BAKAR MISINIZ?

Dünyanın farklı bölgelerinden gelen binlerce geçmiş ve gelecek masalı içinde barındıran mimarisindeki özeni her bir köşesinde görebileceğiniz çok sesli bol nefesli bir müze. Heykeller, resimler, seramikler, takılar, enfes kıyafetler derken bir anda karşınızda modern döneme geçiş objelerini hatta reklam araçlarını bulabilirsiniz. Anlayacağınız V&A ziyaretçilerine tek mekanda nefes kesen bir dünya turu sağlıyor.

Kütüphanesini göremesem de bahçede iştahla açan ortancalarıyla, kafesinin aurasıyla ve çeşit çeşit ziyaretçileriyle capcanlı olan bu müzeye yolunuz düşerse benim için de tadını çıkarın.

Tekrar yolum düşerse koşarak gideceğim, bahçesinde güzel bir kitap okuyacağım ve kafesinde Lalaland “City of Stars” parçasını çalacağım.

Aldım kabul ettim 777777..

--

--