Peynir Tuzağı | Kitap İncelemesi

Rumeysa Yolcu
4 min readMar 9, 2023

Kitap seçerken hep farklı türlerden seçmeye çalışırım. Bu ay, rafta bu kitabı görünce merak ettim ve okumak için aldım.

Kitap on bir bölümden oluşuyor. İlk on bölümde (kitabın yaklaşık olarak yarısında) Dr. Neal D. Barnard’ın düşünceleri anlatılırken on birinci bölümde (kitabın diğer yarısında) Dreena Burton’ın tarifleri bulunuyor.

Barnard, bitkisel beslenmeyi savunan ve bu kitabı da bitkisel beslenmeyi ön plana çıkarmak için, insanları bu konuda teşvik etmek için yazan bir doktor. Bütün sorunların kaynağı olarak başta peynir olmak üzere hayvansal besinleri gösteriyor. Ve peyniri günah keçisi ilan etmiş.

“Birkaç kilo vermek istiyorsunuz ama zorlanıyor, bir türlü veremiyor ve sebebini de anlayamıyorsunuz. Yeme alışkanlıklarınız o kadar da kötü değil. Belki istediğiniz kadar spor yapmıyorsunuz ama tamamen hareketsiz değilsiniz. Yine de kilo vermek tam bir kabus. Veya belki bir türlü düzelmeyen bir sağlık sorununuz var: Yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, diyabet, eklem ağrıları, baş ağrıları ya da sağlıksız görünümlü bir cilt. Bu sorunun sebebi ne olabilir? Cevap gözünüzün önünde saklanıyor olabilir.

Peynire bayılıyorsunuz. Bunu söylediğim için üzgünüm ama o sizi sevmiyor. Bunu ne kadar çabuk anlarsanız, kilo ya da sağlık sorunlarınızın üstesinden o kadar çabuk gelirsiniz.”

İlk bölümde yazar, peynir yapımını anlatıyor ve peyniri işlenmiş gıdaların kralı olarak tanımlıyor.

İkinci bölümde peyniri, kola ve cipsle karşılaştırıyor. Peyniri sadece kalori olarak görerek kola ile karşılaştırıyor ve 60 gram peynirin kalorisi, bir kutu kolanın kalorisinden çoktur diyerek resmen kola güzellemesi yapıyor.
Peynirin tuz içeriğini karşılaştırmak için ise bir paket cips kullanarak peynirin daha fazla tuz içerdiğini vurguluyor.

Bu karşılaştırmalar, peyniri tek bir bileşene indirmektir. Halbuki bir peynir yağdan ve tuzdan çok daha fazlasıdır. Üstelik yazar Amerikalı olduğu için kitap boyunca pek de aşina olmadığımız provolone, velveeta, ricotta, mozzarella, camembert, brie, rokfor, gorgonzola, stilton, emmental gibi yabancı peynirlerden bahsediyor ki bu peynirler Türk kültüründe çok da bulunmayan peynirler ve gerçekten bizim peynirlerimize göre çok daha yağlı olanlar var içlerinde. Bizim peynirlerimiz genelde beyaz peynir, civil peynir, otlu peynir, lor peynir, kaşar peynir, süzme peynir…

Kendimden örnek vermek gerekirse o kadar alışmışım ki dümdüz peynire, yağı biraz fazla olursa örneğin keçi peyniri yediğim zaman tereyağı yemiş gibi hissettiğim için ağır geliyor.

Barnard, beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek istiyorsak başlamamız gereken yerin şeker, karbonhidrat veya işlenmiş gıdalar olmadığını, öncelikle peynir ile başlanması gerektiğini savunuyor.

Peyniri düşman olarak görmesindeki sebebi kitap boyunca tekrar ediyor ve sürekli peynirin yüksek kalori, doymuş yağ, hayvansal protein ve sodyum ile dolu olduğunu belirtiyor.

Üçüncü bölümde peynirin bağımlılık yapıcı etkisinden bahsediyor. Peynirde bulunan kazeinler, vücutta sindirildiğinde kazomorfin bileşenleri (kazeinden türeyen morfin benzeri bileşik) oluşur. Bu kazomorfinler, beyinde eroin ve diğer uyuşturucuların tutunduğu bölgelere tutunarak benzer etki gösterir. Ancak bu konu belirsizliğini korumaya devam ediyor, ortada araştırmalarla kanıtlanmış kesin bir durum yok. Doğru olduğunu savunanlar olduğu gibi sadece bir teori olduğunu savunanlar da çok fazla. Barnard da doğru olduğunu savunanlar arasında. Kazomorfinler aracılığıyla peynirin bağımlılık yaptığını ve insanlarda sürekli peynir yeme isteği oluşturduğunu ileri sürüyor.

Dört, beş ve altıncı bölümlerde endometriyozis, meme kanseri, astım, migren, artrit, akne, kronik hazım sorunları yaşayan insanların hikayelerini anlatıyor. Bahsettiği bütün bu ciddi hastalığa sahip insanlar, hayatlarının bir aşamasında bitkisel beslenmeye başlamış ve hastalıklarından tamamen kurtulduğu iddia edilen bireyler.

“Şaşırtıcı bir yelpazeye yayılmış sorunların bir numaralı şüphelisi: süt proteinleri.”

Ancak bahsettiği bireyler, bitkisel beslenmeye geçmeden önce hep peynirli makarna, hamburger, peynir kaplı kızarmış tavuk gibi yüksek kalorili yiyecekleri tüketiyor. Bu durumda bu yiyeceklerden vazgeçmek doğal olarak beraberinde kilo vermeyi ve daha sağlıklı bir hayatı getirir. Bunu sadece peynire bağlamak yanlıştır diye düşünüyorum.

Barnard, peynir tüketimini bırakmayı mucizevi bir yöntemmiş gibi sunuyor. Sanki insanlar peynir tüketmezse bütün sorunları çözülecek, istedikleri gibi bir bedene sahip olacaklarmış gibi anlatıyor.

Yedinci bölümde endüstriyel süt üretimi anlatılarak hayvanların çektiği sıkıntılardan ve inek yetiştiriciliğinin çevre üzerindeki (su, kirlilik, iklim değişikliği) etkilerinden bahsediyor.

Sekizinci bölümde peynir isteğini tetiklemek ve daha fazla peynir satabilmek için ABD hükümeti, markalar ve bireylerin yaptığı çalışmaları anlatıyor.

Dokuzuncu bölümde sağlığı destekleyen yiyecekleri dört gruba ayırıyor: sebzeler, meyveler, tam tahıllar, baklagiller. Sorunlu yiyecekleri ise tabağımızı; yağ (özellikle doymuş yağ), kolesterol, sodyum, hayvansal proteinler, fazladan yağlar ve şekerle dolduran yiyecekler olarak tanımlıyor.

“Peynir yağla doludur, bu da bol miktarda istenmeyen kalori anlamına gelir. Yağın büyük kısmı da doymuş yağdır, bu da peynirin kolesterol yüküyle birlikte kan dolaşımınızdaki ‘Kötü Kolesterolü’ arttırır. Peynirde ayrıca sodyum oranı da yüksektir, bu da tansiyonumuzu zorlar. Ayrıca peynirdeki proteinler enfeksiyon sorunlarını tetikleyebilir. Tek bir kelimeyle ifade etmek gerekirse, peynir beladır. Ancak sorumlu tek gıda o değildir. İşte kaçınmamız gereken yiyecekler: süt ürünleri, yumurta, et ve et ürünleri, kümes hayvanları, balık, fazladan yağlar, şekerli gıdalar, işlenmiş gıdalar, sofra şekeri, beyaz ekmek ve buğday ekmekleri, beyaz patates, kahvaltılık gevreklerin çoğu.”

Onuncu bölümde kaju ve badem kullanarak bitkisel peynir üreten firmalardan bahsediyor. Ardından yediğimiz pizza, makarna, salata, tatlı gibi yemeklerde peynir yerine kullanılabilecek alternatif besinler sunuyor. Ve insanları bu konuda teşvik etmeye çalışarak bir sonraki bölümde yararlanabilecekleri tariflere yönlendiriyor.

Kitabın genel yorumuna gelecek olursak yazarın tek yönlü bir bakış açısına sahip olduğunu düşünüyorum. Barnard, peynirin besin değerini görmezden gelerek peyniri bir bela, tuzak olarak tanımlamış. Peynir çeşitlerini es geçerek hep en yoğun içeriğe sahip peynirleri göz önünde bulundurarak yazmış kitabı. Savını desteklemek için bütün öğünlerinde yoğun bir şekilde peynir ve peynirli besinler tüketen insanları örnek olarak vermiş. Bir insan, yoğun bir şekilde tükettiği hangi besin olursa olsun bu besini hayatından çıkardığında bedeninde iyileşmeler görmek, kilo vermek beklenen bir etkidir zaten.

Peynir Tuzağı kitabının bölüm bölüm nelerden bahsettiğini ve kendi yorumlarımı aktarmaya çalıştım. Bu yazı, ilk kitap inceleme yazım. Bu yüzden görüşlerinizi yorum kısmından bana iletirseniz sevinirim.

Beni instagramda takip etmek için buraya tıklayabilirsiniz.💕

Sağlıklı Günler :)

--

--