Bildiğimiz Eğitimin Sonu
Evet. Bildiğimiz eğitimin sonuna geldik. Mevcut eğitim sistemi ihtiyacı karşılamıyor. Konvansiyonel eğitimin içinin boşaldığını, temelinin çöktüğünü siz de bariz şekilde fark etmiyor musunuz?
Bu makaleyi pandemi başladığında kaleme alacaktım lakin pandemi sonrasını da bir süre gözlemleyip yazmanın daha doğru olacağını düşündüm. Çünkü teorim üç yıl önce zihnime düşen basit bir hezeyan da olabilirdi. Lakin o günlerde ne düşünüyorsam şu anda da düşüncem zerre değişmedi. Hatta pekişti.
Öyleyse başlıyorum…
Neydi beni bu düşünceye iten sebepler?
Öncelikle eğitime karşı değilim, sadece zeminin değiştiğini ve bu yazı boyunca yeni bir eğitim metodolojisinin uygulanması gerektiğini anlatmaya çalıştığımı belirtmek isterim.
En başta bildiğimiz eğitimden kastımı açıklayayım:
“Konvansiyonel eğitim; yani okul sistemi, yani toplu eğitim, yani hepimizin altı-yedi yaşlarındayken (şuurumuz yeni-yeni yerine gelirken) başladığımız; sonra ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, lisans, yüksek lisans diye uzayıp giden eşdaşlarımızla bir arada dört duvar arasında, bize tayin edilen eğitmenlerden edindiğimiz, doğruluğunu asla sorgulamadığımız kemikleşmiş eğitim sistemi.”
Şimdi gelelim tezimi ortaya koymamı sağlayan gözlemlerime;
- Biz ortaokula, hatta liseye kadar (Internetin piyasalara salınmasına kadar) bize verilen ders kitapları ve gazete küpürlerinden kupon toplayarak edindiğimiz ansikolopedilerden bilgi edinmeye çalışıyorduk. Dolayısı ile ilgilendiğimiz bir konu hakkındaki bilgiye kolayca ulaşacağımız kaynak ya yok denecek kadar azdı, ya yoktu. Bütün eğitim sistemi bir tümevarımdı. Mesela “Trigonometri” öğrenmek isterseniz ya okuldaki ders kitabınızdan ya da sahaflardan bulacağınız kaynaklardan, veya okuldaki öğretmeninizin size anlattığından razı gelmek durumundaydınız. (Hatta bazen yeterli gelmiyorsa özel ders almalıydınız.) Şu anda Youtube’u açtığınız zaman “Trigonemetri” ile ilgili yüzlerce, hatta yabancı videoları da sayarsak binlerce eğitim videosu mevcut. Birçoğu benim o yıllarda öğrendiğimden kat be kat iyi trigonemetri anlatıyor. Bu da bağlamın ve konunun ele alınışının tamamen değiştiğini gösteriyor. Bir başka örnek daha vereyim; DJ mi olmak istiyorsunuz? Bunun için Youtube’a “Nasıl DJ olunur?” yazmanız yeterli. Demek istediğimi daha net anlatabildim sanırım. (Siz yeter ki DJ olmak isteyin.)
- Bunu birkaç arkadaş ortamında da dile getirdim: Oğlum sayısal derslerde çok başarılı değil. (Tıpkı benim gibi) Ama sözel konularda epey yetkin. Özellikle tarih ve yakın tarih hakkında oldukça ilgili olduğunu ben pandemi zamanındaki yıllarında (ortaokul yılları) evde bolca “Yusuf Kayaalp” ve diğer benzer eğlenceli tarih videoları yapıp anlatan kanalları izlemesinden anladım. Öyle ki Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı hakkında bir gün bana “Franz Ferdinand o sokaktan değil de arka sokaktan geçseymiş katili ile karşılaşmayacak, Birinci Dünya Savaşı da aslında hiç başlamayacakmış.” deyince o yaşlarda kendi tarih bilgim ile onunkini ister istemez kıyaslar halde buldum. Açıkçası ben o yaşlarda asla böyle bir cümle kuramazdım. Şu anda Ali Burak (oğlum) eminim ki dedesinden, babaannesinden, benden ve annesinden daha fazla tarih bilgisine sahip. (Bilginin niteliği konusunda bir şey söyleyemiyorum; çünkü bu videoları kendi buluyor, ya da algoritma ona öneriyor.) Kısacası pandemide “Ah, vah! Bak hiç doğru düzgün eğitim almıyorlar!” diyen velilerin o cümlelerinin altındaki asıl metinde “Ah, vah! Bak çocuk bütün gün evde ayağımın altına dolandı kaldı.” yatar.
- Hatırlarsanız pandemi başlar başlamaz ilk olarak okullar kapatıldı. Düşünsenize dünyanın en iyi okulları dahi kapandılar. (Oxford, Harvard v.s.) Ödenen paralar geri istenmesin diye de -sonradan başlarına büyük dert olacak- “Uzaktan Eğitim Sistemi” diye bir kavram peydahladılar. Bedeller ödediğimiz özel okullardaki öğretmenler ve dersleri artık evlerimizin içindeydi. Böylece evlatlarımızın okullara gitmek yerine pijamaları ile odalarına çekildiğini ve orada saatlerce ders dinlemeye çalıştıklarını gördük. Bir gün Ali Burak’ın odasına girdiğimde Türkçe dersinde kendini sessize alıp arkadaşları ile “Discord” üzerinden chat yaptığını, oyun oynadığını gördüm. Bir başka gün şahit olduğum da; beden öğretmeni kendi odasındaki gardırobunun önünde çeşitli fizik egzersizlerini çaresizce bu öğrencilere göstermeye çalışıyordu. Ali Burak da o sırada elindeki telefon ile Youtube’dan tarih videoları izliyordu. Sonra düşündüm; bu çocuk eğer fiziki sınıfında olsaydı aslında içinden yine bu şekilde davranmak geçecekti ama asla istediği gibi davranamayacaktı. (Bu sebeple okulların davranışlarınızın kontrol altında tutulduğu birer yarı açık hapishane olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.)
- Özellikle okullar Türkiye gibi az gelişmiş ülkerlerde birer statü göstergesidir. (Annelerin en sevdiği konudur. Çocuklarının kendilerinin övüneceği bir okulda okuması ve evlatları ile övünecekleri bir ego yarışına girmeleri neredeyse bileklerine marka bir saat takmaları kadar elzemdir onlar için) İki anne yan yana geldiğinde okul muhabbetine çok rastlarsınız. Çocuklarının sınavlara hazırlanması, iyi dereceler almaları, iyi okulları, hatta pahalı okulları kazanmaları çok önemlidir onlar için. O muhabbetlerde aslında çocuğun kendi değeri yoktur. Okulla yaratılan markanın çocuk üzerindeki değeri konuşulur hep. Çocuğunuzu hangi özel okula gönderdiğiniz sizin kaç lira bütçe ayırabildiğinizi, kaç lira bütçe ayırabildiğiniz ise sizin piyasadaki değerinizi gösterir. Önemli olan da budur! Çocuğun ne olmak istediği, neye yatkın olduğu, nasıl bir birey olduğu, kişisel gelişimi falan bunların hepsi sonraki konulardır. Konuşmaya bile gerek görülmezler hatta. Toplumdaki ayrımcılığın başlangıcı konvansiyonel eğitim sisteminin kendisidir.
- Nedense annesinin eğitimiyle ilgili kaygılarının aksine benim Ali Burak için önemsediğim tek konu yabancı dil öğrenmesi hususu idi. (Hala da öyle) Pandemiden önce Ali Burak’ın İngilizce eğitiminin yeterli olmadığını düşünüyor, pandemiden sonra da (özel okullarda okumasına rağmen) verilen eğitimin yetersiz olduğunu bizzat görüyordum. Böylece bir arkadaşımın Amerikalı eşinden Google Zoom üzerinden iki yıl boyunca haftada iki kez ders aldırarak Ali Burak’ın iyi seviyede İngilizce öğrenmesini bir şekilde sağladık. Futbol, voleybol v.b. takım sporlarına ilgisi olmadığı için de bireysel spor olarak önüne eskrimi koyduk. Lakin anne-baba olarak pandemi ile birlikte klasik eğitim sistemine olan inancımız tamamen bitti. Konvansiyonel eğitimin çocukların anne-babalar rahat etsin diye, çocukları sosyal ortamlarda eylemek için icat edildiğini ve ileride topluma uyumlu, itaat eden bireyler yaratan “kişilik öldürücü” yarı açık cezaevleri olduğunu anladık. Sonra biraz araştırınca klasik eğitim sisteminin 19. yüzyılda sanayi devrimi ile birlikte zaten bunun için icat edildiğini öğrendik.
- Birçok üniversite ve eğitim kuruluşunun eğitimlerini internete yüklediklerini biliyoruz. Hatta uzmanlık gerektiren her konunun eğitimi çok uygun bedellere artık internette sunuluyor. (Bkz. Udemy) Bugün üzerine eğilmek ve uzmanlaşmak istediğiniz her konu hakkında istemediğiniz kadar bilgi ve içerik var. Adeta bilgi enflasyonu yaşıyoruz. (İşte günümüzün çözülmesi gereken problemi de aslında tam olarak bu!)
- Artık öğretmenlerin motivasyonlarının kaybolduğu çok açık. Günümüzde çok az öğretmende öğretmenliğin kutsallığına dair heyecan görebilirsiniz. Birçoğu gönülsüz ve hoşnutsuz bir halde maaşlarını almaya devam ediyor. Bunun nedeni kesinlikle internet ve yarattığı devrim. Eskiden nadir bulunan bilgi akışının en önemli aktarıcıları olarak sahip oldukları karizmaları vardı. Artık yok. Çünkü o gücü kaybettiler. Çünkü günümüzde her bilgi ziyadesiyle her yere serpiştirilmiş durumda. Ellerinden güçleri, karizmaları ve sesleri alındı. Hatta pandemi ile birlikte gelişen eğitim süreçlerinde artık kendileri de yaptıkları işin kutsiyetini sorgular hale geldiler. Öğretmenliğin resmen içi boşaldı.
Böylece pandeminin ortalarına doğru bildiğimiz eğitim sisteminin sona erdiğini ve bir daha eğitim adına hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı düşüncesine saplanıp kaldım.
Bilgi enflasyonunun yarattığı en büyük sancı fazla bilginin yarattığı anlamsızlık ve netleyememe problemi. Seçeneklerin çokluğu bizi neredeyse eski yüzyıllardaki cehalet ortamına taşıyor. Dünya genelindeki yozlaşmanın bir nedeni de bu. Bilgi kirliliği ve bilgiyi doğru derleyememe!
Her şeyin fazla fazla oluşu, bunca bilgiyi nasıl işleyeceğini bilemeyen insan için yok niteliğinde.
Eskiden bilgiye ulaşmak kıymetliydi. Şimdiyse doğru bilgiyi bilgi havuzundan çekip çıkarabilmek kıymetli. “Trigonemetri” diye aratınca karşımıza çıkan yüzlerce içeriğin hangisini (ya da hangi üç tanesini izleyeceğimizi) bu izlediklerimizden nasıl çıkarımlar yapmamız gerektiğini birilerinin bilmesi gerekiyor.
İşte bu kişilere de “Yeni Öğretmenler” deniyor.
Filtrelemek, derlemek ve doğru bilgi kaynağına yönlendirmek. Bu sebeple eğitmenlerin günümüz şartarına göre yeniden eğitilmesi şart. İyi bir eğitmen, alanı ile ilgili erişebildiği tüm repertuarı taramalı, filtrelemeli ve öğrencisine bunları sunup daha sonra da öğrencisinin bilgisini bu doğrultuda test edebilmeli.
Tabii ki bunun için en önemli şey eğitmenleri “Sağduyu” olarak da adlandırdığımız “Genel Teamül” yetkinliğinde yetiştirip, seçebilmek.
Bundan böyle “iyi eğitmenler”, “doğru derleyenler” olacak.
Evet.
Bildiğimiz eğitim sona erdi.
Ama unutmayalım ki her son aynı zamanda bir başlangıçtır.