Kıyamet Sonrası Senaryolarda Teknoloji Neden Geriler?

Sefa Çevik
4 min readDec 8, 2023

--

Post apokaliptik ya da bizdeki karşılığıyla kıyamet sonrası kurgusu genellikle bilimkurgu türünün bir alt türü olarak kabul edilir. Bu kurgularda; nükleer savaş, salgın hastalık, jeolojik veya kozmolojik felaketler sonucu dünyada yaşanan büyük bir yıkım ve yıkımın ardından hala yaşayan az sayıda insanın hayatta kalma mücadeleleri anlatılır. Mad Max: Fury Road (2015), Children of Men (2006), The Road (2009), Snowpiercer (2009), See (2019–2022) gibi yapımlar bana göre türün sinemadaki güzel örneklerindendir. Elbette örnekler çoğaltılabilir, listeye edebiyat tarafındaki güzel kitaplar da eklenebilir fakat bu yazının amacı kıyamet sonrası kurgusunu tanıtmak değil. O sebeple daha fazla uzatmadan asıl meseleye geçelim.

Kıyamet sonrası temalı bir film üzerine yapılmış inceleme videosunun yorumlarında; teknolojinin neden gerilediğini, bilgi içeren kitapların da mı yok olduğunu merak eden bir kullanıcıya denk geldim ve o yorum şu an okuduğunuz yazıya ilham oldu. Aslında aynı soruyu yıllar önce ben de kendi kendime “En basit aletleri bile yapmayı nasıl unutabilirler ki?” diye sormuştum. Bir dönem kafamı kurcalayan bu sorunun cevabını Jack London’ın Kızıl Veba adlı romanında buldum. Şimdi de size aynı kitaptan yola çıkarak anlatmaya çalışacağım.

1912 yılında yayınlanan Kızıl Veba’nın, yazarın -beni her kitabında kendisine biraz daha hayran bırakan- hayal gücüne çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Kısaca özetlemek gerekirse; 2012 yılında patlak veren bir salgının ardından tüm insanlık ölüme sürüklenmiştir. Bu salgın o derece güçlüdür ki ilk belirti görüldükten sonra 15 dakika içerisinde mutlak ölümle sonuçlanmaktadır. Hikayede kızıl vebanın tüm dünyayı kasıp kavurmasının üstünden çok zaman geçmiştir ve 2070 yılında salgından kurtulan bir avuç insan yaşamına devam etmektedir. Dünyada medeniyet namına bir şey kalmamış ve ilkel bir yaşam ortaya çıkmıştır. Baş karakterimiz gençliğinde bir profesör olan James Howard Smith, torunlarına dünyanın kıyametten önceki halini ve nasıl bu duruma geldiklerini anlatır. Ancak torunları tam bir yabanidir ve medeniyet o derece geriye gitmiştir ki okuma yazma şöyle dursun, çocuklar eski dünyanın kelimelerini bile unutmuşlardır. Zaten dünyada ne okul vardır ne de bilgiyi öğretecek öğretmen. Profesör Smith gibi bilginin kıymetini bilen insanlar olsa da onların sözleri de masaldan faklı görülmez.

İşte cevabın ilk ayağını bu kısım oluşturuyor. Okur-yazarlığın terk edilmesi gerilemenin sebeplerinden birisidir. Bugün bile var olan bilgiyi kaydedip saklamamızın başlıca amacı ileride ona ihtiyaç duyacağımızı bilmemizdir. Ancak romanda 2070 yılında yaşayan insanlar sayıları yüzü geçmeyen kabileler halinde ve genellikle gözden uzak yerlerde yaşadıkları için çoktan salgından önceki dünyada sürdürdükleri hayatlarını unutmuştur, o dönemlere şahit olan az sayıdaki insan da yeniden medeniyetin yükseleceğine olan inancını yitirmiş ve böylece yüzlerce yıl önce terk edilen ilkel yaşam koşulları tekrar hakim olmuştur. Soruya dönecek olursak buraya kadar yazdıklarım kitapların yok olmadığı senaryoda bile işin nasıl ilerleyeceğine az çok ışık tutmuştur diye düşünüyorum.

Kızıl Veba örneğinden de anlaşılacağı üzere kıyamet sonrası senaryoların en büyük ortak noktası insan sayısındaki düşüştür. Bugün kullandığımız tüm aletler; gerekli madenlerin toplanması, toplanan madenlerin işlenmesi, istenilen özelliklere sahip parçaların üretilmesi ve en son adımda da bunların birleşmesiyle ortaya çıkar. Tabii ki bunlar için çok fazla işçiye ihtiyacımız vardır. Ancak nesli tükenme tehlikesine giren insanları yer altında maden aramaları gerektiğine ikna etmek hayli zor olacaktır. Bu yüzden önce elde olan malzemelerle aynı işlevi görecek aletler üretmeye çalışır ve en sonunda kullanılacak malzeme kalmadığı için daha ilkel aletlere yöneliriz. Yani kıyamet sonrasında tüm teknoloji yok olmaz ancak yıllar geçtikçe çoğu teknolojik ürün hammadde ve iş gücü yetersizliğinden terk edilir. Kütüphaneler dolusu kitaba da sahip olsanız orada yazanları hayata geçirecek nitelikli insanları yetiştiremediğiniz sürece hiçbir işe yaramayacaktır. Örneğin kıyamet sonrasında hayatta kalan bir mimar olsaydınız, muhtemelen çok iyi planlara sahip binalar tasarlamaya devam ederdiniz ancak onu hayata geçirecek işçi bulamazdınız.

Kıyamet sonrası kurguların meraklı bir takipçisi olarak kendi kafamdaki soruyu bu şekilde cevapladım, umarım yazdıklarım -varsa- sizlerin sorularına da bir nebze ışık tutabilmiştir.

Kıyameti yaşayıp sağ kalan insanlar uzun zaman geriye doğru gidecektir, fakat ne olursa olsun insanlar hayatta kaldıkça üretim yeniden başlayacak ve belki kıyametten yüzlerce yıl sonra o kitaplarda mevcut olan bilgileri kullanacak birileri olacaktır. Bu konuda Jack London, bahsi geçen kitapta karakterin ağzından şunları söylüyor:

“Bambaşka bir şey de alfabe. Siz kaba resim-yazı dışında bir şey bilmiyorsunuz ama ben o ince işaretlerin ne dediğini alfabe sayesinde anlıyorum. Kabiledekiler denize indiği zaman benim hep Telegraph Tepesi’ndeki mağaraya gittiğimi görürsünüz ya, işte oraya birçok kitap sakladım. O kitaplarda çok önemli bilgiler var. Ayrıca alfabeyi öğrenmek için hazırladığım bir rehberi de kitapların arasına koydum. Böylece resim-yazı yazmayı bilen insan alfabeyi de okuyabilecek. Günün birinde insanlar tekrar okuyacak ve eğer mağaramın başına bir şey gelmezse, işte o zaman insanlar bir zamanlar burada Profesör James Howard Smith diye birinin yaşadığını ve onlar için eski insanların bilgilerini sakladığını bilecekler.”

--

--