Yabancı, Albert Camus Kitap Yorumu

esra
3 min readFeb 6, 2021

--

Albert Camus’nun ilk ve en çok okunan kitabı olan Yabancı, yazarın okuduğum ilk kitabıydı. 7 Kasım 1913 doğumlu olan Albert Camus, 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.

Albert Camus

Yabancı, Meursault adlı karakterimizin aldığı bir telgraf ile annesinin öldüğünü öğrenmesiyle başlıyor. Hayatı yaşamaya değer görmeyen, yaşam ve ölüm gibi kavramlara sıradan gözüyle bakan karakterimiz annesini kaybetmesini de aynı bu şekilde karşılıyor. Kitabın ilerleyen kısımlarında işlediği bir suçtan çok, toplumun kendisinden beklediği kalıplara girmediği için yargılanmasına tanık oluyoruz. Roman, Meursault’nun yaşadıklarına yabancılaşmasını, toplumun beklentilerini karşılamayan biri olduğu için dışlanmasını çok güzel bir şekilde işliyor. Meursault içsel hesaplaşmalarına, kendine ve insanlara karşı adeta bir “yabancı” oluyor.

Buradan sonra yazacaklarım spoiler içerir.

Yabancı, Albert Camus

Albert Camus’nun absürdizm felsefesini fazlasıyla benimsediğini bu kitabın giriş cümlesiyle bile anlayabiliriz aslında. Kitap şöyle başlıyor:

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.”

Bu cümleler, derin üzüntüyle birlikte zaman kavramını yitiren birisinin ağzından çıkmış sözlerden oluşmuyor. Aslında Meursault bakımevine gönderdiği annesinin ölümünü umursamıyor bile. Orta yaşlarda olduğunu bildiğimiz Meursault’nun bir zamanlar annesiyle yaşadığını fakat sonradan onu bakımevine gönderdiğini öğreniyoruz. Hatta karakterimiz, annesinin ölmeden önceki son bir senesinde neredeyse onu hiç ziyaret etmemiş ve gerekçe olarak tüm pazar gününün ziyan olduğunu sunuyor. Meursault morgda, annesinin başında sanki hiçbir şey olmamış gibi sigara içerken annesinin arkadaşlarının ağlamasına anlam veremediğini, üstüne bu durumdan rahatsız olduğunu görüyoruz. Elbette ki karakterimizin bu kadar soğukkanlı olması diğer insanların dikkatini çekiyor, Meursault da içten içe bunun farkında. Annesinin dindar bir insan olduğunu, kendisinin ateist olduğunu belirtiyor Meursault. Annesinin ölmeden önceki istekleri doğrultusunda hazırlanan cenaze töreninde de gamsız tavırlarına devam ederek ve törenden erken ayrılarak dikkatleri üzerine çekiyor.

Her ne kadar Camus kendini absürdist olarak tanımlamasa da, Meursault karakterinin herhangi bir yaratıcıya inanmaması, yaşamın anlamsızlığını her fırsatta vurgulaması ve buna göre yaşaması bu kitabın felsefesinin absürdizm olduğunu gösteriyor.

Meursault annesinin öldüğü günden bir gün sonra, eski bir iş arkadaşı olan Marie ile sinemaya gidiyor ve birlikte oluyorlar. Tüm bunlar yaşanırken karakterimiz herhangi bir üzüntü veya pişmanlık duymuyor. Kitap boyunca da Meursault’nun, Marie’ye karşı hissettiği tek şeyin tutku olduğunu ve onunla duygusal bir bağ kurmadığını görüyoruz. Bu ikilinin beni en çok etkileyen diyaloğu Marie’nin Meursault’ya onu tuhaf bulduğu için sevdiğini, fakat günün birinde aynı sebepten nefret edebileceğini söylemesiydi. Meursault katil olduğunda bile Marie onu sevmekten vazgeçmedi.

Meursault karakterinin içinden geldiği gibi davranması ve yargılayıcı bakışlardan kaçmak için yalan söylemeye yeltenmemesi benim hoşuma gitti. Camus, Meursault’nun duygu değişimini o kadar güzel işlemiş ki, takdir etmemek olanaksız. Başta duygusuz birisi olan Meursault’nun, kitabın sonlarına doğru Papaz ile konuşurken kendine hakim olamayıp avazı çıktığı kadar bağırması, kızıp sinirlenmesini örnek verebiliriz.

Kitap hakkında dikkat çekici unsurlardan biri de, öldürülen Arap’ın adının bile geçmemesi. Karakterleri güzel bir şekilde bize anlatan Camus, sanırım o yıllarda Cezayir’deki Fransız sömürgesine dikkat çekmek istedi.

Yabancı, iki bölümden oluşuyor. Açıkçası ben ilk bölümü Meursault’a sinirlenmeden okuyamadım. Fakat ikinci bölüme geçtiğimde, Meursault ile empati kurduğumu fark ettim. Meursault’nun idam cezasına çarptırılmasının sebebi adam öldürmesi değil, annesinin ölümüne karşı takındığı umursamaz tavırdı. Okudukça anladım ki Meursault özünde de duygusuz birisi. Bunu kanıtlayan iki alıntıyı da ekleyerek yazımı bitiriyorum.

“Fakat herkes bilir ki hayat, yaşamak zahmetine değmeyen bir şeydir.”

“Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep bendim. O anda yapmakta olduğum muhakemede beni bir parça rahatsız eden şey, yirmi yıl daha yaşamak düşüncesinin içimde yarattığı o korkunç hamleydi.”

--

--