İskenderiye Kütüphanesi

S.mile
6 min readJul 25, 2023

Büyük İskender, Mısır’ı fethi sırasında kendi adını taşıyacak ve bu topraklarda Hellen kültürünün merkezi haline gelecek bir kent kurmak ister. Kente şan olması için de mitolojik ilham perileri Musalara bir kütüphane adanmasını emreder. Ancak Büyük İskender bu isteğini gerçekleştirememiş ve İ.Ö. 323 yılında ölmüştür. Büyük İskender’in ölümünden sonra, kurduğu imparatorluk yirmi yıl kadar süren savaşların sonunda kumandanların arasında paylaşılmıştır. Bunlardan en başarılı olanlardan biri, kendini İ.Ö. 304 yılında Mısır kralı I. Ptolemaios Soter ilan ederek başkenti İskenderiye’de olan Ptolemaios Hanedanı’nı kuran Makedonyalı Ptolemaios’tur. Bu hanedan, Kleopatra’nın İ.Ö. 30 yılındaki ölümüne kadar devam etmiş ve Mısır, Kleopatra’nın ölümünden sonra Roma’ya ait bir eyalet haline gelmiştir.

Ptolemaios Soter, Büyük İskender’in İskenderiye’yi Hellen kültürünün merkezi haline getirme düşünü devam ettirmiştir ve bu amaç doğrultusunda “Museion” olarak anılacak İskenderiye Kütüphanesi’ni kurması için Demetrius’u İskenderiye’ye davet etmiştir. Demetrius, kütüphanenin yani Museion’un kuruluşu ve koleksiyonun oluşturulmasında çok önemli roller üstlenmiştir. Makedonya ve Atina’da yaşayan bilginleri İskenderiye’ye gelmeye ikna etme konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Ptolemaios Krallığı ona geniş yetkiler vermiş ve önemli maddi destek sağlamıştır.

Ptolemaios krallığı yeni topraklar fethetmektense kültürel atılımlar ile kendi gelenek ve kültürlerini yayarken Mısır’ın yerli halkının inançlarına ve yasalarına saygı göstermişlerdir. Bunların bir sonucu olarak İskenderiye kısa zamanda dönemin en önemli kültür ve ticaret merkezlerinden biri haline gelmiştir. I. Ptolemaios, hanedan propagandasında önemli rol oynayacak yeni bir kült (aslında eski Mısır tanrıları Osiris ve Apis’in birleşimi) olan Serapis’in mezhebini de kurmuştur. Bu sayede Ptolemaios Hanedanlığı, kendi kurmuş oldukları mezhep ile Mısır’ın yerli halkının kendi inanç sistemlerinden uzaklaşmadan kendilerine bağlı kalmalarını sağlamışlardır.

İskenderiye Kütüphanesi, büyük olasılıkla İskenderiye’nin kraliyet sarayının da bulunduğu Brukheion mahallesinde kurulmuştur. Bu mahalleye daha çok Yunanistan’dan ve Makedonya’dan gelenler yerleşmiş ve böylece Brukheion, İskenderiye’nin kültür merkezi haline gelmiştir. İskenderiye’den önce dünyanın farklı yerlerinde kurulmuş olan kütüphaneler de mevcuttur. Bunlara örnek olarak Asurbanipal’in (İ.Ö.668–627) Ninive’de kurduğu ve Nabukadnezar’ın (İ.Ö. 605–562) Babil’de kurduğu kütüphaneler verilebilir. Ancak hiçbirisi Museion’daki kütüphane kadar ünlü ve büyük olamamıştır. Bunun nedenlerinden biri bu kütüphanede yalnızca kitap toplanmakla kalınmamış olmasıdır. Çok sayıda bilgin ve sanatçının buraya gelmiş ve çalışmalarını yürütebilmek adına burada son derece elverişli bir ortam yakalayabilmiş olmalarıdır. Kütüphane sayesinde çok sayıda bilgin, filozof ve sanatçı yetişmiştir. Örneğin Arşimed, suyun kaldırma kuvvetini burada yaptığı çalışmalar sonunda keşfederken, Eratosthenes dünyanın çapını, Euclid ise geometrinin kurallarını burada yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya koymuştur.

İskenderiye’de Museion adlı krallık kompleksinde bulunan bu kütüphanenin özgün hali ve planı belirlenememiştir. Antik kaynaklar kütüphanenin sarayın yakınlarında olduğunu, 500.000 kadar rulo bulundurduğunu ve farklı departmanlardan oluştuğunu belirtmektedirler. Tüm bu özellikler göz önüne alındığında bu yapının çok geniş bir alana sahip olduğunu ve dış mekanın da kullanılabilmesi amacıyla bir bahçenin içinde yer alıyor olabileceğini düşünebiliriz. Kütüphanenin neye benzediği ve planının nasıl olduğu konusunda kesin bir veri bulunmamaktadır.

İskenderiye Kütüphanesi’nin yapısı yanında kolleksiyonu da bir diğer bilinmeyen kısımdır. Gerçekte kütüphanede kaç rulo papirüs el yazması eser bulunduğu, bu el yazmalarının genel içeriklerinin ne olduğu ve bunların dışında Museion kompleksinin nasıl bir içeriğe sahip olduğu, ayrıca yapının kütüphane dışında kaç departmandan oluştuğu bilinmemektedir. Kitap sayısının yüz binleri bulduğu birçok kaynakta geçmektedir. Ancak hiçbir kaynak kesin ve net bir sayı verememektedir. Ptolemaioslar kütüphaneye kitap sağlamak amacıyla devlet hazinesinden harcamalar yapmışlardır. Akdeniz kıyılarından değerli yazmalar, gönderilen görevliler tarafından satın alma ya da müsadere yolu ile elde edilmiştir. Zamanın bütün hükümdarlarıyla yazışılarak sahip oldukları eserler kopyalanmak ve Yunancaya çevrilmek üzere ödünç alınır. Kimi orjinaller iade edilir, kimilerine el konur. Bazen de kitapların orijinal el yazmaları, alındıkları yere belli bir miktar rehin bırakılmak suretiyle elde edilmiştir. İskenderiye’de çok sayıda bilgin ve araştırmacının bulunduğunu ve bunların farklı disiplinlerde çok sayıda eser verdiklerini düşünecek olursak kütüphanede bulunan eser sayısı o günün şartları düşünüldüğünde oldukça fazla olmalıdır.

Museion ve ona bağlı olan kütüphanenin kimler tarafından ve ne zaman tahrip edildiği konusunda çok sayıda spekülasyon yapılmıştır. Ortaçağ’dan günümüze dek pek çok yazar bu konuda farklı zamanlarda geçen ve kahramanları farklı olan hikayeler anlatmışlardır. Bu anlatımlar çoğunlukla kendi içlerinde ve birbirleri ile tutarsızlık içindedir. 19. yüzyıldan itibaren bize bu konu hakkında bilgi veren araştırmacıların aktarımları ise konuya yaklaşımları bakımından bilimsellikten uzak olmakla birlikte dini ya da politik anlamda bir taraf olmanın getirmiş olduğu fanatizm kaynaklı yorumlardan oluşmaktadır. Bazı araştırmacılar ise kütüphane tahribatının ve bunun neticesinde gelen yıkımın çağlar süresince birden fazla saldırı ve doğal afetler sebebiyle gerçekleştiğini savunmaktadırlar.

İskenderiye Kütüphanesi’nin tahribatı ile ilgili ortaya atılan görüşleri üç grup altında toplayabiliriz. Bunlardan ilki İ.Ö. 48 yılında Julius Caesar’ın İskenderiye’yi işgali sırasında limanı ateşe vermesinin ardından bu yangının tüm kente sıçradığı ve kütüphanenin de bu şekilde yok olduğu şeklindedir. Son derece ünlü olan bu görüş bazı açılardan tutarsız olsa da günümüze dek ulaşmıştır. Aslında bu hikaye ile kesin bir sonuca varılamamaktadır çünkü yapının yeri kesin olarak bilinmemektedir. Dahası, eğer kütüphane yangında yok olmuş olsaydı, Cicero gibi Caesar’ın düşmanı olanların da bu durumdan bahsetmesi beklenirdi. Strabon, müzeyle ilgili bilgiler vermekte ama hiçbir tahribattan söz etmemektedir.

Diğer konularda olduğu gibi kütüphanenin tahribatı konusunda da kaynakların bize sunduğu bilgiler çelişkilidir. Ancak akla çok yatıyor görünmese de, sadece bir depo dolusu kitabı ya da kütüphane koleksiyonunun nispeten küçük bir bölümünü yok eden yangının, kuşaktan kuşağa aktarıldıkça kütüphanenin tamamını kül eden bir yangına dönüşmüş olması muhtemeldir. Bu anlatımların gerçekliği ve tarafsızlığı her ne kadar tartışma konusu olursa olsun, Caesar zamanında gerçekleşen bu kuşatma kentte tahribata neden olmuş olmalıdır. Ancak Caesar, kendi eseri olan De Bello Civile’de İskenderiye’deki savaşı anlatırken bu olay hakkında bilgi vermemektedir. Buna karşın bazı eski çağ yazarları bu tahribat ile ilgili farklı bilgiler sunmaktadırlar. Örneğin Seneca, bu olaylar sırasında 40.000 kitabın yandığını belirtir. Plutarkhos, bu savaşlar sırasında düşman tarafından Caesar’ın donanmasının yolu kesilince ateşle onları geri çekilmeye zorladığını, bu arada tersanelerin tutuştuğunu ve büyük kütüphanenin yandığını anlatmaktadır. Aulus Gellius ise kütüphanede bulunan 700.000 kadar kitabın hepsinin İskenderiye’deki savaşta, kentin yağmalanması sırasında yandığını, bu yakma işinin kasten veya birinin emri ile olmayıp, askerlerin neden olduğu bir kaza sonucu meydana geldiğini ileri sürmektedir. Görünen o ki, Caesar’ın Mısır’a yaptığı sefer ve bunu izleyen büyük yangın ve şiddet olayları, muhtemelen Museion’un ilk büyük tahribatına neden olmuştur. Caesar’ın tahribinden sonra, Museion’dan sadece “bilimsel araştırma merkezi” olarak bahsedilmektedir. Museion’a bağlı olan bu kütüphane işgalden sonra büyük ölçüde vasfını yitirmiş olmalıdır.

Kütüphanenin yok oluşu hakkındaki ikinci görüş ise İ.S. 4. yüzyıla uzanmaktadır. Tek tanrılı bir din olan Hristiyanlığın yükselişe geçtiği bu dönemden itibaren pagan inancına ve pagan geleneklerine karşı siyasi ve dini liderler tarafından düşmanca ve yıkıcı bir tavır sergilenmiştir. Bu durum kendisini, İ.S. 391 yılında, İmparator Theodosius zamanında kesin olarak belli etmiştir. Theodosius, pagan tapınaklarının yıkılması emrini vermiştir ve bu emir sonucunda İskenderiye’deki en büyük pagan tapınım merkezi olan Serapis Tapınağı ve kütüphanesi tahrip edilmiştir. Bu olayın ardından İskenderye’de bulunan çok sayıda pagan filozof ve din adamı şehri terk etmeye zorlanmıştır. Serapis Tapınağının ve İskenderiye Kütüphanesi’nin Roma dönemi evresi olduğu düşünülen Serapeion Kütüphanesi’nin din baskısı altında bu şekilde saldırılara hedef olması dönemin şartları düşünüldüğünde tutarsızlık içermemektedir. Zira Hristiyanlığın güçlenmeye başladığı ve hızla yayıldığı bu dönemde, İskenderiye’de bulunan söz konusu yapılar, pagan inancının orada bulunan en güçlü simgeleri olarak görülmüştür. Ayrıca İskenderiye’deki Serapis kültüne ait Serapeion Kütüphanesi’nden yararlanan bilginlerin Hristiyanlık karşısında pagan inancını koruyan önemli bir sembol olduğu ve tehdit oluşturduğu düşünülmüştür. Bu nedenden böyle bir yıkıma başvurulmuş olmalıdır. Pagan tapınaklarına ve bilime yapılan saldırılar 4. yüzyılı takip eden zaman içinde İskenderiye’de farklı şekillerde gerçekleşmiştir. Örneğin dönemin Başpiskoposu Kyrillos’un emri ile matematikçi Hypatia (370–415) halk tarafından linç edilmiştir.

İskenderiye Kütüphanesi’nin tahribatı ile ilgili son ve belki de en tartışmalı görüş ise yapının Müslümanlar tarafından 642 yılında, Mısır’ın fethi sırasında Halife Ömer’in verdiği emirle Amr b. el-As tarafından tahrip edildiği şeklindedir. Pek çok bilim insanı bunun gerçek olmadığı görüşünde birleşmişlerdir. Ancak bu düşünceyi doğrulayacak yönde bilgi veren İslam kaynakları da bulunmaktadır. Bu konuda en eski bilgiyi veren Müslümanlar sırası ile şunlardır: Abd el-Latif (1162–1231), İbn el-Kıfti (1173–1248) ve Ebu’l-Ferec (1225–1286).

İskenderiye Kütüphanesi’nin Müslümanlar tarafından yakılmış olduğu konusundaki bilgi görüldüğü gibi en erken 13. yüzyıl yazarlarında yer almaktadır fakat bunlarda verilen bilgiler doğru olamaz. Çünkü Abd el-Latif’in verdiği bilginin ilk kaynak olduğunu ve onda gerçeğe uymayan olayların yer aldığını biliyoruz. Bu konuda bilgi veren ikinci İslam tarihçisi İbn el-Kıfti’nin verdiği bilgi de hatalıdır. Çünkü Amr b. el- As ile konuştuğunu söylediği Johannes Philoponos, İskenderiye’nin fethinden bir yüzyıl önce yaşamıştır. Verilen bu hatalı bilgileri ne yazık ki bu yazarlardan sonra gelen başka birçok yazar da tekrarlamıştır. Bu konu ile ilgili bir diğer çelişki ise kütüphanenin 642 yılında Müslümanlar tarafından yakıldığını söylenen kaynakların yazıldığı dönemlerdir. Bize bu konuda ilk bilgiyi veren, 13. yüzyılda yaşamış olan Abd el-Latif’tir. Ancak onun anlattığı bu olay 7. yüzyılda geçmektedir ve bu 500 yıldan fazla zaman aralığında yazılmış hiçbir kaynak kütüphanenin Müslümanlar tarafında yakıldığından bahsetmemektedir.

Sonuç olarak görünen o ki, kütüphane yapısı veya yapıları büyük olasılıkla İ.S. 4. yüzyılın sonlarına gelindiğinde tamamen ortadan kalkmıştır. Bu tarihten sonraki yüzyıllara ait Hristiyan edebiyatında da İskenderiye’de ayakta kalan hiçbir kütüphaneden söz edilmemesi bunu destekler niteliktedir.

--

--