muhammet taha talü
3 min readMar 27, 2019

I. Aleksandr: Bir Avrupa İmparatoru

Büyük Petro ve Katerina’dan sonra Rusya’nın ve devrinin en büyük hükümdarı. Bir aydın. Bir çar. Bir komutan.

Heyecanımı mazur görün zira yukarıda zikredilen vasıfları genelde sadece Osmanlı hakanlarında görüyoruz. Aleksandr’ı anlamak için evvela yetiştiği ortamı ve onu yetiştiren Katerina’yı tanımak gerekiyor.

II. Katerina

Büyük Katerina tarihte genelde adaşı, Petro’nun hanımı Katerina ile karıştırılıyor. Aralarında bir asır vardır. Katerina, Anhalt-Zerbst prensesi olarak doğmuş ve gözlerini Rus İmparatorluğunun çariçesi olarak kapamıştır. Kayda değer bir eğitim almamıştır. Ancak tahta geçiş şekli bu kadının ne denli dişli bir kadın olduğunu bize anlatıyor. Kocasının aptallıklarına daha fazla tahammül edemeyerek bir saray darbesiyle kocasından kurtulduktan sonra kendi Rusya’sını inşa etmiş ve 1848 ihtilallerine dek oldukça aydınlıkçı ve özgür bir iç politika gütmüştür. Voltaire ile mektup arkadaşı, Adalet Kitabı’nın yazarı bu kadın bizden Türk anayurdu Kırım’ı da söküp almıştır. Torunuyla birlikte yarım asır boyunca Rusya’ya bir nevi renaissance yaşatmıştır. İşte Aleksandr bu kadının ihtimamiyle yetişmiş ve aydın, sulhsever, duyarlı ve kültürlü bir çar olarak tacı giymiştir.

Aleksandr

“Onlara ayı olmadığımızı göstermeliyiz”

İlahi bir melek gibi parlıyorsun/ilahi ve güzellikle/Ve ilk sözlerin vaat ediyor/Katerina’nın altın çağını/Mutluluk, neşe ve zafer günlerini/Bilge yasama/İçerideki huzurumuzu korurken/ve Rusya dışarıda yücelirken.

Karamzin

Babası embesil Pavel’in bir suikast sonucu hayatını kaybetmesinin akabinde 23 yaşına kendini dünyanın en büyük 3 imparatorluğunun birini yönetirken buldu. Aydın kişiliğinin yanı sıra aynı zamanda mantıklı bir mütedeyyin idi aynı zamanda. Enlightenment hareketinden nasibini tamamıyle almıştı ve devrine en çok liberalizm damgasını vurmuştu. Mali alanda Rusya’ya yabancı olan yıllık bütçe gibi mefhumları imparatorluğa kazandırdı. Liyakatı önemsediğinin bir göstergesi olarak da bir memuriyet sınav sistemi getirdi; böylece aristokrat ailelerin sefih çocukları doğrudan 8. dereceden memuriyetleri meşgul edemeyeceklerdi.

Napolyon’a oldukça temkinli yaklaştı ve süreceğine pek inanmadığı bir ittifak antlaşması imzaladı. Rivayet edilir ki bu anlaşma suyun üzerinde sallantılı bir platform üzerinde imzalanmıştır bu anlaşmanın mahiyetini harika biçimde gösteriyor.

Kuzey Polonya ve Besarabya (Akkerman) gibi eyaletleri sınırlarına katarak Rus genişlemesini sürdürdü. Ancak bunlar sonradan kendisini Napolyon’la burun buruna getirecek gelişmelerdi. Rus-Fransız ittifakındaki esas sen benim işime karışma ben de senin şeklindeydi fakat bu politika uzun müddet sürdürülemezdi zira iki devletin de iddiaları ağır basmaktaydı, özellikle Napolyon’un. Ayrıca göz ardı edilmemelidir ki Fransa bu ittifakta buyurgan tarafı teşkil ediyordu ve Petro’nun torunlarının uzun müddet tahammül edebileceği bir şey değildi.

Haziran 1812'de Napolyon 400.000 askerle Rus sınırını geçti buna karşılık Rusya’nın Kazakh ve Ruslardan müteşekkil 400.000 askerlik bir ordusu vardı bunların ayrıyetten 200.000lik bir ilavesi vardı. Napolyon doğrudan Moskova’ya yürüyüp Rusları saf dışı bırakmak istiyordu. Fransız tarafı en modern ekipmanla teçhiz edilmişti ve yenilmezlik ünvanı vardı, öte yandan Aleksandr’ın muharipleri henüz Osmanlı savaşından dönmüşlerdi ve oldukça tecrübelilerdi, buna ilaveten tüm halk Aleksandr’ın ardında birleşmişti ve moral had safhadaydı. Rus askeri her zamanki gibi çok iyi savaştı. Bu arada eklemek lazım Çanakkale bizim için neyse Smolenks’te, Borodino’da yapılan muharebeler de Ruslar için oydu. Smolenks’te Ruslar kahramanca çarpışmalarına rağmen mağlup edildiler, bu ve bunun gibi muharebeler Fransızları erken ve hak edilmemiş bir barış için ümitlendirmişti lakin kazın ayağı öyle değildi. İşler çok yakında işgalciler aleyhine dönecekti. Moskova’nın hemen dışındaki Borodino’da tarihte belki Somme’dan sonraki en kanlı çarpışma gerçekleşti. Rus tarafının kayıpları 40.000 iken Fransız tarafında 28.000 idi ve binlerce Subay ve general hayatını kaybetti. Napolyon Kremlin’e girdi ancak bu her şeyin sonu demek değildi. Moskova valisi hapishaneden mahkumları serbest bıraktı ve onlara şehri kundaklama talimatı verdi. Bizdeki gibi şehrin çoğu tipik biçimde çoğunlukla ahşap idi ve Napolyon’u kışın ortasında ibateden mahrum bıraktı. Puşkin’in iftiharla bahsettiği Büyük Yangın bu idi. Muzafferane biçimdi girdiği şehirden rezil biçimde çıktı Fransız ordusu ve Napolyon’un Grand Armee’sinden 40.000 asker hayatta kalabildi.

Bu yıkıcı harbin ardından Aleksandr tüm Avrupa’da Roma İmparatoru barışın hamisi olarak kutlandı. Bundan böyle Rus dış politikası evrensel barış ve hristiyan kardeşliği üzerine kuruluydu ve bu uzun müddet böyle devam etti. Aleksandr bizim tarihimizi de doğrudan etkiler zira Napolyon’un kuracağı dünya imparatorluğunun başkenti İstanbul olacaktı ve eğer Rusya mağlup olsaydı Napolyon’un önünde acınası durumda olan Osmanlı ordusundan başka bir engel kalmayacaktı. Avrupa’da bundan sonra monarşilerin müdafaası devri başladı ve Counter-Milliyetçilik devri başladı. Çok istese de Aleksandr bizdeki isyan eden slavcıklara yardım edemedi zira Metternich ile birlikte yürüttükleri politikaya muarız bir durum olurdu böylesi.

Hayranı olduğum I. Aleksandr’ı özetle anlatmaya çalıştık. Okuduğunuz için teşekkür ederim.