Hoollywood Sokaklarından Bundesliga’ya: Jesse Marsch
Beşiktaş’ın geriye kalan adaylar içerisinde bence en iyi isim Jesse Marsch. Kim bu Jesse Marsch hadi biraz irdeleyelim…
Marsch, futbolu bıraktıktan sonra oyunculuk zamanındaki teknik direktörü Bob Bradley’in yanında ABD milli takımında asistan olarak göreve başladı. Akıl hocası Bradley görevden ayrılana kadar milli takımdaki görevine devam etti.
Milli takımdan ayrılınca 11/12 sezonunda 37 yaşında kariyerinin ilk teknik direktörlük durağı olan Montreal Impact ile anlaşma sağladı. 38 maçta 12 galibiyet 7 beraberlik 17 mağlubiyet aldı ve sezonu 12. sırada tamamladı.
Sezon sonunda kendisinin istediği kadar gelişmediği fark eden Marsch, 14/15 sezonunu akıl hocası Bob Bradley’in 11 sezon formasını giydiği Princteon Tigers’da yardımcı teknik direktör olarak geçirdi.
Daha sonrasında bana göre hocanın kariyerinin dönüm noktası olan bir olay yaşandı. Ralf Rangnick, onu Redbull’un futbol projesinin ABD ayağı olan New York Redbulls’un başına getirdi.
MLS Günlükleri
İlk sezonunda MLS Doğu Konferansında 1. oldu. Her ne kadar sezona 4–2–3–1 ile başlasa da takımın aktif şekilde karşılama oyunu oynayan yapısından çok rahatsız olup ligin büyük bölümünde şiddetli presli bir 4–3–3 oynattı. Playoff’da çeyrek finalde D.C United’ı her iki maçtada 1–0 yenerek yarı finale çıktı. Yarı finalde işler istediği gibi gitmedi Columbus Crew’e ilk maçta 2–0 yenildi. Rövanşta aldığı 1–0 galibiyet final için Marsch’a yetmedi. 15/16 sezonunda toplam 41 maça çıkan Marsch, 23 galibiyet 12 mağlubiyet 6 beraberlikle sezonu tamamladı ve sezonun teknik direktörü seçildi.
Ertesi sezonu geçen seneki presli mücadeleci oyunun üzerine koyarak ilerledi ve yine liderlikle bitirdi. Fakat bu sezon yeni gelen transferle birlikte takımı ağırlıklı olarak 4–2–3–1 oynattı. Daha çok skor odaklı oyun tercih ediyordu, daha doğrusu kadro ona bunu sunuyordu. Playoff zamanı geldiğinde ise çeyrek finalde eski takımı Montreal Impact ile karşı karşıya geldi. Marsch’ın öğrencileri iki maçtada sahadan boynu bükük ayrıldı. Marsch, sezonu 34 maçta 17 galibiyet 9 beraberlik 12 mağlubiyetle kapattı.
MLS’te ki son sezonunda elinindeki kısıtlı kadroyla ligi 6. bitirdi. Bu sezonda başarıyı concacaf şampiyonlar liginde çeyrek final oynayarak gösterdi. 48 maçta 22 galibiyet 11 beraberlik 15 mağlubiyet aldı. Kendisini Rangnick’e kanıtlamıştı. Level atlama zamanı gelmişti.
Fakat Rangnick, avrupada işlerin nasıl yürüdüğünü ona göstermek için 1 sezonluğuna onu yanına aldı. Marsch 18/19 sezonunda Ralf Rangnick’in yanında ciddi bir gelişim yaşadı. Ustasından bizzat öğrendi ve çıraklık dönemini tamamladı. Marsch’ın ustası hakkında düşündüklerini merak ediyorsanız birazda Rangnick hakkındaki sözlerine bakalım.
“Taktik ve futbol felsefesi hakkında Rangnick’ten çok şey öğrendim. New York’ta ilk tanıştığımızda futbol fikirleri ve kavramları hakkında konuşmaya başladığımızda Rangnick hayal gücümü ateşledi. Hızlı futbol oynamayı seviyorum. Ondan bunu nasıl yapacağıma dair çok şey öğrendim. Sadece bir anlayışla bunları sahaya yansıtamazsınız Altını doldurmanız gerekir. Farklı farklı durumlara göre plan hazırlamanız gerekir, rangnick’ten de kendime bu anlayışı edinmiş oldum.”
Salzburg Günlükleri
Ralf Rangnick, sezonun bitişi ile dünya futboluna yeni hediyesini sunmaya hazırdı, yıllardır verdiği emeğin karşılığını alıp almayacağını görecekti artık. Marco Rose’in Möncengladbach ile anlaşması sonucu boşalan Salzburg koltuğuna Jesse Marsch’ı getirdi.
Artık Jesse’in elinde kendi gibi genç, hırslı, istekli, başarıya aç bir sürü işlenmeyi bekleyen wonderkidler vardı. Hepsi emin ellerdeydi. Karim Adeyemi, Patson Daka, Erling Haaland, Hee-Chan Hwang, Sekou Koita, Szoboszlai, Takumi Minamino, hepsi onun elindeydi. Hepimiz o Salzburg’u Şampiyonlar Ligindeki perfomansıyla hatırlıyoruz. Ancak ligdede çok iyi işler yapıp 76 averajla en yakın rakibine 12 puan fark atarak şampiyon oldular. Avusturya Kupasınıda kazandılar.
Gelelim herkesin beklediği yere. Şampiyonlar Liginde açılış maçında Genk’i evlerinde 6–2'lik ağır mağlubiyete uğrattılar. Haaland’ın hat-trick yaparak bir çoğumuzun adından haberdar olmamızı sağladı. Maça 4–4–2 dizilişiyle çıktı.
Net bir şekilde bu maçta gördük ki Jesse Marsch takımları rakibe 6 gol atsada kesinlikle topu alıp sete oturan takımları çözmeye çalışacak takımlar değil. Topu aldığında direkt topu rakip sahaya taşıyan direkt oynamayı seven geçiş hücumu takımlarıdır. İlk yarıda atılan 5 golde de bunu gördük. Jesse Marsh’ın hayalindeki kadro buydu aslında. Çok koşan, mücadeleden kopmayan, öğrenmeye açık gençlerle dolu olan, hırslı, sert press yapan bir takım.
İkonik Maç
Liverpool maçına gelecek olursak bu maçın özel analizini yapacağımdan ötürü teknik detaya girmiyorum. Burda Ranginck’in tüm öğrencilerine aşıladığı;
“Futbolun %25'i taktik, %75'i iletişimdir…”
…sözünün Jesse Marsch’da ki karşılığına değineceğiz. Şimdi ise o maçın ilk yarısına gidelim…
Marsch, lise öğrencisiyken bir dönem İngiltere’de yaşamıştı ve Anfield’da 1 kez maç izleme fırsatı bulmuştu. O günden sonra ilk defa Anfield’a ayak basıyordu. Oyuncular seramoniye çıkmış, taraftarlar You’ll Never Walk Alone’u söylemiş ve Andreas Ekberg’in düdüğü çalmasıyla maç başlamıştı. Jürgen Klopp, her zamanki içtenliğiyle kendini ambiansa kaptırmış, sağa sola bağırıyordu. Jesse Marsch ise sakinliğini koruyup vücut diliyle oyuncularına işler yolunda mesajı veriyordu. Gomez’in sol taraftaki karambolde ayağından açtığı topta Daka araya girmiş, topu Minamino’ya iletmiş, Minamino ise ceza saha sahası dışından yerden sert vuruşla kaleyi yoklamış, top az farkla dışarı çıkmıştı. Marsch, kenarda tüm sakinliğini koruyordu. Salzburg, 2. bölgede kaptığı toplarla harikulade geçiş hücumları yapıyor, rakibi zorluyordu. Maçta inanılmaz bir tempo vardı. İlk 5–6 dakikalık sekansta Liverpool afalamıştı ama yavaş yavaş topalanırken dakikkalar 9'u gösteriyordu. Sadio Mane, sol taraftan driblingine başlamıştı. Muhteşem bir vücut çalımı atarak Nissen’i ekarte etti. Firmino’ya ayağının dışıya topu bıraktı ve dahada hızlanarak içeri katetti. Firmino duvar pasını yaptı. Topu önünde bulan Mane golü attı. Liverpool ipleri koparmıştı bir kere. Dakikalar 25'i gösterdiğinde Arnold, Robertson’a al da at pası verdi ve durum 2–0'a geldi. Dakikalar 36'yı gösterdiğinde Mane soldan kesti, Firmino vurdu Stankovic kurtardı ancak seken topu Mısır’ın kralı Salah’ın tamamlamasına engel olamadı. Durum 3–0'dı Marsch, takımının perfomansından hiç ama hiç memnun değildi. Devre arasına gidilmeden Hwang, çok şık bir gol attı ve fitili ateşleyen bu oldu…
Ve devre arasına gidildi. Devre arasında Jesse Marsch, tarihi bir devre arası konuşması yaptı. Oyuncularına onların kendilerinden daha iyi olduğunu kabul edip onlara saygı duymak yerine davaları için mücadele edip davaya saygı duyulması gerektiğini söyledi.
Yapmak istediğini başarmıştı Marsch. Minamino, kariyer maçını oynarken altın çocuk yine sahneye çıkmıştı. Kimsenin ihtimal vermediği olmuştu. %25 taktik %75 iletişim tezi çok daha kabul görürebilirdi artık. Evet 3–3 olmuştu maç ama Marsch’ın öğrencileri sahadan gülerek ayrılamayacaktı. 69'da Salah durumu 4–3 yapacak ve maç böyle bitecekti…
Leipzing Günlükleri
Jesse Marsch, Avusturya macerasını 4 şampiyonluk ve dev takımlara gönderdiği wonderkidlerle tamamlayacaktı.
Leipzing’in, sezon sonu Bayern Münih’e gidecek “küçük dahi” Juilen Nagelsmann’ın yerini doldurmayı düşündüğü isim belliydi. Jesse’de bu göreve hazırdı. Jesse Marsch, bol presli 4–2–3–1'ni ve Dominik Szoboszlai’sini daha önce yardımcı olarak görev yaptığı Redbull projesinin en üst takımı olan Leipzing’e taşımak için her şey uygundu. 1 Temmuz 2021 tarihinde Ralf Rangnick’in dünya futboluna yeni eseri tam donanımlı bir şekilde biz futbolseverlerin karşısındaydı.
Fakat işler pekte istenildiği gibi gitmedi. Nagelsmann’ın çıkardığı çıta çok yüksekti ve Marcsh’tan da bunun devamı bekleniyordu. Ancak Marsch sistemini oturtup, oyuncuları sisteme alıştırmak için zamana ihtiyacı olan bir hocaydı. Tıpkı Klopp gibi. Ama yönetim ondan Nagelsmann’ın bıraktığı yerden devam etmesini bekliyordu. Maalesef Marsch’a istediği süre verilmedi. Yönetimde kendince haklıydı. Düzenli olarak Şampiyonlar Ligine katılan bir takımın 11. olması kabul edilebilir değildi. 5 gün önce 5 Aralık 2021'de Jesse Marsch’la yollarını ayırdı Leipzing yönetimi. Peki sırada ne var? Birazda bundan bahsedelim.
Bildiğiniz üzere ülkemizden Beşiktaş’la adı anılıyor şu günler. Ben şartların uyacağını düşünmüyorum. Ama olma ihtimalini düşünecek olursak, Türk futbol tarihinde henüz görülmemiş bir sistem takımı oluşabilir.
Öncelikle Jesse Marsch ve çalıştığı ülkelere uyumu hakkında bilgi vermek istiyorum.
“Yeni bir kulübe gittiğimde uyum sağlarım. bu uyumla kendi felsefemi bütünleştiririm. takımada bunu aktarırım.”
Jesse Marsch, ABD’de hocalık yaparken yurtdışında çalıştığında zorluk yaşamaması için o dönemde 32 ülke gezmiş ve ülkelerin kültürlerini tanımış birisi. Salzburg’a geldiğinde Almanca’yı öğrenmişti. Buraya gelirse 4–5 ay içinde Türkçe röportaj vereceğini düşünüyorum.
Eğer Marsch-Beşiktaş birlikteliği olursa bu sezon Marsch’ın sistemi kurması için gereken süre verilecektir. Eğer yönetimde onun oyun felsefesine güvenirse ve hocanın istediği gibi başarıya aç gençlerden bir takım kurarsa ben beşiktaş’ın her sezon minimum 10 milyon euroluk satış yapacağını düşünüyorum ve ligde çok ciddi başarılara imza atabileceğini düşünüyorum. Ama dediğim gibi yönetimle hocanın vizyonun uyuşması çok önemli.