Tahtalı Run to Sky 60K 2018 Yarış Raporu (DNF)

Tuğrul Peker
6 min readJun 11, 2018

--

Aslında bu yazıya yarış raporundan çok bitmeyen yarışın raporu demek daha doğru olur. Bitirmediğin yarışın raporu olur mu efendim derseniz benim için harika bir tecrübe olduğundan gelecekteki ben ve katılmayı düşünenlerle paylaşmak istedim.

Bu yılbaşında Tahtalı yarışına baktığımda kendime “bu benim kalemim değil ben seneye koşayım burayı” demiştim ama İznik Ultra planlarım değişince hadi bir deneyeyim, açlığımı dindireyim diyerek kayıt oldum.

Ulaşım:

Bu sefer Adana’dan değil İstanbul’dan yarışa geçeceğim ve tek olduğumdan farklı bir yol deneyeyim dedim:

Ataşehir>Sabiha — Otobüs,
Sabiha >Antalya — Uçak,
Antalya Havalimanı > Otogar — Otobüs
Otogar>Çıralı ayrımı — Minibüs
Çıralı ayrımı>Olimpos ayrımı — Minibüs(Yanlış yerde indim)
Olimpos ayrımı>Olimpos — Minibüs
ve pansiyondayım yaşasın:). Eğer imkanınız varsa araç kiralamanızı öneririm, 35'i geçtikten sonra öğrenci tipi ulaşım insanı bitiriyormuş.

Konaklama:

Pansiyonu siz siz olun Çıralı’dan ayarlayın, sakın Olimpos’a bulaşmayın. Ben bir acemilik yapıp pansiyonu Olimpos’tan tutunca yarış merkezine her gün 34dk boyunca yürümek zorunda kaldım:) Yarış sabahı daha gün aymadan ören yerinden geçerken küçük çaplı bir Blair Witch çeviriyorsunuz.

Yarış öncesi ve Briefing:

Alper ve Elena çiftiyle tekrar karşılaşmak ve iki çift laf etmek çok değerli ve keyifliydi. Alper Dalkılıç’ın sıfır egoyla konuşması ve yardım severliği takdir edilesi. Kendisine ve eşine insanlığından ötürü teşekkür ederim.

Briefingi dinlerken ister istemez korkuyorsunuz, zaten Çıralı’ya adım attığınızdan itibaren zirve karşınızda, heybetiyle duruyor ve bir türlü mantık çerçevesine oturtamıyorsunuz, aklınız almıyor. Şimdi ben yarın oraya mı gideceğim? Niye! Nasıl! Tarifsiz bir heyecan.

Malzeme kontrolünün eksiksiz yapılması, profesyonel davranılması, en ufak malzemenin bile eksik çıkması neticesinde yarışa kabul yapılmaması, kuralların esnetilmemesi güzeldi.

Yarış:

Yarış sabahı grubumuzda (BiKoşuAdana) olan ama Van’da yaşayan Mehmet Arslan ile karşılaştım, tanışmak bu sabaha nasip oldu. Tanıdığım en beyefendi insanlardan kendisi. Beni uğurlamaya yine takımdan Utku Tansuğ geldi, daha doğrusu ben kimseyi beklemezken sürpriz yaptı. İnsansın Utku :)

5:30'da yarış başladı, asfalt üzerinde yavaşça koşmaya başladık, herkes beni geçmeye başladı ama ben alışkınım bu duruma, hızlı başlayamıyorum, arkada bir kaç kişi kaldık ve jandarma aracı bizi takip ediyor. Yanartaş girişine kadar böyle devam etti ve tırmanışlarla birlikte (yol değil kayalıklardan çıkıyorsunuz) Yanartaş’ın içerisinden geçmeye başladık, fotoğrafçılar sağlı sollu bekliyorlar, hepsini tebrik etmek gerek arkada kalan önde giden demeden herkesi çekiyorlar. Burada nabzım biraz yükseliyor, batonları ilk defa bir yarışta kullanıyorum ve su içmek, yiyecek biraz dert oluyor, beslenmeyi atlamamak için belli aralıklarla hurma atıyorum.

Yukarı çıkıştan sonra orman içine giriş ile nadir inişler başlıyor, Bu arada İrem Hoca’nın raporunda bahsettiği “yokuş aşağı inerken de uçarım hiç affetmem.” sözünü birebir gördüm, ben temkinli devam ederken kendisi gerçekten uçarak yanımdan geçti, Beycik öncesinde yakalayabildim kendisini anca.

İlk Kontrol Noktası Ulupınar’a (9,60km) vardığımda kendimi çok iyi hissediyordum. Suyu yenileyip bir şeyler atıştırıp hemen yola çıkmalıydım ama Bladder/Su torbası bana biraz vakit kaybettirdi. Dik bir yokuşla 2. Kontrol Noktasına devam ettim, Beycik’e varış zamanı kritikti, artık ağıza sakız olan: Beycik’e ne kadar zamanda varırsan Zirve’ye de o kadar zamanda gelirsin lafını ezberlemişsinizdir. Evet doğruymuş. Beycik’e 3s20dk da vardım. Ama buraya gelene kadar 3–4 kez yanlış yola girmişimdir, her ne kadar işaretlemelerin iyi yapıldığı söylensede sert orman girişleri sayesinde kaybolmalar çok oldu.

Beycik’de sürekli birbirimize acaba yetişebilecek miyiz sorusunu soruyorduk. 3:20, demekki 6:40 da oradayız, Sınır süre 7 saat, topu topu 20dklık bir esneme söz konusu. Stres!

Beycik sonrası tamamen tırmanış başlıyor, 2–3 km sonrasında merdivenle çitleri aşıp Tekin’in Yeri’ne ulaşıyoruz, şükürler olsun dercesine suya koşuyorsunuz. Oradaki amca daha 2.30 saatiniz var diye uyarıyor bizi, kim bilir daha önce kaç koşucuya aynı uyarıyı yaptın bey amcam :)

Bu noktadan itibaren tamamen Likya Yolu’ndasınız, ormana giriş yapıp çok dik çıkışlar yapıyorsunuz, artık yarış bir koşu faaliyetinden çok tırmanış halini alıyor. Buraya kadar iyi gelmiştim ama iyice yavaşlamaya başlıyorum, gücüm azalıyor, sıcak basıyor, bir şeyler atıştırıp dinlensem de tam yerine gelemiyor, antrenman eksikliği kendini gösteriyor. Arkadan makine gibi ilerleyen 27K birincisine saygıdan durup yol veriyorum.

Orman bitiyor ve belliki zirve öncesi bir açıklığa geliyoruz, başıma gelecekleri bilmeden ilerliyorum, dik çıkış eşiğinde suyu çekiyorum, 1–2 yudum… Sonrası yok… Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor, önümde 3km dehşet bir tırmanış var ve suyum bitti, bütün moralim yerle yeksan, yanımdan geçen İrem Hoca’nın da aynı durumda olduğunu öğreniyorum. Halbuki Beycik istasyonunda 2litrelik su torbasını doldurmuştum… İlerlemeye devam, su torbasını emzik gibi emmeye çalışırken insan zaten yoruluyor, çantayı sallıyorum su seside gelmiyor, tek çare ilerlemek, böyle bir parkurda başkasından su da istenmez. Güneşin tepemizde olması da cabası, su torbasının boru kısmında kalan son damlalarla da dudaklarımı ıslatmaya çalışıyorum, değil km ler metreler bitmek bilmiyor. Bu sırada çıkışı yapıp inenleri de görünce daha da moraliniz bozuluyor, bu çıkışı bir de ineceksiniz. Her inene sorduğumda hepsi 2km olduğunu söyledi, bitmeyen 2km.

Suyun bitmemiş gibi çek kardeş.

Bu sırada Mehmet Arslan’ın bana doğru geldiğini gördüm, nasıl olduğumu sordu, acıklı acıklı suyumun bittiğini söylediğimde bana limon tuz karışımından ve suyundan ikram etti sağolsun, insan gibi insan, böyle bir parkurda suyunu paylaştı benle sağolsun. Bırakabileceğimi söylediğimde bırakma devam et diyerek yüreklendirsede yaklaşık 500 metre sonra o gaz bitmişti :)

Dengemin bozulduğunu hissediyordum, yükseklik sebebiyle baş ağrısı da başlamıştı, su olmadığından beslenme de yapamıyordum, bütün planlarım suya* düşmüştü, kendimi artık hadi az kaldı yukarıda suyunu içeceksin diye kandırmaya başladım ama tırmanış bitmiyordu, Zirve ve teleferik yaklaşıyor gibi yapıyor sonra tekrar bir dönemece giriyorsunuz.

Zirveye vardığımda eşime verdiğim sözü tutarak kendimi hırpalamadan ve cesaret göstererek görevliye beni çıkartabilir misiniz dedim, yanlış anlamış olacak şuradan çıkıp devam edeceksiniz dedi :) hani burada her şey değişir miydi, belki ama kendimi o sıra hiç güçlü hissetmiyordum, görevliye tekrar yarıştan çıkmak istediğimi söyledim ve kenara geçtim. Hemen suya koşup, bir şeyler yedim ve üzerimi değiştirdim. 10–15dk dinlendikten sonra kendinize geliyorsunuz — devam edebilirdin — ama kendimi bu konuda çok dövmedim, daha çok ders çıkarmaya çalıştım. Hazır buradayken bari Utku ve Dilem’i bekleyeyim hem moral olur dedim. 1–2 saat sonra ufukta Dilem gözüktü, cut-off’a kalmıştı, moral vermek için 300–400 metre aşağıya inip 2 saat önce süründüğüm yerden tekrar çıktım. Ben çıkış yaparken beni bekleyen birisi olsaydı kendimi iyi hissederdim :)

Dilem’le toparlanıp, teleferikle aşağıya indik, yarış merkezine gidecek otobüs maalesef çok geç geldi ve dönüş yolculuğu bizi ayrıca yordu.

Yarışı bitiremedim, madalya alamadım ama her şeye rağmen dehşet güzel bir tecrübeydi benim için, özete gelirsek:

  • Baton şart, baton antremanı şart şart.
  • Çok güzel bir mental dayanıklılık ve terbiye parkuru. Alanya için ruh döven benzetmesi yapmıştım burası için ise ruh terbiyecisi diyelim.
  • Bu parkur için uzunlar yerine çıkış antrenmanlarına odaklanın derim. Hatta son 1 ay sırf merdiven bile çıkılabilir.
  • Bu yarıştan sonra su torbası bir daha kullanmam sanırım, çanta değiştirip yumuşak mataralar(soft flask) ile devam. Ne kadar su kaldığını görememek büyük dert.
  • 2LT lik suyu bitirmem daha önceki koşularımı göz önüne aldığımda çok zor, muhtemelen Beycik istasyonunda çanta dolu olduğu için suyu koyan görevli suyun tepeye çıktığını görünce, doldurmayı durdurdu ve ben yaklaşık 1LT ile devam ettim.
  • Kalınacak yer kesinlikle yarış alanına uzak olmamalı, hele ören yerindeyseniz.
  • Bu yarış asla laylaylom gelinecek bir yer değilmiş, ana yarış bile olabilir, ciddi hazırlık yapılmasını tavsiye ederim.
  • Hava şartları çok değişken, bizim şansımıza 20. km ye kadar güneş yoktu ama geçen sene fırtına çıkmış.
  • Tepe antrenmanı, squat, lunge yapın. Tepe antrenmanı, squat, lunge yapın. Tepe antrenmanı, squat, lunge yapın. Tepe antrenmanı, squat, lunge yapın. Tepe antrenmanı, squat, lunge yapın. Tepe antrenmanı, squat, lunge yapın.
  • Fotoğraf ekibi çok kaliteliydi, goshots’a teşekkürler.
  • Dilem’den kopyala yapıştır yapıyorum: “Finish(Zirve) cut-off 8 saat olsa ne tatlı olur Run to Sky 27K katılımcıları bitiren oranı neredeyse %50! Tamam bi yandan biz de daha çok çalışıp antreman yapacağız, söz!”
  • Baton kullanmadan çıkış yapan ve iyi de tırmanan Hamza Şanda’ya helal olsun.

Polat Dede ve Rossist’e bizi bu parkurla tanıştırdığı ve emekleri için sonsuz teşekkürler. Bu arada Çıralı ve denizi dehşet güzel bir yer, ben yarışayım eşim çocuklarım tatil yapsın denize girsin derseniz aradığınız yer burası.

--

--