Tiflis
Gürcistan 376 Km kara sınırımız olan hani günübirlik Sarp Sınır kapısından kolayca geçebileceğimiz ülke.
Pek çoğumuzun Sarp sınır kapısından Batum’a geçip, bu çok yakın ama farklı kültürü günübirlik deneyimlemişliği vardır.
Bu kez biz Ankara Tiflis direk uçuşu ile Tiflis’i görmeye gittik.
Gecenin geç saatlerinde yağmurlu bir Tiflis’e indik. Aracımızın, otele yolculuğunda geçtiği dar sokaklar bizleri (kadın yolcularını) endişelendirmedi değil. Daracık eski püskü yapıların avlu kapısından girdiğinizde sizi sürprizler karşılıyor. Avlunun içinde modern, Avrupa şehirlerinin özenli bahçelerini hatırlatan yeşillikler, ahşap, ferforje masa gibi detaylar var. Avludan ana binaya yine büyük iki kanatlı, çoğunlukla ahşap kapılardan giriliyor.
Belli ki bizim kültürümüzde de bulunan, çocukların oyun oynadığı, aile bireylerinin ve komşu kadınların bir araya gelerek sohbetler ettiği avlu, onlarda da aynı şeye hizmet ediyor ve halen hayatiyetini devam ettiriyor.
Eski Tiflis hem gündüz hem de gece aydınlatmasıyla muhteşem bir yapı olan Sameba Katedralinin çevresinde kurulu.
1995–2004 yılları arasında inşa edilen bu yapı dünyanın en büyük üçüncü Ortodoks Katedrali. 15.000 kişilik kapasitesi yanında, adeta bir botanik bahçesini andıran, yaşamınızda ilk kez karşılaşacağınız ağaç ve bitkilerin olduğu çok geniş bir bahçesi var.
Yapı tüm şehre hâkim. Katedralin önünden şehre baktığınızda alabildiğine yeşil tepeler ve sol tepede 274 metre yüksekliğinde televizyon kulesi, görüş alanınızdaki sol tepede Kartlis Deda Heykeli bütün ihtişamıyla görünüyor.
Televizyon kulesi gece mavi mor ışıklarla ışıklandırıldığında, sadece bir kule olmaktan çıkıp görsel bir şölene dönüşüyor.
Şehirde birden çok sizi kendisine hayran bıraktıracak birden çok yapı var.
Tabii bir kadın gözüyle en ihtişamlısı, şehri tepeden gözleyen bir elinde düşmanları için kılıç diğer elinde dostları ve misafirleri için şarap olan geleneksel Gürcü kıyafetleri içindeki Kartlis Deda Heykeli.
Her şehirde doğumu ve yaratımı simgeleyen, o şehri ve insanlarını kollayan, koruyan bir kadın heykeli olmalı. Çünkü kadın bereketin, doğurganlığın, barışın simgesi. Kartlis Deda bu anlamda görevini fazlasıyla yapan bir sembol yapı.
Teleferikle ulaşılan heykelin yüzü, şehre yüksek tepeden bakarken, arkasında da 98 hektar alan üzerinde kurulu Gürcistan Milli Botanik Parkı var.
Kartlis Deda’nın davetine karşılık verip botanik parkını gezmemek olmazdı. İçinde binlerce bitkinin, ağacın, şelalenin ve suların bulunduğu alan bizi şehrin karmaşasından uzaklaştırıp dingin bir zihin haline taşıdı. Seyrine doyum olmayan lotus havuzu, yasemin çiçeklerinin deli kokusu, şelale sesiyle birleştiğinde insan zihnini bambaşka bir boyuta taşıyor.
Şehri tam ortasından ikiye ayırın gürül gürül akan nehir üzerinde bot turu yapmamız konusunda bizi zorlayan genç Gürcü’nün, bu nehir suları sizden, Türkiye’den geliyor demesi bana Sevgili Yaşar Seyman’ın Yangın Yeriydi Yurdum Kitabındaki sözlerini anımsattı.
“Ankara’nın derelerine ne oldu.?
Ankara derelerine kavuşturulmalı ve birer birer yok edilen dereler gün ışığına çıkartılmalı. Dünya kentlerinin içinde dereler akarken: Ankara’nın dereleri yeraltında akıyor. Ankara’nın dereleri yok edilerek dereler semt isimlerinde varlığını sürdürüyor. İncesu Deresi, Kavaklıdere, Hoşdere, Bülbül Deresi gibi. “
Sahi bizim derelerimize ne oldu.?
Tiflis’i iki yakaya ayıran Kura ( Mtkvari)’nin üzerinde neredeyse her kilometrede bir köprü var. Eski şehirle yeni şehri birbirine bağlayan köprüler hem klasik hem de modern mimarinin örnekleri. The Bridge of Peace (Barış Köprüsü) modern mimariyi temsil ederken, Baratishvili Bridge, üzerindeki heykelleri ile klasik mimariyi günümüzde yaşatıyor.
Şehir, nehrin çevresinde nefes alıyor. Yaya alanları, açık alanlardaki sanat etkinlikleri, kafeler, restoranlar şehir dokusuna hiç zarar vermeden oluşturulmuş. Nehir boyunca dev yüzyıllık ağaçlar korunarak yürüyüş yolları yapılmış.
Bir şehrin insan odaklı yapılandırıldığının en belirgin kanıtı yaya olarak gezebileceğiniz alanların çokluğu ve meydanları. Tiflis’te pek çok meydan var. Her birine de yaya olarak ulaşmanız mümkün. Üstelik bir meydandan diğerine yaya yolculuğunuzda size sadece yeşillikler ve eşsiz nehir manzarası eşlik ediyor.
Gezdiğimiz şehirlerde, insana dair her güzellik ister istemez ülkemizle karşılaştırma yapmamıza neden oluyor.
Yine, Yaşar Seyman’ın ülkemizin meydanları ile ilgili saptamalarını anımsamadan edemiyorum.
“Kentlerin, hele hele başkentlerin nabzı meydanlarda atar, Meydanlar kentlerin sadece nabzı değil aynı zamanda vicdanıdır. Ankara’nın meydanlarının daraltılması masun bir düşünce olabilir mi? Otobanlar başkenti oluşu, ışıklandırmanın insana özgü değil otobanlara ve arabalara yönelik oluşu masun olabilir mi?
Kızılay Meydanı artık “Gezi” sonrası ölen Ethem Sarısülük’ü çağrıştırıyor.
Ülkemizde de insan odaklı şehirlerin yaratılması konusunda umudumu, taze tutmak dahası, sürdürmek istiyorum.
Seyahat sadece ülkedeki yapıların, yolların, müzelerin, dini merkezlerin görülmesinden ibaret bir etkinlik değil elbette. Asıl, ülke ile ilgili fikir veren insanların, kendilerini, hayatlarını ve ülkelerini nasıl algıladıkları ve size nasıl ifade ettikleri.
Şık restorandaki garsonun, sokaktan geçen protestocuların amacını ifade etmeye çalışırken, yüzündeki ifade apaçık hükümetlerinden nasıl da şikayetçi olduklarını söze gerek bırakmayacak şekilde anlatıyordu.
Kiminle seyahat ettiğimiz de o seyahatin hem niteliğini hem ne niceliğini belirliyor. 16.05.2024
Türkan Kınay