Emre Erdoğan
3 min readAug 11, 2014

Tahmin Etmek, ya da Etmemek… İşte Bütün Mesele Bu (mu?)

Seçim Anketleri Üzerine Şahsi Düşünceler;

Emre Erdoğan

Çin atasözünde geçtiği gibi kamuoyu araştırmacıları için “ilginç” günlerde yaşıyoruz. Türk kamusu tarihinde belki ilk defa kendi oyunun ne olduğuyla bu kadar fazla yüzleşiyor. Sadece kişisel gözlemim 26 Mart Perşembe ve 27 Mart Cuma günlerinde toplam 6 kamuoyu araştırmasının sonucunun açıklandığı yönünde… Yalnızca Çarşamba akşamı üç kanalda üç kamuoyu araştırması sonucu bizlerle paylaşılmaktaydı. Bu sektördeki deneyimim kamuoyu araştırmalarına daha önce bu kadar itibar edildiği bir başka dönem yaşanmadığını gösteriyor.

Kamuoyunda araştırmacılığın “anket” kavramına indirgenmesi bir kenara bırakılırsa yaşanan gerilimin bu endüstriden ekmek yiyenler için hayırlı olduğunu söyleyebiliriz belki. Sürekli bir itibar arayışında olan sektörümüz belki de bu seçimler sonucunda –tıpkı 2007 seçimleri sonrasında olduğu gibi- bir itibar iadesi yaşayabilir ve araştırmacılar yönetim kurulu odalarında hak ettikleri yerleri alabilirler. Bu iyi senaryo…

Kötü senaryoyu anlatmaya gerek yok, yaşı tutanlar 1994 seçimleri sonrasında yaşananları çok iyi hatırlayacaklardır; hatırlamayanlara da hatırlatmak pek doğru olmayacaktır bu sektörün emekçileri açısından.

Bütün bu yoğun tartışma ortamında araştırma sektörünün bir emekçisi ve zamanının bir kısmını öğrencilerine “doğru araştırma nasıl yapılır?” sorusunun yanıtını anlatmaya çalışarak geçiren bir insan olarak; beni kaygılandıran yapılan sayısız tahminin doğru ya da yanlış çıkması değil. Bu işe yeterince emek sarf edenler tahmin ettiğiniz zaman doğru ya da yanlış çıkmasının neredeyse eşit olasılıkta, bir yazı tura atışına bağlı olduğunu bilirler. Doğru çıkınca övünmemek, yanlış çıkınca da yerinmemek bu mesleğin raconunda yer almalıdır.

Ama esas kaygı duyulması gereken konu “doğru tahmin=iyi araştırma” denkleminin kurulmasıdır. Önümüze konulan sayısız araştırmadan bazısı doğru, bazısı yanlış tahmin edecektir ancak doğru tahmin edenin iyi araştırma yaptığını düşünmek bu sektörün emekçilerine haksızlık olacaktır sonunda…

“Eğer sonucu tahmin eden iyi araştırma değilse, bir araştırmayı iyi kılan nedir ki?” Son bir haftadır hem öğrencilerimden hem de arkadaşlarımdan gelen soru bu. Bunu yanıtlamak bu sektörün itibarını düşünenlerin boynunun borcudur.

İyi araştırma, iyi tahmin eden değildir ne yazık ki. İyi araştırma şu yaşadığımız belirsiz dünyada çok sayıdaki nedensel ilişkiden bazılarını keşfedebilen ve bize genelleştirilebilen sonuçlar sunabilendir. Bir partinin 29 Mart sabahı yüzde kaç oy alacağı önemli değildir de; o oyu neden aldığı önemlidir. Eğer elde bu nedensel ilişkileri içeren bir model varsa, bu modeli test edebilen araştırmalar üzerinde durmaya değerdir sonunda. Seçim sonucu tahmini kolayca tatmin edilecek geçici bir merak; nedensel ilişkiler ise dünyayı keşfetmeye atılacak bir adımdır.

İşi seçim araştırmaları yapmak olmayan, geçimini “sıradan” ürün ve pazarlama araştırmaları yaparak sağlayanlar açısından nedenselliğin önemi zaten aşikardır. Ancak toplumumuzun medya marifetiyle de olsa nedensellikten çok tahmine önem vermesi geleceğimize konulan bir sınırdır. Bize düşen, nedenselliğin üzerinde durmak ve tahminin sadece bir şans işi olduğunu anlatmaktır.

Tabii ki ilkokuldan itibaren verilen pozitivist –sosyal olayların da fiziksel olaylar gibi keşfedilebileceği ve kanunlara bağlanabileceği- algılamayı bir günde ya da üç beş kişinin çabasıyla değiştirmek olası değil. Günün sonunda hepimiz dışarıda keşfedilebilecek bir gerçek olduğu inancıyla büyüdük; oysa keşfetme çabasının gerçeği nasıl değiştirebildiğini öğrenmemiz travmalarımız sayesinde oldu.

29 Mart seçim sonuçları ne olursa olsun –ki bazı araştırma uzmanları üzülerek çıkacaklardır bu işten-; eğer etrafımızdakilere “yanlış çıkan bir model, iyi bir seçim tahmininden yeğdir” mottosunu anlatamazsak; esas kaybeden biz bu sektörden ekmek yiyenler oluruz. Yanlış çıkan bir model en azından neyi yanlış bildiğimizi öğretir bize; ancak iyi bir tahmin hiçbir şey öğretmez, belirsizliğin sihrini iki gün önceden bozmaktan başka…

Postmodern öykülere çok itibar edilmediği bir dönemde, sahilde bulduğu deniz yıldızlarını deniz geri atan ve o deniz yıldızı için bir şeyleri değiştiğini düşünen adamı/kadını hatırlamaktan alamıyorum kendimi. Bu fevkalade şahsi düşünceler de; benim yaşama geri döndürdüğüm deniz yıldızı olur umarım.