yadigar aygün
6 min readMar 15, 2017

NEVROZUN HAYATIMIZDAKİ YERİ

Bir kişinin genellikle nedenini bilmediği ya da çok az bildiği iç çatışmalar ile birlikte, toplumsal yaşama uymak için gösterdiği çabalardan kaynaklanan ve hiçbir anatomik, fiziksel nedeni olmayan ciddi ve sürekli davranış bozukluklarına nevroz denir.

Nevroz, kaygı adı verilen sıkıntıdan, sıkıntıyı örten, ama kişiyi rahatsız eden belirtilerin oluştur­duğu hastalıklara kadar birçok hastalık kü­mesinin toplu adı olup ayrıca nevroz diye bir ruhsal hastalık olmadığı biliniyor. Psikiyatrik hasta­lıkların sınıflandırılması alanında son za­manlardaki çalışmaların sonucunda bugün nevroz kavramının kullanımında azalma olmakta ve nevrozlar olarak sınıflanan has­talıkların tanımlan değiştiği görülüyor

Nevrozlar, diğer bir önemli psikiyatrik hastalıklar kümesi olan psikozlardan, rahat­sızlıklar her ne kadar bireyin gündelik faali­yetlerini etkileseler de, onun gerçeği değer­lendirme yetisinin bozulmaması ile ayrılıyor. Nevrozlarda kişiliğin önemli bir kısmı koruyor. Dil ve konuşma hiç bozulmadan kalıyor.

Nevrotik Özellikler: kaygı, saplantı, acı, güvensizlik sevgi eksikliği…

Psikanalizciler nevrozun kişilerde şu özelliklerin olduğunu belirtiyor; kişide aşırı derecede şefkat gereksinimi olduğundan dolayı diğer kişilere bağımlılık gelişiyor, Nevrotik kişi güven ve dikkat ihtiyacı duyuyor ancak kendisi başkalarına bunu gösterirken zorlanıyor. Kişi aşağılık duygusu altında olduğundan huzursuz, güvensiz yapılar sergiliyor. Sosyal ilişkilerde ve sosyal faaliyetlerden rahatsızlık duyuyor ve çekingen davranışlar sergileyebiliyor, nevrotik kişi başkaları tarafından yargılanmaktan çekiniyor, ileriye dönük plan yapamıyor yapsa bile genellikle bu planları uygulayamıyor…

Nevroz kişinin günlük yaşamını etkiliyor kişi düşmanca ve saldırgan tutumlara gösteriyor. Kişi başkalarına karşı kin, nefret besliyor. Kişi kendini önemli ve güçlü hissetmek istiyor kolayca aldandıklarını ve kırıldıklarını düşünüyor. Kişilerde doyumsuzca yaşanan seksüel davranışlar görülüyor ya da bilinçaltı korkuları bulunuyor bu korkular nevrotik kişilerin sağlıklı ilişkiler kurmasını engelliyor. En belirgin ve yaygın nevrozlar, kişilik bozukluğuna bağlı öfke, saldırganlık, olgun olamama yaşça küçük hissetme hali, abartılı suçluluk ya da sorumluluk duygusu, cesaretsizlik ya da aşırı cesaret olarak görülüyor. Bunlardan hariç olarak hastanın kendini hasta hissetmesine bağlı olarak uykusuzluk ile birlikte gelen güçten düşme, bedenle ilgili işlevsel bozukluklar, cinsel bozukluklar, ve insan ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar olduğu belirtiliyor. Nevrozlu bir kişi, psikoza yakalanan, yani düşünce ve duyguları çok ağır bir şekilde bozulan, deforme olan bir hastaya göre, zaman zaman yaşadığı bunalım nöbetleri dışında günlük yaşamını sürdürebilir diyor.

Nevrozun Fiziksel ve Psikolojik Belirtileri

Nevroz fiziksel ve psikolojik olarak bazı belirtiler gösteriyor bunlar;

Fiziksel olarak; kasların gerginliğinden kişide titremeler oluşuyor, bir diğer fiziksel belirtisi otonom sinir sisteminin faal olmasından dolayı terleme, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, nefes almada zorlanma ve bazen ishal görülüyor.

Psikolojik olarak; nevroz kişiyi normal davranışlarında bozumalar görülüyor, yaşadığı kaygıyı gizleme isteğinden dolayı kişinin günlük yaşamını etkilemeye başlıyor ve kişi normal bir yaşam sürememeye başlıyor. Kişi kaygılarından bunalsa bile gerçek yaşamdan kopamıyor, hayallerle yaşayamıyor ancak bu belirsizliklerden dolayı üzüntü duyuyor. Kişiler; bozukluğun farkında olup anacak bunu değiştiremiyor. Sürekli bir kaygı, endişe, aşırı şekilde yaşanan duygu durumlarının değişmesiyle kişide stres ve aşırı kaygı oluşuyor bu da psikolojik olarak kişiyi olumsuz etkiliyor.

Nevroz’un Çeşitleri

Kişide yaşanan nevrozlar kişiden kişiye değişiklik gösteriyor uzmanlar nevrozun 4 çeşit olduğunu bunların ;Kaygı bozuklukları Somatoform Bozukluklar Dissosiatif Bozukluklar ,Duygusal Bozukluklar olarak ayırıyor.

Kişi kaygı ve gerginlik içinde yaşıyor, kişinin iç karmaşası kaygı patlamasına sebep oluyor, patlama gerçekleşmese bile kişinin bunalması yeterli oluyor. Bunlar arasında fobiler, obesif kompusif bozukluklar sayılıyor. Kaygı genelde nedensiz bir şekilde ortaya çıkıyor. Duygu boşalmasını sağlayan yollar kapalı olduğundan iç organlarda gerilim oluşuyor, bunlar bilinç dışı olarak yaşanıyor. Belirtiler duygulara eşlik eden bedensel tepkilerin abartılmış haliyle oluşuyor. Kişiler stres veya kaygıyı azaltarak kendi kişiliğinden kopmaya çalışıyor. Kişilerde birden fazla kişilik gösteren çoklu kişilik bozukluğu oluşabiliyor. Duygu, durum bozukluğuna bakıldığında ise görülen en fazla belirtisi depresyon olduğu belirtiliyor. Kişi kendisini sürekli bunalımda hissediyor ve bu duygulardan kurtulmaya çalışıyor. Bu duygulardan kurtulamama hali durumunda kişinin nevrotik olduğu düşünülüyor. Kişi kendini haraketli ya da durgun hissediyor, kendini eve kapatabiliyor, yemek yemede bozukluklar gözüküyor, uyku sorunları yaşıyor ve bu sorunlar rüyalarını etkiliyor. Nevroz kişiyi intihara teşebbüse bile sürükleyebiliyor.

Freud’un Nevrozu

S. Freud nevroz de­nilen ve sinir sisteminin hastalığı sanılan hastalıkların psikolojik kaynaklı olduğunu belirtmek amacıyla onlara “psiko-nevroz” adını veriyor. Bugün ise nevroz kavramı, Freud’un “psiko-nevroz” kavramının yerine kullanılıyor. S. Freud’un geliştirdiği psikanalitik teo­riye göre, insanın psişik aygıtı derinlikli bir yapıya sahip olduğunu belirtiliyor. En derinde bilinçli düşünce ve davranışlarımızın kaynağını oluşturan ve bilinçdışı bir nitelik gösteren id, en üstle toplumsal değerleri ve dış gerçeği temsil eden üst-benlik (superego) ve bunların ara­sında da benlik bulunuyor. Benlik, id’ten ge­len cinsel ve saldırgan içerikli dürtüleri, on­lara dış gerçeklikle uzlaşabilecekleri bir bi­çim vererek süzgecinden geçiriyor. Bunu sa­vunma mekanizmaları aracılığıyla yapıyor. Ancak benliğin savunma mekanizmaları id ve üst-benlik arasındaki aracı görevini yeri­ne getiremezse, benlik dürtülerin enerjile­rinden daha fazla bir enerji uygulamalıdır ki, onları içeride tutabilsin. Ama bu kez de savunma barikatını aşabilmek için dürtüler orijinal biçimlerinden farklılaşıyor. İşte nevrozlar id ve benlik arasında sürüp giden bu çatışmadan doğuyor. Yani kökenlerinde orijinal biçiminden farklılaşmış dürtüler, ya da benliğin yoğunlaşmış savunmaları bulu­nuyor.

Freud’un Oidipus karmaşası ve çocuk cinselliği görüşlerinin nevrozu açıklamakta önemli olduğu biliniyor. Gelişimsel görüş açısına göre nevroz psişik güçleri esas alıyor psişik güçlerin gelişimi bakımından temel gösterge libidonun geçtiği değişik evrelerdir. Söz konusu bu evreler de libidonun yaptırım tarzları ve nesnelerdeki farklılıklar bakımından ayrılıyor. Gelişimin nihai aşamasını libidonun sosyokültürel çevreye uydurulmasıyla oluyor. Freud çocuğun gelişim dönemi olarak belirlediği latans döneminde bastırma mekanizmasının tüm gücüyle çalıştığını söylüyor. Ergenlik dönemine gelince libido tekrar cinsel ilgilerini kazanıyor ancak artık tamamen toplumsallaşmış kültürün kurallarına uygun düşen nesnelere yöneldiğini söylüyor. Freud gelişimsel görüş çerçevesinde saplantı ve gerileme kavramlarını geliştiriyor. Psikoseksüel gelişim aşamasından birinde şiddetli, bir früstürasyonla karşılaşan birey libidinal tatmini daha doyumlu olarak yaşadığı döneme geriler ve saplantıların ortaya çıktığını söylüyor. Gelişimsel bakış açısına göre nevrozun kökeninde gerileme ve saplantıların rol aldığını söylüyor bir anlamda nevrotik duygusal gelişimin tamamlanmayan erişkin yaşamın toplumsal sorumluluklarını güçlüklerini üstenmek zorunda olan kişi olduğunu söylüyor.

Karen Horney’in Nevrozu

Horney nevrozu; kaygı çocukluk çağında ebeveyn-çocuk ilişkisinden kaynaklanıyor Horney’e göre bir çocuğun çevresindeki insanların, çocuğu sevemeyecek, onun da kendi başına bir birey olamayacağını kabul edemeyecek kadar kendi nevrozlarına kapıldıkları gerçeğiyle karşılaşırız diyor. Bu insanların çocuğa yönelik tutum ve davranışları kendi nevrotik ihtiyaçları ve tepkileri tarafından belirlendiğini söylüyor. Sonuç olarak çocuk ait olma duygusunu geliştiremiyor, bunun yerine Horney’in temel kaygı dediği derin bir güvensizlik duygusu ve belirsiz bir kaygı gelişir bu kaygı ve güvensizlikle başa çıkabilmek için çocuklar çeşitli davranış stratejileri geliştirirler ve bu stratejiler kişiliklerinin değişmez parçası olarak tanımlıyor.

Karen Horney kadın psikolojisi üzerine düşündüklerini Freud’ un kadın üzerine düşüncelerini eleştiriyor.. Freud’a göre kız çocuklarının gelişimindeki en önemli olay kızların penise sahip olmayışlarını keşfetmesi, buna kanıt olarak da kızların penise sahip olma dileklerini dile getirmeleri, ergenlikten önce erkeksi davranışlar sergilemeleri ve yetişkin kadınların rüyalarında penis ve onun sembollerini gördüklerini gösteriyor. Horney’ e göre bunlar yeterli kanıtlar değildir; kadınlarda penis sahibi olma arzusunun yerini göğüs sahibi olmak alabilir, erkeksi davranışlar sergilemek içinde bulunulan kültürde değer görülüyor olabilirdi ve rüyalardaki sembollerin nevrotik kadınlarda olmasının yanında nevrotik erkeklerin de özelliği olabilir diyor. Horney, Freud’ un kadınların penis kıskançlığına rahim kıskançlığı kavramı ile karşılık veriyor. Rahim kıskançlığı; kadınlardaki kutsal çocuk doğurma yeteneğinin erkeklerde olmayışının yarattığı kıskançlıktır. Horney’ e göre erkeklerin de kadınların da karşı taraf tarafından beğeni duyulan özellikleri var diyor. Fakat erkekler çocuk doğurma yeteneklerinin olmaması nedeniyle diğer alanlarda başarılı olarak bu durumu dengelemeye çalışıyor Karen Horney nevroz kavramına olağanın dışında bir bakış açısıyla yaklaşıyor.

Nevrozu sadece bireyin kendi biyolojik özellikleri ile değil kültürel ve çevresel faktörlerin de etkili olduğu bir bakış açısıyla tanımlıyor. Anne ve babasından yeterince sevgi almamış bir çocuğun nevrotik kişilik geliştireceğine inanıyor. Yeterince sevgi almayan çocuk bu eksiklik ve doyumu hayatta aramaya başlıyor, aramakta olduğu bu sevgisi duygusunun yerine başka duygular yerleştiriyor, saldırganlık ve cinsellik gibi. Horney’e göre bazı kültürlerin etkisiyle kişi bu duyguları baskılamak zorunda kalıyor, yoksa ayıplanır, aşağılanır, kişi kendini suçlu hisseder ve bu nedenlerden dolayı kendini baskılayan bireyde kaygı oluşmaya başlıyor. Temel kaygı duygusu kişinin kendisinin yetersiz olduğu ve bu eksikliğini farkında olmasından kaynaklanıyor. Kişi kendisine karşı hissettiği bu güvensizliği başkalarında aramaya başlıyor ve diğerleriyle güven ilişkisi kuramadığında kendisiyle çatışmaya giriyor. Çatışmalar ise tekrar kaygı oluşturuyor. Bu kaygı ne kadar güçlü olursa kişinin geliştireceği savunma mekanizması da o kadar güçlü oluyor. Bu savunma mekanizmaları her kültürde farklı yapılanma gösteriyor.

Horney : “öyle görülüyor ki, kültürel olarak belirlenmiş güçlükleri şiddetli bir şekilde hisseden kimseler, bunun sonucu olarak da güçlüklerin içinden çıkamayanlar ya da kişiliklerinden çok şey yitirerek çıkabilenler, büyük olasılıkla nevrotiklerdir” diyor.