Bir Solution Consultant’ın Seyir Defteri

Yakin Kampus
8 min readOct 27, 2019

Malumunuz uzunca bir süredir (her ne kadar genelde büyük aralarla da olsa) aile ve arkadaş iştirakimiz olan Yakin Kampüs girişimi bünyesinde, 8 seneyi deviren sektör geçmişimin elverdiği ölçülerde paylaşımlar yapıyorum. Gündelik iş kapsamında geliştirdiğim(iz) ve öğrenme şansı elde ettigim(iz) uygulamaları, takipçi kitlelerimizle buluşturup bilginin yayılmasına öncülük etmek, öncelikli hedefimi(zi) oluşturuyor.

Bu sohbet yazısında sizlere, beni “Solution Consultant” pozisyonuna getiren süreçten bahsetmeyi ve benzer hedefleri olan kişilere sesimi duyurabilmeyi amaçlıyorum. Bu makalenin kaleme alınmasında, belki de niyeti bu olmasa da, Linkedin üzerinden benimle irtibata geçen ve bu yazıya sorularıyla kabaca şeklini veren Ege Oğuzman arkadaşımıza da teşekkürü bir borç bilirim.

Solution Consultancy nedir?

Öncelikle, söylemezsem olmaz, “solution consultant ya da solution consultancy’nin Türkçe bir karşılığı var mı” diye kısa bir arama yaptıktan sonra, emin olamadığım için ve çeviri yüzünden anlam kaybına mahal vermemek için, terimlerin küresel karşılıklarını kullanma prensibine sağdık kalarak makaleyi tamamlayacağım, bu konuda hassasiyetleri olan kişilerden şimdiden özür dilerim.

Sorumuza dönecek olursak, solution consultancy kavramını kısaca şu şekilde özetleyebilirim; müşteriniz olan firmaların, business requirement’larını (örneğin çalışanlarına verdiği maaş miktarından tutun, firmanın karlılık pozisyonuna, ürününü pazarda en uygun biçimde konumlandırmasından tutun, aylık marketing harcamalarına kadar) yanıtlayabilecek veri yapılarını inşaa etmek ve bu inşaa sürecinin hemen her safhasında müşterinin elinden tutarak (yeri geliyor, bunu kelimenin gercek manasıyla yerine getirdiğiniz de oluyor) yeni sisteme adapte etmek. Tanımın oldukça muğlak olduğunu biliyorum, fakat gerçekliğin de tanım kadar muğlak olduğu birçok ana şahitlik ettiğimi söylemem lazım. Belki sürecin kendisini detaylandırmak, bu soyut kavramın somutlaştırılmasında bize yardımcı olabilir.

Solution Consultancy Kapsamındaki Süreçler

Her şey puslu bir sabahta, Slack ekranınıza düşen bir mesajla başlıyor.

Satis Ekibinden X kişisi: Günaydın! <ıvır zıvır>

Solution Consultant Y kişisi: <karşılık ıvır zıvır>

X: Sana bir haberim var, <yeni müşteri ismi> ile satış işlemini sonlandırdık. Senin capacity planning’ine göre, <başka bir müşteri ismi> ile projen <herhangi bir tarih> tarihinde bitiyor, yeni projenin de öngörülen kick-off tarihi, 2 gün sonra. Scope’a göre, yeni proje 10 haftalık planlanıyor. Seni ve <bir sürü calışma arkadaşı ismi> bu projede kullanmayı düşünüyoruz, ne dersin?

Y: Tabi, neden olmasın! Bana proposal’i yollayabilir misin?

Yukarıdaki mesajlaşmanın da ortaya koyduğu gibi, bir solution consultant’ın büyük resme dahli, belirli irtibat ve satış aşamalarının akabinde ceryan ediyor. Müşteri ve satış ekibiniz, projeye dair, teknik bir şartname imzalamış (proposal), kick-off tarihi ve dolayısıyla teslim tarihi belirlenmiş ve kabaca bir proje kapsamı (scope) çıkarılmış durumda. Işin bu evresinden sonra, farklı görevleri yerine getirmesi beklenen çalışma arkadaşları (Project Manager gibi) ile bir araya gelen solution consultant, kendisine tanınan bu zaman zarfını en etkin biçimde kullanmak adına, Lego’nun parçalarını bir araya getirmeye başlar.

Birinci Aşama: Sorunu Anlama ve Çözümü Öngörme

Danışmanlık sektörüne girdiğim ilk günden beri kulağımda tınlayan ve her köşe başında duyduğum bir ifade var; “Managing the expectancies of the client”. Bir solution consultant’ın klavyeye elini sürmeden önce yerine getirmesi gereken tek ve nihai şey de bu. Müşterinin beklentisini anlamak ve nelerin, bu tanınan süre zarfında yerine getirilip getirilemeyeceğini müşteriye geri bildirimde bulunmak. Her scope dışı kalan requirement kesinkes bir yetersizliğe ya da başarısızlığa delalet etmez, hele ki danışmanlık iş modelinin upsell kavramına düşkünlüğü göz önünde bulundurulduğunda. Bir firmanın upsell (bir projenin ikincil, üçüncül fazlarını da müşteriye satabilme başarısı) gerçekleşmeleri, son ürünün müşterinin beklentilerini ve takdirini ne kadar karşıladığının göstergesi olarak okunabilir. Bu bakımdan, beklenti yönetimini ne gereğinden cömertçe ve lakaytça estimate edilen iş kırılımlarıyla yürütmeli ne de çalışanların özel zamanlarına dahi tecavüz edercesine sıkı tutulmalı. Bu ve benzeri konuları kararlaştırmak için , solution consultant’ın proje kapsamındaki ilk durağı müşterinin ofisi olur. Ilk is, projeden beklentileri azami olan stakeholder ile görüşmek ve bu beklentileri öğrenmektir. Bütün veriler toplandıktan sonra, yine ayni stakeholder’ların bu KPI’ları (ölçülebilir sayısal performans verileri; örnek: aylık ve departman kırılımlı muhasebe faturaları, Internet sitesi yüklenme hızı ve peak zamanları, aylık bazda çalışan memnuniyet skorları), projenin anlaşılan zaman kapsamında teslim edilebilmesi için, belirli bir limitte sınırlandırması istenir. Genelde, sektörde sıklıkla kullanılan bir grafikten bahsetmek istiyorum:

Effort-Impact Grafiği

Önceki safhada belirlenmiş olan bu KPI’ların, hem ticari/işletmesel zekası hem de teknik donanımı olan ve mevcut veri mimarisi ile aşina olan kişiler tarafından effort-impact yani çaba-etki grafiğine yerleştirilmesi istenir. Malumunuz, proje kapsamında ilk teslim edilmesi hedeflenen KPI’lar, low-hanging-fruit denen “[toplaması kolay olan] yere yakin meyveler” olacaktır. Bu bakımdan, grafik üzerinde IV. olarak gösterilen alandan başlamak üzere KPI’lar project scope’a dahil edilmeye başlanır. Eğer hala proje kapsamında kullanılabilecek zaman kaldıysa, tercihe göre II. ya da III. alandaki KPI’larla devam edilir. Bu bakımdan, proje kapsamına dahil edilmeyen KPI’lar scope dışı olarak kalır ve müşteriye bunun bilgisi geri bildirilir.

Bütün bu sürecin sonunda, SDD (System Design Document) adı verilen bir döküman ufukta netleşmeye baslar. SDD içeriğinde her bir KPI’in teslimi için gerekli olan eylemler, o eylemleri gerçekleştirmek icin erişilmesi gereken veri noktaları saptanır, ve gerekli olan raporlama detayları not edilir. Bunun yanında, şayet hali hazırda firmanın kullandığı mevcut sistemler varsa, bunların da bilgileri saptanır. Bu mevcut sistemler, firmanın kullandığı:

  • DWH yapısı (Cloud, On-premise, …)
  • Veri kanalları (Tracking, Online Marketing, Logistic, Ordering, CRM, …)
  • File storage (S3, SFTP, …)
  • PM tool’ları (JIRA, Asana, Trello, …)

çözümler olabileceği gibi, projenin sağlıklı bir sekilde islemesi icin gereksinim duyulan herhangi bir detayı da içerebilir (Project Management gibi). Bu mevcut sistemler, sadece iş yapışla kısıtlı olması gerekmez, aynı zamanda müşteri ile sağlıklı bir iletişimin ve bu iletişim sıklığının saptanmasında da rol oynar. Yukarıda bahsettiğim, müşteri beklentisinin align edilmesinin kilometre taşları bu toplantılar esnasında döşenir.

Iki tip müşteri vardır; size gelirken kafasında belirli çözümler olan müşteriler ya da size kendini teslim etmeye hazır müşteriler. Bu önceden şartlanmış olarak gelen müşterilerin tercihleri ya da müşterilerin icinde bulundukları belirli kaygılar, sistem mimarisindeki opsiyonların bolluğu sayesinde karşılanabiliyor. Müşterilerin sistem tercihlerini belirleyen kriterleri, genellikle şunlar oluşturuyor:

  • Maddi külfet
  • Firma içerisinde, proje ardından devamlılığı saglayabilecek kadroların mevcudiyeti (know-how)
  • Inşaa edilecek sistemin, genel mimari ekosistemi içerisindeki uyumu
  • Verinin boyutu, çeşitliliği, güncelliği ve aciliyeti (3V of Data)

Kriterler ışığında, tool stack kararlaştırıldıktan sonra solution consultant’ın kafasında bir yol haritası belirmeye başlar:

Ref: https://medium.com/the-data-experience/building-a-data-pipeline-from-scratch-32b712cfb1db

Ikinci Aşama: Implementation (Inşaa Süreci)

Kişisel olarak solution consultancy işinden bu kadar keyif alıyor olmamın nedenlerinden birisi, “herseyden biraz” zihniyetinin çok iş yapıyor olması 😅Birçok bileşen alan hakkında bilgi sahibi olmayı gerektiren bir yapı hakim. Biraz business kafası (stakeholder requirement’larını anlamlandırabilmek için), biraz engineering kafası (özellikle provisoning, infrastructure setup vs gibi), epeyce bir SQL (burda da hem visionary mimari, hem optimization, hem de ninja kullanım gerekiyor), API mimarisiyle haberleşebilecek kadar Python (esneklik), ve az biraz da estetik (visualization) aranan özellikler. Bu özellikleri barındıran bir birey, aslında deneyimine göre; data engineer, data analyst, data scientist ya da business analyst rollerinden herhangi bir tanesini üstlenebilir. Solution consultancy’nin solution kısmı, bu çoklu birikimi tek potada buluşturabiliyor olmasından geliyor kısacası.

Yukarıdaki data pipeline mimarisi gösterimi, kaba hatlarıyla bir süreci özetliyor:

  1. Verinin saklanacağı sistemleri ayağa kaldırmak ve veri kanallarından verinin bu havuzlara akmasını saglamak: Infrastructure, Python bilgisi -> Data Engineer pozisyonu
  2. Verilerin standardizasyonu, verinin raporlama icin hazırlanması ve business requirement’larını karşılayan metrik hale (KPI) çevirilmesi için gerekli query’ler: SQL, Python, Business bilgisi -> Data Scientist, Data Analyst, Business Analyst pozisyonları
  3. Analizler, raporlamalar ve veri görselleştirmesi: Python, Tool Know-How (örnegin Looker ML) bilgisi -> Data Analyst, Business Analyst pozisyonları

Genelde sektörde %80'i aşan boyutlarda kullanım Cloud mimarisine kaymış durumda. Bundan ötürü yukarıda bahsi gecen her üç adımı da sağlayan çözümleri bir tıkla virtual handshake’ler yaparak kurmak mümkün. Güncel kullanım verilerine baktığımız zaman:

  • Infrastructure çözümleri için; Amazon ve Google,
  • DWH çözümleri için; Snowflake, Redshift, BigQuery ve Postgres
  • Data Integrator çözümleri için; Fivetran, Matillion, Data Virtuality ve Stitch
  • Görselleştirme çözümleri için; Tableau, Looker, DataStudio, PowerBI ve QuickSight

başı çeken ve gelişmekte olan tool’lar arasında yer alıyor.

Uzun zamandır ilk defa yaş ortalamasının bu kadar yüksek olduğu bir ofiste çalışıyorum (ortalama 32). Bu hakikat, çalışma arkadaşlarımın yukarıda saydığım 3 konudan en az birisinde uzman olduklarını gözlemlememe fırsat veriyor. Ama malum, IT sektörü acımasız, koşmayı bıraktığınız anda sizi iki misliyle geriye fırlatıyor. Bu bakımdan işin güzel yanlarından birisi de sürekli yeni şeyler öğrenebilme fırsatı tanıyor olması, aynı zamanda daha önce öğrendiğiniz bir şeyin yeni sürümü ve feature’ları çıktıkça bunları da zamanın ruhuyla öğrenebilme fırsatı sağlaması da cabası. Tecrübe ile birlikte kıyaslamalı değerlendirmelerde bulunup, hangi çözümün hangi durumlarda daha etkin performans göstereceğini öngörebilir hale geliyorsunuz.

Aslına bakarsanız her bir müşteri ve her bir proje, yeni bir puzzle. Bulmaca çözmekten keyif alıyorsanız doğru yerde olabilirsiniz. Bu bulmacada bir tünelin içine girdiğinizi düşünün, bir gözünüzü nihai modele yani çıkış kapısına dikerken, diğer gözünüzle atacağınız adımın anlık fayda-zararını düşünmeniz gerekiyor. Modelleme eklemeli bir sistemdir, öncül gereksinimler ne kadar iyi ve sağlıklı inşaa edildiyse, katları yukarı doğru çıktıkça binanın formu da ona göre şekillenecektir, tıpkı Pisa kulesi gibi. Bu bakımdan, işinde başarılı olmak risk assessment kafasını gerekli kılıyor, “neyin nereden patlayabileceği” ya da “sonuçlarının ne olabileceği” gibi öngörüleriniz güçleniyor, dolayısıyla mantıklı düşünme ve stratejik planlama kabiliyetinizi geliştiriyor.

Yok mu bu meretin kötü yanları?

Olmaz olur mu!? Kişisel gözlemim neticesinde söylüyorum; işlerinden ayrılanların çoğu bir daha aynı pozisyonda çalışmıyorlar ve solution consultant’ların istifa nedenlerinde “stres” başı çekiyor. Öncelikle kendinize sormanız ve yanıt aramanız gereken soru şu olmalı:

Ben, insanla teması bu kadar yoğun olan bir iste gerçekten çalışmak istiyor muyum?

Client handling kısmı sıkıntılı, ahlaki değerleri ön plana koyan bir hayat tutumunuz varsa, çok zorlanacağınızı söylemek zorundayım. Ne yazık ki herkesin karşı tarafın eksikliği üzerinden alpha’lığını hissettirmeye ve kullanmaya çalıştığı bir kurtlar sofrası burası. Sürekli güç çatışmaları arasında kalmak, naif kalplere ağır gelebiliyor bazen.

Dahası, otonom çalışmaya yatkın bir yapınız varsa size kötü bir haberim var; tıpkı zincirin halkaları örneğinde olduğu gibi, toplam başarınız kollektif değerlendiriliyor, bundan dolayı oluşabilecek riskleri öngörüp yetki ve istek alanınızı aşarak müdahalelerde bulunmanız gerekebiliyor.

Multi-tasking gereksinimi, odaklanma konusunda problem yaşayanlar için de sorunlar yaratabilir. Yeri geliyor aynı zamanda 3–4 farklı projede istihdam edilebiliyorsunuz, dolayısıyla iyi bir takip yeteneği ve bu ortam değişimlerinde minimum yalpalama ve maksimum hafıza istenci bazen yıpratıcı olabiliyor. Malum her müşteri sizi “piyasada bunu yapabilecek binlerce firmadan birisi”, kendisini ise “bu pazarda hizmet verilecek tek ve en ulu firma” görme saplantısında olabiliyor.

Bir Solution Consultant’ın Ileriye Dönük Kazanımları

Bu kısım biraz must have’ler ve kazanımlar olarak okunabilir. Zaten kalifiye bir solution consultant’ı, yeni yetme bir solution consultant’dan farklı kılan da bu kazanımların çeşitliliği ve yoğunluğu oluyor. Aslında yukarıda uzun uzadıya anlattığım her bir yetenek gereksinimi, işini iyi yapan bir solution consultant’ın kazanımları olarak görülebilir, ama iki önemli noktaya daha değinmeden geçemeyeceğim.

Insan iş arkadaşlarını seçemiyor, dahası insan müşteri tarafındaki proje arkadaşlarını hiç seçemiyor! 🙄 Her ne kadar size en sempatik gelen kişiyle iletişmeyi tercih etseniz de, kazın ayağı öyle degil. İletişimde ilişki— kabiliyet— güç eksenli ve çok boyutlu bir matriksi göz önünde bulundurmanız lazım. Kimle neyi, ne şekilde konuşabileceğiniz, kimin fikirlerinizi işleme koyabileceğini ve kimin bilgisinin ve deneyiminin hakikat olarak kabul edilmesi gerektiğini çözümlemeniz gerekiyor. Özelikle birbirleri ile çelişen ifadelerde, tek ve geçerli bir “source of truth” saptamalısınız. Bu sizin seve seve* insan sarraflığını öğrenmenizi zorunlu kılıyor. Mesleki deformasyonla güncel hayatta da insan ayrımcılığına evrilmezse iyidir!

Son olarak, bunu GDPR’a takılmadan söylemeye çalışıyorum, girişimci bir kafaya sahip olan bir solution consultant’ın, rüyasında bile tahayyül etmeye cüret dahi edemeyeceği kadar bilgi elinin altından geçiyor. Diyelim ki, ileride işinizi kurmak istiyorsunuz ve bir maliyet hesabı çıkarmanız gerekiyor, aslında benchmark olarak alabileceğiniz sayısız veri her gün elinizin altında ve basit bir query yazmakla, müşteriniz olan firmanın büyüklüğü, sektörü, bilimum maliyet raporları, hangi pozisyonda kaç çalışan istihdam ettiği, hangi marketing harcamalarını yaptığı ve firmanın KPI olarak hangi hedefleri belirlediğini kolayca gözlemleyebilmek bir tık ötenizde. Gerisi tamamen size kalıyor.

Giorgio Vasari’nin tablosunda da not düştüğü gibi: “Cerca Trova” yani “ara ve bul”.

Ref: http://www.carnesecchi.eu/cerca_trova.htm

Keyifli günler dilerim 👋

--

--