Atina Akropolis’i ve Panathinaikos Şampiyonluğu

Emre Akdağ
8 min readMay 27, 2024

--

Roma bir günde inşa edilmedi. Hemen hemen herkes bu cümleyi hayatında en az bir kez işitmiştir. Modern dünyada sporun endüstriyelleşmesi ile birlikte hiçbir yapı yalnızca bir sezonda dipten zirveyi hedeflemiyor ve sürece odaklanıyor. Yani Roma’yı bir günde inşa etmeye çalışmayıp sürece yayıyor. İki kişi hariç: Ergin Ataman ve Dimitrios Giannakopoulos. Bu iki adam, metaforik olarak Roma’nın bir günde inşa edilmediğini bilen ancak hızlı sonuçlar almak için Akropolis’i bir sezonda inşa etmeye çalışan ender kişiler. Roma yerine Akropolis’i bir sezonda inşa etmeye çalıştılar ve bunu başardılar.

Atina ekibi yeni sezon formalarında şehrin en büyük kültürel değeri olan Atina Akropolis’ine yer vermişti.

Uzun yıllar boyunca Avrupa’da basketbol kültürü dendiğinde akla ilk gelen takım belki de Panathinaikos’tu. Zeljko Obradovic’in PAO döneminde kıtanın en büyük takımı haline gelen takım, Zoc ayrıldıktan sonra deyim yerinde ise bir fetret dönemine girdi ve onların bu dönemden çıkması tam 12 yıl sürdü. Geçen sezonun sonlarına doğru çeşitli İspanyol kuruluşları Ataman’ın PAO ile anlaştığını açıkladı ancak profesyonellik adına iki taraf da bu iddiaları yalanladı. Sezonlar bittikten sonra Ataman’ın yeni takımı ile anlaştığı resmi şekilde duyuruldu ve deneyimli koç “Panathinaikos’un yeni Obradovic‘i olmak istiyorum” dedi. Başkan Dimitrios Giannakopoulos ise “Avrupa basketbolunun son yıllardaki en başarılı koçu Ergin Ataman’la birlikte özlediğimiz başarıları yeniden yakalayacağız” cümlelerini kurdu.

Ergin Ataman, göreve geldiğinde PAO’nun yeni Zoc’u olmak istediğini çok kez belirtmişti.

Yaz transfer dönemine hızlı giriş yapan yeşil-beyazlı ekip; Kostas Antetokounmpo, Dimitris Moraitis, Luca Vildoza, Ioannis Papapetrou, Jerian Grant, Kostas Sloukas, Dinos Mitoglou, Kyle Guy, Mathias Lessort ve Juancho Hernangomez’i bu dönemde kadrosuna kattı. Bu oyuncuları sırayla değerlendirecek olursak;

Kostas Antetokounmpo, 22–23 sezonunun ortasında Fenerbahçe’ye katılmıştı ve performans düşüklüğü başta olmak üzere çeşitli sebeplerden ötürü rotasyon dışında kalmıştı, Pao için deyim yerindeyse bu transfer zar atmak oldu. Dimitris Moraitis transferi hakkında çok fazla açıklama yapmanın gerek olmadığı bence son derece aşikar. Geçtiğimiz sezonun önemli oyuncularından olarak gösterilen Luca Vildoza ise büyük umutlarla transfer edildi. Ioannis Papapetrou ve Dinos Mitoglou tekradan yuvalarına döndü. Eurocup’ta yılın savunmacısı ödülünü kazanan Jerian Grant transfer edildiği zaman hiç hype yaratamamakla kalmadı, burası için yetersiz olduğu birçok otorite tarafından defalarca dile getirildi.

Yazın bomba transferine gelecek olursak… tabii ki de Kostas Sloukas. Olympiakos ile olan anlaşmasının sonuna gelen yıldız oyuncunun büyük bir olaslıkla eski takımı Fenerbahçe’ye döneceği konuşuluyordu ancak herkesi şaşırtan bir hamle yaparak PAO ile 3 yıl için 10 milyon Euroluk bir anlaşma yaptı, bu anlaşma aynı zamanda Kostas’ın kariyerindeki en büyük kontrat. Otoriteler bu anlaşmanın PAO’yu güçlendirmeyeceğini, Kostas’ın yaşlandığını çok kez dile getirmekle birlikte uzun süredir psikolojik üstünlüğe sahip Pireus’nin bu üstünlüğü Atina’ya kaptıracağını söylediler. Bu iki tahminden yalnızca birisi tuttu. Yazın bir diğer bombası ise Partizan’da sezona damga vuran ve bazı kesimler tarafından ligin en iyi pivotu olduğu iddia edilen Lessort oldu. Juanhco’yu da Amerika’dan getiren Yunan ekibi yaza resmen damga vurdu diyebiliriz.

Tüm bu transferlere rağmen sezona tam bir Ataman takımı gibi başlayan PAO tek galibiyetler ve tek mağlubiyetlerle bir süre devam etti, sezon başında Olympiakos ile oynanan 2 derbiyi kaybettiğini söylemekte fayda var. Bu süreçte takımın son derece uyumsuz ve düzen dışı olduğunu söylemekte bir beis görmüyorum.

9.haftaya gelindiğinde 4–4 galibiyet mağlubiyet derecesine sahip olan takıma, belki de sezonun kaderini değiştirecek bir ekleme yapıldı: Kendrick Nunn. NBA’de özellikle bubble sezonunda iyi işler çıkartan oyuncu 23–24 sezonuna gelindiğinde rağbet görmedi ve takım bulamadı, deyim yerindeyse ıskartaya çıkartılmıştı ve o da Atina ekibi ile 1 sezonluk kontrat imzaladı.

Nunn, yeşil-beyazlı ekibe can suyu oldu.

Nunn transferinden sonra takım ligin başındaki gibi oynamaya devam ediyordu ve bu da insanların Ataman’ın geçtiğimiz sezonda Anadolu Efes ile yaşadığı krizin bir benzerini yaşayacağını düşünmesini sağlıyordu. Yeşil beyazlı takımın sezon başından beri sakatlıklar ile boğuştuğunu ve tam kadro olmayı başaramadığını mutlaka söylemek gerekiyor.

15.hafta ile birlikte PAO, oyundaki akışkanlığını sağladı ve bununla birlikte seri galibiyetler gelmeye başladı. Sezon tatili olan 26.haftaya gelindiğine takım 9–3 seri yapmayı bildi. Sezonun bu dönemine kadar olan süreç için bahsedecek olursak Lessort ve yaşadığı sakatlıklara rağmen Kostas Sloukas takım için çok önemli katkılar verdi. Nunn’ın sürükleyici performansını da es geçmemek lazım. Hayal kırıklıklarına gelecek olursak büyük ümitlerle transfer edilen Juancho Hernangomez ve Luca Vildozo’yu listenin başına yazabiliriz. Juancho sakatlıklardan kurtulamazken Luca ise bir türlü guard rotasyonunda aldığı fırsatları değerlendiremiyordu. Kyle Guy ise beklenin çok çok altında kalıp takımdan ayrıldı. X faktörler hakkında konuşmak gerekirse Jerian Grant ve Dinos Mitoglou’dan mutlaka bahsetmemiz gerekir. Her iki oyuncu da oyunun iki tarafında da takıma ellerinden gelen performansı sonuna kadar veriyordu.

Sezona verilen aranın ardından oynanan 8 maçta 7 galibiyet alan PAO Euroleague’i 2.sırada bitirdi. Geçtiğimiz sezonu 17.bitiren takım, bu sezonu 2.sırada bitirmeyi başardı.

Normal sezon boyunca Nunn, Sloukas ve Lessort üçgeninden son derece verim alan koç, lokal oyuncularla takımı başka bir seviyeye çıkarmayı başardı. Bu senaryoda işin ilginç tarafı Ataman bu normal sezon başarısının neredeyse yarısını takımın underdog oyuncularına borçluydu. Ligde ilk 8 maçı kaçıran Nunn ve zaman zaman sakatlıklarla uğraşan Kostas çokça maç kaçırdı diyebiliriz.

PAO’nun playofflarda rakibi Play-In turnuvası sonucunda 7.sıraya yerleşen Maccabi Tel-Aviv oldu. Normal sezonda oynanan 2 maçın da galibi Maccabi olmuştu ve tıpkı normal sezonda olduğu gibi İsrail ekibi playoff serisi boyunca yeşil-beyazlı ekibe son derece problem çıkardı. Maccabi’nin fizikli yapısı ve en iyi hücum oyuncusu konusunda Nunn-Baldwin arasında gerçekleşen trash-talk seriyi başlamadan heyecanlı kıldı diyebiliriz.

OAKA’da oynanan serinin ilk maçında Nunn oldukça sönük kaldı, Sloukas ve Lessort’un başrolde oynadığı maçta Grant ve Mitoglu da X faktör olmaya çabaladı ancak suyun karşı tarafındaki Koç Oded Kattash; Bonzi Colsson ve guard ikilisi Brown-Baldwin ile maçı koparttı ancak maç içinde Baldwin bir sakatlık yaşayarak oyundan çıkmak zorunda kaldı. Maçtaki gerçek X faktör ise Josh Nebo oldu. Maçın tartışmasız kırılma anıysa Kostas Sloukas’ın son topta yaptığı top kaybı oldu. Maç boyunca top kaybetmeden 13 asist yapan Kostas topu rakibinin kucağına attı ve maçı rakibine ikram etti. Maç sonunda Ergin Ataman’ın yaptığı ‘’Seriyi kazanıp Final-Four’a gidemezsek seneye burada olmayacağım’’ açıklaması ise çok ses getirdi.

Panathinaikos, İsrail ekibine karşı çok zor bir seri geçirdi.

Serinin ikinci maçında Kostas Sloukas, Euroleague’deki sayı rekorunu 29 sayı ile kırarak kaldığı yerden devam etti. Bu sefer ona Dinos Mitoglu ve İoannis Papapetru eşlik etti. Koç Ataman yerel ve underdog oyunculardan bu maçta büyük katkı aldı desek yalan olmaz. Maccabi ise Baldwin’in sakatlığı nedeniyle bu maçta hücumda istediğini elde edemedi ve PAO seriyi 1–1'e eşitledi.

Belgrad’da oynanacak olan 3.maç öncesi bir skandal gerçekleşti. Sezon başında İsrail-Filistin arasında yaşanan gerilim sonucunda Tel-Aviv temsilcisi sezonun geri kalanını Belgrad’daki Aleksandar Nikolic Hall’da seyircisiz şekilde oynayacağını taahhüt etti ve normal sezondaki maçlarını seyircisiz şekilde oynadı. Serinin 3. maçı öncesinde yapılan açıklama ile birlikte salona neredeyse 2000 Maccabi taraftarı alındı. Bu sayının salonun çeyreği anlamına geldiğini söylemekte fayda var. Josh Nebo 22 sayıyla maçı kelimenin tam anlamıyla domine etti. Bonzie Calson ve Lorenzo Brown da ona yardımcı oldu. PAO tarafında ise Kendrick Nunn lokomotif oldu takımını taşıdı, bunun yanında önceki maçın yıldızı Sloukas karşılaşmayı 0 sayı ile bitirdi. Lessort ise tıpkı serinin ilk 2 maçındaki gibi serbest atış çizgisinden çok zorlanmasına rağmen boyalı alanda çok katkı verdi. Maçın heyecan dolu son anları ile birlikte avantajı alan Maccabi, seride durumu 2–1 yaptı.

Serinin 4. maçında 47, 5.maçında 41 sayı atan Nunn-Sloukas ikilisi iki maçı da almayı bildi ve PAO’yu tam 12 yıl sonra Final-Four sahnesine taşıdı. Seri boyunca Mathias Lessort’un serbest atış çizgisinden korkunç bir performans verdiğinden mutlaka bahsetmek gerekiyor ayrıca Ataman’ı çok fazla zorlayan Kattash’a kredisini vermek lazım. Bunun yanında Ergin Ataman özellikle serinin son 2 maçında kartvizitini koyarak maçı almayı bildi. Özellikle DNP’nin 4.maç sonundaki sevinci uzun yıllar akıllardan çıkmayacak gibi gözüküyor.

Final-Four’un ilk karşılasmasında Fenerbahçe ile oynayan Yunan temsilcisi maça 12–0 seri ile başlayarak mücadelenin başından itibaren psikolojik üstünlüğü ele aldı. İlk çeyrek boyunca tam 6 top kaybı yapan temsilcimiz Fener, periyot boyunca düzen dışı oynadı ve ilk çeyrek 22–13'lük skorla sona erdi. İkinci çeyrekte toparlanmayı başaran sarı-lacivertli ekip devreye girerken farkı 2 sayıya kadar indirmeyi başardı.

3.çeyrek sonlarına doğru taktiğini tamamen değiştiren Ataman, savunma beşine döndü. Tam bu sırada takımın boyunu kısaltan Saras’a karşı olağanüstü bir üstünlük kurdu. Saras’ın takımın boyunu uzatmak yerine kısa beşte ısrarcı olmakla kalmadı, F4 tarihinin en korkunç performansını gösteren Scottie Wilbekin’i oynatmaya devam etti, maçın yıldızlarından Nigel Hayes’i ise benche aldı. Bu üç faktörle birlikte Fenerbahçe’nin felaketi başladı. Maçın son 13 dakikasında sadece 9 sayı atabilen Fener, 16 sayılık fark ile sahadan ayrıldı. Bu maçta taktik dehasının konuşturan Ergin Ataman, kadrosundaki underdog ve lokal oyunculara güvenerek ne kadar mahir bir koç olduğunu tekrar kanıtladı.

Sezonun final maçında bölüm sonu canavarı Real Madrid sahaya Eli Ndiaye’yi atarak başladı ve o da takımının ilk 8 sayısını atarak koçun ona olan güveni boşa çıkarmadı. İlk 2.5 dakikada Real’in hızlı oyununa cevap veremeyen PAO daha sonra rakibine ayak uydurdu ve iki takım da özellikle mor-beyazlı ekip olağanüstü şut yüzdesi ile 36 sayı atarak ilk çeyreği 11 sayı fark ile bitirdi. İkinci çeyrekte bir ara fark 13'e kadar çıktı ancak PAO Lessort ve Sloukas’ın yanında Grant’ın da oyuna adapte olması ile birlikte bu çeyrekte rakibine ilk çeyreğin yarısı kadar attırarak 18 sayıda tutabildi. 2.çeyrek sonunda Sloukas’ın attığı orta mesafe şutu ile birlikte tribünlere işaret yapması ile birlikte Uber Arena’da uyuyan devi uyandırdı ve taraftar Berlin’i OAKA’ya çevirdi. 3.çeyrekle birlikte PAO momentumu ele geçirerek rakibinin çeyrek boyunca yalnızca 7 sayı atmasına müsade etti. Bu aynı zamanda Real’in bu sezon bir çeyrekte attığı en az sayı olarak kayıtlara geçti. Son çeyrekle birlikte iyice düzen dışına çıkan Real, Facu Campozzo’nun da 5 faul alarak oyundan atılması ile birlikte psikolojik olarak çöktü. PAO tarafında da Nunn ve Lessort’ün faul problemine girse bile iki oyuncunun da özgüvenle oynamaya devam ettiğini söylemek lazım. Maç boyunca Kostas Sloukas, Kendrick Nunn ve Mathias Lessort’dan olağanüstü katkı alan PAO Dinos Mitoglu, Jerian Grant’dan da her zamanki gibi katkı aldı. Sloukas maçta yalnızca 1 serbest atış kaçırdı, diğer tüm şutlarını soktu ve 24 sayı ile F4'ün en değerli oyuncusu seçildi.

Yıllar önce söylense kimsenin inanamayacağı bir kare: PAO forması giyen Sloukas ve PAO koçu Ataman, EuroLeague şampiyonluğunu kutluyor.

Günün sonunda Panathinaikos’un peri masalı gerçek oldu. 17. olarak aldığı takımı şampiyon yapan Ataman ve başkan DNP sezon boyunca verdiği sözleri tutmuş oldu. Ne NBA’de ne EuroLeague’de ne de dünyanının başka bir yerinde böyle bir spor olayına uzun süre boyunca tanık olacağımızı düşünmüyorum. Ta ki Ergin Ataman başka bir takıma gidip o takımın kaderini değiştirene kadar.

--

--