Homeros hakkında pek fazla bir şey bilinmiyor maalesef. Elimizde sadece kendine ait olduğundan bile emin olmadığımız iki adet destan ve ondan yüzyıllar sonra yaşamış filozofların veya tarihçilerin sözleri var. Yaşadığı yılları tahmin etmemizde en güçlü bilgiyi bize Herodotos sunar. Şöyle diyor tarihçi Herodotos, Hesiodos ve Homeros için “ Onlar benden 450 yıl önce yaşadılar.”. Herodotos’un M.Ö 450 yıllarında yaşadığını ve Homeros ile Hesiodos arasında ise 100 yıl olduğunu bildiğimize göre Homeros’un M.Ö 850 yıllarında yaşadığını söyleyebiliyoruz.
Peki nereli Homeros? Bu konuda biraz daha rahat cevaplayabilirim sanırım soruyu. En azından başka insanların seneler önce yazdığı bilgilere göre değil de direkt Homeros’un konuştuğu dilden yola çıkarak, soruya yanıt bulabiliriz. Aiol ve İon lehçelerinin kaynaşmasından meydana gelmiştir Homeros’un destanları. Yani İonya ve Aiolya’nın Kavşağında bulunan İzmir’den daha uygun bir yer yoktur Homeros’un memleketi olabilecek. Homeros İzmirlidir.
Homeros’un eserleri Yunanistan’da alfabe kitabı olarak öğrencilere okutuluyordu. Ve ondan bahsetmeyen şair yoktur. Fakat tartışma Platon ile başlar. Platon öğrencilere öğretilen bu Homeros destanlarını beğenmez ve eğitim sisteminin kötü olmasının nedenini buna bağlar. Platon Homeros’u anlamamış onun zevkini alamamış diye kızıyoruz.(Platon- Devlet-Üçüncü kitap). Ancak unuttuğumuz bir şey var, Homeros’un destanları o zamanlar kutsal kitaplardı. Ve Platon’un bu baş kaldırışı bilimin doğmasına neden oldu. Şimdi Homeros’un tanrılarından bahsetmek istiyorum, yeri geldi çünkü bilimin doğmasıyla ne tür bir alakası var incelemek istiyorum.
Homeros’un tanrıları Hesiodos’un tanrılarının aksine bana daha sempatik ve günümüz tek tanrılı dinlerin aksine, her şeye gücü yeten tanrıları göstermiyor. Örnek vermem gerekirse, Aphrodite Troya savaşında, Troyalılara yardım etmek isterken Akhalı Diomedes tarafından yaralanır. Bir ölümlü tarafından yaralanır ve canının acıdığını söyler. Bu gerçekten bana inanılmaz garip geliyor. Sonuçta o zamanın insanları bu tanrılardan korkuyorlardı. Şimşek çaksa içmeyi bırakıyorlar, işleri ne olursa olsun hemen Yüce Zeus’a koyunlar ve sığırlar adıyorlardı. Fakat bir ölümlü, bir tanrıya zarar verebiliyor. Ayrıca yine günümüz tek tanrılı dinlerin aksine, Homeros’un tanrıları her şeyi bilmiyorlar. Zeus benimle ilgilenirken başka birisi Zeus’a küfrettiğinde Zeus bunu duymuyor. Bu da bana çok garip geliyor çünkü onlar en kusursuzu yaratmaya çalışırlarken neden bu tanrılar kusurlarla dolu? Bu tanrılar ayrıca insan gibi giyinen ve insanlar gibi uyuyan tanrılar. Tamamen insaniler fakat onları bizden ayıran birkaç özellik var. Öncelikle insanlar gibi şarap içip yemek yemiyorlar , kendilerinin uzman olduğu tanrısal güçleri bulunuyor ve gerçekten ideal boy, kalıplı vücutlara sahipler. Yine de bu tanrılar dedikodu yapıyor, birbirlerine kin besleyebiliyor, sinirlenebiliyor, ezebiliyor, kıskanabiliyor ve aşık olabiliyorlar. Hera, Zeus’un karısı gelip Zeus’u etkileyip gün boyunca aklını başından alabiliyor.
Hesiodos, sistematik bir şekilde bizlere bu tanrıların oluşumlarını , isimlerini ve güçlerini aktarıyordu. Bunu yaparken Homeros’tan daha ciddi bir şekilde yaptığını düşünüyorum. Tabii unutmamak gerek ki , Hesiodos köylü bir insan ve sadece öğrendiklerini aktardı ve çok adaletli olması gerektiği için bu ciddiyetle aktardı bu tanrıları bizlere. Tabii sonra bu tanrıları, tragedya yazarları olayların içine koydular, maceralara soktular, kahraman tanrılara çevirdiler ve efsaneleştirdiler.
Sanırım tüm bunlar Platon’a göre değildi. Bunlara olan inancını kaybetmeye başladı ve gençlerin bu bilgilerle eğitim görmemesini, geometri ve felsefeyle eğitim görmesini istedi. Bunu düşünebilmesi zamanına göre çok zor çünkü o zamanların Yunanistan’ında gerçekten herhangi bir tanrıya karşı laf söylemek cesaret isteyen bir şeydi. Günümüzde bile hala devam ediyor bu. Dönemi şöyle anlamak lazım; rüzgar sert esse bunun nedeni bir tanrı olmak zorunda. Denizde sert dalgalar mı var kesinlikle Poseidon kızmış ve hemen ona kurban adamalıyız. Hatta geminin kaptanı bu dalgalarda ölmemek için bakire kızını kurban etmeli. Bu derece sert bağlılıkları ve inançları. Hal böyleyken tanrılara karışmak istemeyiz.
Bana garip gelen başka bir olay daha vardı, İlyada’yı ilk okuduğum zaman. Bildiğimiz üzere bu destan Troya savaşının son 51 gününü anlatır bizlere. Bu savaş sırasında tanrılar taraf tutuyorlar. Mitoloji okumalarıma ilk bu destandan başladığım için ve Yunan mitolojisi hakkında bilgim Zeus’un şimşekle alakalı bir şey olduğundan buna çok şaşırmıştım. Nasıl tanrılar insanlarla alakalı bir savaşta taraf tutabilirler? Hera, Athena, Poseidon, Hephaistos ve hermes Yunanlıları tutarken, Artemis, Aphrodie, Leto, Ares ve Apollon Troyalıları tutuyor. Ve savaş sırasında sürekli, bir savaş meydanına iniyor oklara, kargılara ve kılıçların keskinliğine müdahale ediyorlar, bir Zeus’un yanına gidip yalvarıyorlar savaşın kaderini etkilemesi için. Zeus ise bu savaşın kısmen hakemliğini yaptığını söyleyebiliriz. Buna rağmen müdahale etmiyor değil. Mesela Akhilleus, Troya savaşı esnasında Agememnon ile tartışır ve Agememnon, Akhilleus’un onur hediyesi rahibe kızı Briseis’i elinden alır. Bunun üzerine Akhilleus sinirlenir ve savaşmama kararı alır, bu savaşın onun savaşı olmadığını söyler. Akhilleus’un annesi tanrıça Thetis oğlunun bu haline üzülür ve Zeus’un yanına uçar ona yalvarır, Akhilleus’a muhtaç kalsın Akhalılar, o olmadan kazanamasınlar savaşı diye. Ve Zeus bunu onaylar.
Bu yazımda olabildiğimce tanrıları Homeros’un yazılarına göre değerlendirmeye çalıştım yoksa bu tanrıların o kadar çok öyküleri, o kadar çok anıları var ki say say bitmez ve özelliklerini anlamamız çok uzun sürer. Bence Homeros gerçekten yaşadı ve bu destanların en azından büyük bir kısmını kendisi yazdı.(Bazı kısımlarda anlatıcının değiştiğini hissetmemek elde değil.) Haftaya İlyada Destanını kapsamlı olarak inceleyeceğim.