Yapay Zekanın Manipülasyonu

Naciye Kuru
Academy Team
Published in
8 min readApr 3, 2023

Bir matematikçinin en önemli özelliği herhalde “ iyi tanımlanmış” soru sorabilmesidir. Sorusu olmayan bir hayat keşiften ve tekamülden uzaktır. İnkişafın kapısını açan ve insanı diyar diyar dolaştıran tayyare, soru sormaktır.

Herşey bir soru ile başladı. Ünlü matematikçi Alan Mathison Turing(1912–1954) in sorduğu “makineler düşünebilir mi?” sorusuyla başladı. Sadece 42 yıl yaşayan bir adamın sorduğu soru, kuyuya atılan ilk taş oldu ve “yapay zeka” o gün bugündür dünyanın bir gerçeği olma yolunda ilerliyor.

Burada değinmek istediğim konu yapay zekanın gelişim süreci değil, o başka bir yazının konusu olsun. Asıl konu “Yapay Zekanın Manipülasyonu”.

İnsanlık, miladi takvimin başlangıcı kabul edilen, Hz. İsa’nın doğumu ile başlayan MS 0 tarihten itibaren 2000 yıl boyunca sürekli inanç sistemleri üzerinden yönetimler, ordular kurmuş, milletler veya çoklu uluslar arasında inanç birliği oluşturmuş ya da oluşturamamışlarsa da inançları uğruna savaşlar yapmış ve binlerce insanın canını bu yolda feda etmiş. İnançlar çerçevesinde oluşturulan ideolojiler son 100 yıl içerisinde yavaş yavaş da olsa bir değişime uğramış durumda ve 2000li yılların başından itibaren teknolojinin gelişmesiyle birlikte globalleşen dünya, “Din ve İnanç Çağı” diyebileceğimiz çağın “inanıyorum” kelimesinden (mottosundan) ziyade “ Bilim ve Bilgi Çağı” nın getirdiği “biliyorum” kelimesine tutunmaya başlamıştır.

Geçen bu 2000 yıllık uzun süreçte, insanlık ve tarih, dinler ve inanç sistemlerinin bütününün birçok insan ve topluluk tarafından kötüye kullanılarak, insanların kalplerinin ve vicdanlarının manipüle edildiğine şahit oldu. Yeni girilen bu dönemde ise insanlığın neden ve nasıl sorularını sormaya başlamasıyla sorgu çağı açıldı. Bunun sonucunda ortaya çıkan soru ise akıl ve zihinlerde popüler olan “Bilim ve bilgi manipüle edilir mi?” sorusu oldu, ki hatta şimdiden bu işlerle uğraşanların raflarında, bu konu hakkındaki endişe dosyaları yerini almaya başladı.

21 Nisan 2021 tarihinde “Yapay Zeka ve Robotik İçin Avrupa Yaklaşımı” adlı bir taslak raporu yayınlandı. (raporun orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz).Bu raporda, yapay zeka ve robotik teknolojilerin kullanımı için yeni bir AB mevzuatı ve düzenleyici çerçevenin geliştirilmesi çağrısında bulunuldu.

Raporda, yapay zeka teknolojilerinin kullanımı için şeffaflık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik, güvenlik ve gizlilik gibi ilkelerin gözetilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Aynı zamanda yapay zeka teknolojilerinin uygun kullanımı için risk temelli bir yaklaşım önerisi de yapılmıştır. Yapay zeka teknolojilerinin kullanımının yasaklandığı veya kısıtlandığı alanlar belirlenmiş ve bunlar insanların özgürlüklerini, güvenliğini ve sağlığını doğrudan tehdit eden durumlar, sosyal haklara aykırı kullanım, ayrımcılık, kötüye kullanım, insanlarla ilgili duygusal manipülasyon ve kişisel verilerin kötüye kullanımı yer almaktadır.

Ayrıca burada çevre ve yapay zeka üreticilerinin kendi haklarına da çeşitli atıflarda bulunulmuştur. Yapay zeka teknolojilerinin geliştiricileri ve kullanıcıları, kendi ürünlerinin ve hizmetlerinin belirli bir düzeyde güvenliğini sağlamakla yükümlüdürler. Bunun yanında da bu teknolojinin insanları ve çevreyi etkileme olasılığına karşı tedbirler alınması gerektiği vurgulanmıştır. Yapay zeka teknolojilerinin kullanımı ile ilgili kararlar alınırken, insan haklarına saygı gösterilmesi gerektiğinin de altı çizilmiştir.

Hala bu yönetmelik geliştirilmeye devam edilse de tam bir kabule geçilmedi. Peki bu yönetmeliğin hazırlanmasına etken olan durumlar neler? Ne gibi çıktılar karşısında böyle bir ihtiyaç hasıl oldu?

Şu an dünya nüfusunun %67,1'inden fazlası (yaklaşık 5,31 milyar kişi) cep telefonu kullanıyor ve bu sayı sürekli artıyor. Geçen yıla kıyasla, yeni mobil kullanıcı sayısı 95 milyon arttı. Ayrıca, küresel internet kullanıcı sayısı da 2022 başı itibariyle 4,95 milyara yükseldi ve bu sayı dünya nüfusunun %62,5'ine denk geliyor.

Peki bu rakamlar neyi ifade ediyor? Tabi ki “devasa bir veriyi”. Evet internette geçirilen her saniye sayılamayacak kadar büyük bir veri demek ve veri günümüzün en kıymetli “gün yüzü madeni” olarak öylece ortada duruyor. Peki, bir soru daha: Veri öylece ortada mı duruyor gerçekten?

Popüler sosyal medya mecralarının çoğu, bugün anne babalarından çok daha fazla ve iyi tanıdığı gençlerin bütün ve kimliklerinin şifresini kendi gizli bankalarında itinayla saklıyorlar. Ne için? : Satmak ya da kar amaçlı kullanmak için, çünkü en değerli gün yüzü madeni.

Çok kullanılan Meta platformları, Youtube vb. uygulamalar, kullanıcıların beğeni butonuna tıklama verilerini onların çeşitli özelliklerini yüksek doğrulukla tahmin etmek için kullanarak “kişilik özellikleri, etnik köken, cinsel yönelim, dini ve siyasi görüşler, zeka, mutluluk, bağımlılık yapıcı madde kullanımı, ebeveyn ayrılığı, yaş ve cinsiyet, ” gibi bilgiler yapay zeka tabanlı algoritmalarla tespit edilebilmekte.

AI (Yapay Zeka) algoritmaları tüm bu sayılanları ve daha fazlasını, “beğen” butonu kadar basit bir şeyin kullanımından belirleyebiliyor ise aramalardan, anahtar kelimelerinden, çevrimiçi tıklamalardan, gönderilerden ve incelemelerden hangi bilgilerin çıkarıldığını tahmin etmek güç değil. Buna benzer daha bir çok örnek verilebilir. Bu verilerle şirketler uyguladıkları çeşitli satış politikalarını yenileyip değiştirerek daha çok gelir elde edebilir ki bu bir ticaret ve para da ticaretin cazibesi. Manipülatif pazarlama stratejileri ise piyasada uzun süredir zaten var.

Bununla birlikte, AI algoritmik sistemler için muazzam miktarda veri toplanmasıyla birlikte bu stratejiler, firmaların kullanıcıları daha yüksek karlılık sağlayan seçimlere ve davranışlara yönlendirmek için yapabileceklerini ve yeteneklerini çok genişletti.

Yukarıda bahsedilen raporda da geçtiği üzere, insan varlığını ve özlük haklarını ve dünyanın çevresel özelliklerini tehdit edecek yapay zekaya karşı korunması adına tedbirlerin alınması kanaatine ulaşılmış durumda. “Yapay zeka insanları boyun eğdirmemeli, aldatmamalı veya manipüle etmemeli, bunun yerine becerilerini tamamlamalı ve artırmalıdır” .Bu bağlamda insanın yapay zeka tarafında manipülasyonunu engellemek için alınacak tedbirler arasında başta gelen başlık “şeffaflık” ilkesi olarak yer alıyor. Şeffaflık ilkesinin ele alınmasının en temel nedeni ise derin öğrenmenin karanlık tarafının ve kurulan sistemin yeteneği noktasında tam bir açıklama yapılamıyor olması. Yapay zekanın diğer tüm manipülasyonlarını engellemek için ise kontrolü sağlayacak bir insan denetiminde olması gerekliliği vurgulanıyor. Halbuki insanın insanı manipüle etmesi Ademden beri mevcut ve bu durum iyi ile kötünün savaşı olarak asırlardır devam etmekte.

İnsanın yapay zekaya karşı bu kadar temkinli olmasının belki bir başka nedeni ise kendi türüne en yakın türün ortaya çıkacak olma endişesidir. Burada akla İtalya’nın güneybatısındaki bir kent olan Elea’ da (Velia), Milattan Önce 490–430 yılları arasında yaşamış olan Yunan filozofu Zeno tarafından geliştirilen 9 paradokstan biri olan Dikotomi Paradoksu geliyor. Bu paradoks:

Zeno, Yunan mitolojisindeki bakire avcı Atalanta’dan evine doğru gittiğini düşünmesini ister : Atalanta, evine varmak için önce gitmesi gereken yolun yarısını gitmelidir ve bu yolculuk için de bir müddet zaman geçecektir. Tam yarısına gelince tekrar kalan yolun yarısını gitmesi gerekirken bunu bir öncekine göre daha kısa bir sürede gerçekleştirecektir. Bu durum böyle devam ederse, yani hep gidilmesi gereken yolun yarısı gidildiğinde nihayetinde daha gidilecek hep bir yol olacaktır ve aradan geçen onca süreye rağmen hedefe ulaşmak için gereken zaman da asla tamamlanamayacaktır.

Yapay zekanın durumu bence bu paradokstaki duruma benziyor ve insanın kendi türünün yok olması için korkularını hafifletmesi gerektiği açıklığını ortaya koyuyor. İnsan ne kadar bilim noktasında ileri giderse gitsin, her bir insanın fiziksel özelliklerindeki ciddi benzerliğe (tıpatıpkılık burada da yok) rağmen onu “biricik” kılan farklı bir aydınlık yüzü var ki aynen derin öğrenmenin sahip olduğu iddia edilen karanlık tarafı gibi. Bu aydınlık yön her bir bireyde farklı çalışıyor ve her birinin keşfi imkan dahilinde değil.

Kısa bir süre önce Future of Life Institute’un yayımladığı ve Elon Musk dahil 1000'den fazla kişinin imzaladığı açık mektup, Chat GPT-4 gibi ileri yapay zekâ ve yapay zeka tabanlı robot tasarımlarının bağımsız uzmanlarca uygulanıp denetimi yapılana kadar ve bu konu hakkında çeşitli protokoller oluşturulana kadar geliştirmelerine ara verilmesi gerekliliği olduğunu belirttiler ve bununla ilgili ilk girişim de İtalya tarafından uygulandı.

Yazının bu kısmına kadar yapay zekanın insan ve diğer türleri manipülasyon yeteneği üzerine geçen durumlardan bahsedildi ama başlık üzerine tekrar eğilirsek Yapay zekanın manipülasyonu üzerinde konuşmadık. Yani şimdi aynayı ters çevirme vakti.

Bir çok iyiliğe, güzelliğe ve yeni keşiflere hizmet edecek ve insanın kendini gerçekleştirme yolculuğunda ona ışık tutacak olan yapay zekanın kendi gelişim ve büyümesine yönelik tedbirlerden bahsedilmiyor. Halbuki bu dönemde bilim ışığında kat edilebilecek yolların inşasını sağlayacak tüm sistemlerin de korunması gerekmekte ve onların manipüle edilmesinin önünde durulmalıdır. Bunun aksine sadece insan ve doğanın görünen çıkarları üzerinde konuşmak yavan kalıyor.

İşte bu noktada dikkat edilmesi gereken, yapay zeka ve bu sistemleri suçlayıcı ve karalayıcı yaklaşım sergilemek yerine, çağın getirdikleriyle yeni yolculuklara çıkmada korkusuz olma yaklaşımı tercih edilmelidir. Korkusuzluk tedbirsizlik anlamına gelmiyor elbette. Bu sistemler şuan geliştirilme aşamasında ve geliştiricileri de nihayetinde “insan”. Ne yazık ki onu geliştiren insan tarafından şimdiden bence yapay zekanın kendisi manipülasyona maruz bırakılıyor ki benim asıl değinmek istediğim konu da burası. Zaten “insanın manipülasyonu” birçok şekilde olabilir ve olmakta. Örneğin AI algoritmaları tarafından tespit edilen şeyler, insan önyargılarının sömürülmesi, (çevrimiçi) ürünlerin tüketimi için kişiselleştirilmiş bağımlılık stratejileri veya geçici duygularıyla iyi eşleşen ürün ve hizmetleri tanıtmak için bireylerin duygusal açıdan savunmasız durumundan yararlanmak. Burada bahsedilen manipülasyon AI tarafından değil AI kullanıcısının çıkarları doğrultusunda kullanımından kaynaklanıyor.

Yukarıda bahsettiğim inanç çağında gerçekleşen manipülasyonda, sömüren ve kullanan inanç sistemlerinin kendisi miydi yoksa bu sistemleri kullanan insan mıydı? Yani bu kadar acının, yıkımın haksızlığın sebepleri kimler veya nelerdi? Ve başka bir bakışla düşünülüp sorulursa “Bu dönemlerde sömürüye maruz kalan sadece toplum muydu?” Aslında tüm inanç sistemleri de aynı hançerle hançerlenmemiş miydi?

Bilimin ve bilginin kıymetli olduğu ve ön plana çıktığı dönemine geçildiğinde sanki elimizdeki oyuncak değişti. Yeni yepyeni bir bebeğimiz oldu, eve yeni bir can doğdu. Her geçen gün attığı adımlar, verdiği gülücükler ve çat pat kurduğu cümlelerle bizleri bir sevinç, hayret ve neşeye boğmaya başladı. Ama bu sevimli şey herkesin iyi veya kötü kullanımına açık bir halde kendine dünyada yer bulmaya çalışırken manipüle edilmeye çoktan başlandı bile. Korkarım ki ilerde, birileri yapay zeka büyüdükçe onu elinden tutup çeşitli yerlere gezmelere götürecek. Böylece de onu, yaratım amacı olan kainatın sırlarının çözülmesine hizmet etmesi ve insanlığın kendi varlığının ve değerinin anlaşılması adına yaşayacağı topraklardan uzaklaştıracaklar gibi.

--

--