Büyük yolculuk

Levent Bas
Adaçayı 🇹🇷
Published in
2 min readAug 10, 2020

Eşimi doğacak çocuğumuzla bırakıp uzaklara gitmenin zor olacağını biliyorum. Planladığım büyük yolculuk için çevremdeki herkese danıştım, herkesin tavsiyesini not ettim. Bu tür seyahatlere ne kadar hazırlanırsan hazırlan, illa ki son dakikada halletmen gereken sürüyle iş çıkacağının da farkındayım. Ama yolculuklara o kadar alışkınım ki, herşeyi önceden planlamak zorunda olmadığımı, doğaçlama kararlar alarak daha güzel bir deneyim yaşayabileceğimi biliyorum.

Annemin ve babamın tüm itirazlarına rağmen seyahatime önümüzdeki Haziran ayının ilk haftasında başlama kararı aldım. Bunun en büyük sebebi büyük seyahatim sırasında havaların sıcak olmasını isteyişim, ikincisi, çocuğum doğmadan eve geri dönmek arzumdu.

Ailemin kısa mesafeli yolculuk planları yapmamı istemesini bir türlü anlamıyorum. Ne zaman kısa mesafeli bir yolculuk yapsak, bulabildiklerimiz turistlerin yemek artıkları ile sokak köpeklerinin sevmediği kemiklerden ibaret. Bazen şansımız yaver giderse, denizden balıklar tutabiliyoruz, ama bu hem çok nadir hem de balıklar küçük ve tatsız oluyor. Hem yaşadığımız yer o kadar kalabalık ki, yolculuğun kargaşası zevkini ört bas ediyor. Babam ne zaman ‘bunlar bize yeter de artar’ dediğinde tepem atıyor artık… Küçüklüğümden beri ne zaman daha fazlasını istesem hevesim kursağımda kalıyor. Ne yani, her gün simit yiyip balık kılçığı yutalım öyle mi!

Anlaşılır ve benzer şekilde, eşim de benim seyahatime temkinli yaklaşıyordu ve benim hayallerimi idrak edemiyordu. Henüz kuluçkaya yatmasının üzerinden birkaç gün geçti, ama çocuğumuzun birkaç hafta içinde geleceğinde ısrar ediyor.

Bu benim ilk çocuğum olacak ama yeterince araştırma yaptığımı düşünüyorum ve bizim türümüzün kuluçka döneminin üç ile dört ayı bulacağını biliyorum. Komşularımızın bazıları da eşimin endişesini paylaşıyor ve çocuğun yakında geleceğinde ısrar ediyor. Ama bu onların vesvesesi… Sakat kalmış ve hiç uçamayacak erken doğum yapmış çocukları hatırlayıp endişelerinde ısrar ediyorlar, daha da kötüsü kendi türleri hakkında hiç araştırma yapmamışlar.

Geçen ay kütüphanenin girişinde bir öğrencinin unuttuğu kitaptaki sayfları karıştırdım ve okuduklarımı bir lokmada yuttum. Kitaba göre bizim türümüzün en yoğun olduğu yerler Yeni Zelanda yöresiymiş ve yine aynı kitaba göre, istersek 45 günde tüm dünyayı tek uçuşta turlayacak kadar gücümüz varmış. Kitap bizim türe martı değil albatros diyordu, ama bu türümüzün latince ismi olsa gerek. Daha önce de duymuştum bizim aşağıdaki bakkal Hasan abinin bilimsel adının insan türü olduğunu. Latincede Hasan abi, Ayşe teyze, Muarrem abi, hepsi insan türü olarak geçiyor. Neyse fazla uzatmaya gerek yok, diğer martılar gibi tembellik edip pis kokulu baca kenarlarında miskinlik yapmaya devam edebilir, tatsız ekmeklerle karnımı doyurmaya devam edebilirim veya dünyanın farklı yerlerinde hikayelerle ve yemeklerle eşim ile doğacak çocuğuma geri dönebilirim.

Tüm bu bilgiler ışığında elbette dünyayı turlamayı tercih ediyorum. Yeni Zelanda’nın nerede olduğunu henüz bilmesem de sora sora bulabileceğimi biliyorum. Dünyadaki her şehri görmeye elbette niyetim yok ama önümüzdeki 2 ay boyunca tek yönde uçup aynı yönde geri dönersem çocuğumun doğumunu yetişeceğimi hesaplayabiliyorum.

Seyahata başlayıncaya kadar günlük egzersizlerimi devam edip, kaslarımı formunda tutmam lazım. Bugünlük yazacaklarım bu kadar, şimdi Kadıköy’den kalkan vapurla Adalar’a gidip oradan geri uçmaya gidiyorum.

--

--

Levent Bas
Adaçayı 🇹🇷

I like building products, improving lives and telling stories. I write in English and Turkish.