İfade özgürlüğü

Levent Bas
Adaçayı 🇹🇷
Published in
2 min readMay 3, 2020

Yemek masasından kalkıp kanepeye oturduğumda başlamıştı bu akşamın tartışması. Artık sabredemeyeceğimi anlayıp yatak odasına gitmek üzere arkamı dönüp uzaklaşırken, şu sözlerini duyduğumu anımsıyorum:

-Kendini ifade edebilmek için öncelikle bir meşguliyetinin olması lazım. Mesela ben dans ediyorum ve haftada üç gün spor yapıyorum. Sen ot gibi yaşlanıyorsun, git ve kendin için bir şeyler yap artık.

Bunları duyunca tepem attı. Nasıl olur da benim hiçbirşey yapmadığımı söyler! Kendimi ifade etmek için illa terlemek mi gerekiyor? Arkadaşlarımla haftada bir rakı sofrası kurup muhabbet ediyoruz. Hafta sonu futbol maçlarını kaçırmıyorum, üstelik yazın plaj gittiğimde windsörf bile yapıyorum. Kitap kurdu değilim ama illa aktif okuduğum bir kitap olur. Ne yani, onun gözüne girmek için kendime yeni bir hobi mi edinmem lazım?

Aslında bu münakaşa geçen hafta gittiğimiz düğünde dans etmek istemesiyle başladı. Neden benim istemediğim birşeyi o istiyor diye yapmak zorundayım? Neymiş efendim, hayatın tadını çıkarmıyormuşum da, çevremdekilere de zehir ediyormuşum. Söyledikleri aklıma geldikçe daha da sinirleniyorum.

Dans kursuna başladığından beri tavrındaki değişikliği farkediyorum zaten. Ona bu fikirleri veren, dans kursundaki baston yutmuş tipler. Bu adamların işi gücü yok ama benim vaktim mi var dans etmeye… Hayalini kurduğumuz evi almak için çalışıp para biriktirmekten başla uğraşım elbette yok. Beni umursamadığı aşikar, acaba dans kursuna kaç para verdiğimizin farkında mı hanımefendi…!

Hiçbir şey yapmıyormuşum kendimi ifade etmek için…

Ne yapar ki insanlar kendini ifade için… Dans mı edeyim başkalarının eşleriyle? Dans kursundaki keltoş gözlüklü tip zaten en gıcık olduğum. O mu kendini daha iyi ifade ediyormuş dans ederek. Acaba aralarında birşey geçti de benden mi gizliyor? Bunca yıllık evliliğimiz dansçı bir keltoş yüzünden mi sona erecek?

Bu sefer öyle birşey yapacağım ki, herkes kendimi nasıl ifade ettiğimi anlayacak. İfadem öyle güçlü olacak ki, tüm dediklerine pişman olacak ama özür dilemek için çok geç olduğunu anlayacak.

Pencereyi açıp serin havayı ciğerlerime uzun uzun çektim. Dairemizin bulunduğu on ikinci kattan ufka bakınca Adaların ışıklarını, pencereden aşağı bakınca ise çakıl taşlı bahçemizin peyzaj detaylarını rahatlıkla seçebiliyorum… İşte bu pencereden atlayacağım. Aşağı düşmem birkaç saniye, en alt komşumuzun benim atladığımı farketmesi ise birkaç dakikayı geçmez. Bedenimi görünce şöyle derler herhalde “Ah çocuğum, nasıl da iyi ifade etmiş kendini…” Sonra ambulans filan çağırırlar ama nafile, çoktan ifade özgürlüğüme kavuşmuş olurum. Çok geçmeden komşular bizimkine de haber verirler. Telaşla aşağı inip cansız bedenimi görünce der ki “Ah sevgilim, keşke bilseydim senin kendini bu kadar iyi ifade edebildiğini. Özür dilerim, sana haksızlık etmişim.” Ama çok geç olacak, ifade özgürlüğümün sınırlarına ulaşmış olacağım. Ne kadar özür dilese de geri dönüşü yok. Artık gece gündüz dans ederek özür diler benden. Keltoş da yanında.

Kendini tartışmalarda hep haklı sandığı için kızgınlığım daha da artıyor. Tek kelime de edemiyorum kalbini kırmak için. Gözlerimi kapayıp pencerenin eşiğinden eğilmiştim ki, onun sesiyle irkilip arkama baktım:

- Ne yapıyorsun sen?

- Hiiç. Sigara içecektim, o yüzden pencereyi açtım.

- Hadi gel, sahile yürüyüşe çıkalım beraber. Canım biraz hava almak istedi.

- Peki hadi gidelim.

Photo by Mika on Unsplash

--

--

Levent Bas
Adaçayı 🇹🇷

I like building products, improving lives and telling stories. I write in English and Turkish.