Neşe

Levent Bas
Adaçayı 🇹🇷
Published in
3 min readDec 21, 2020

Eski bir Viski atasözü der ki:

“Neşeni kaybedersen boku yemişsin demektir.”

.. Ha bir de ‘neşe’yle ilgili şöyle bir deyiş vardır:

- “Neşee, neşee, git duvara işee!”

Bunu bizim ilkokul sınıfındaki çocuklar, yan sınıftaki Neşe isimli -şimdi nasıl bir kaderi olduğunu hiç bilmediğim, o zamanlar sürekli mavi çorap giyen, hakkında fazla da birşey hatırlamadığım- kız hakkında türetmişlerdi. Ben o zamanlar biraz utangaçtım, öyle birilerini gücendirecek şeyler söyleyemezdim ama arkadaşlarım söylediğinde çok gülerdim.

Sonra zaten o kızdan çok hoşlanmışlığım da yoktu. Biz erkek tayfası olarak kızların aptal-salak olduğuna dair karar almıştık. O yüzden gidip de ona şirinlik yapacak bir dengesizliğim olmadı hiç. Neşe diye bi kızla hayatım boyu bir daha da hiç tanışmadım. Tanışmasam da bir arkadaşımın ablasının adının Neşe olduğunu biliyorum, bir de hatırladığım kadarıyla Neşe diye karikatür karakteri vardı eskiden. Onun da konusu neydi, komik miydi, onu bile bilmem. Neyse, o mavi çoraplı kızla bi kere okul bahçesinde konuşmuşluğumuz vardır ama ben o sırada tüm kızlarla kavgalıydım. Neden mi?

Bir kere, kızlar iyi top oynamazlardı. Koşarken veya rüzgarda etekleri açıldığı için bize vurmaya başlarlardı, sanki bizim suçumuzmuş gibi!! Saçma sapan anlarda saç çekerlerdi. Mız mız olurlardı, bir de sürekli öğretmene şikayet ederlerdi.

Tüm bunları geçelim, bir arada olduklarında sürekli fiskos yaparlar ve bu kadarı yetmiyormuş gibi pempe renge bayılırlardı.

Kızlar hakkında fikrimin değişmesi de, yine ilkokulda bir gün bir (kız) arkadaşımın doğumgününe davet edilmemle başlar. Annem beni cicili bicili giyindirip, saçımı da tarayıp kızın evine bırakmıştı. Kapının eşiğinde annelerin sohbeti üç dakika bile sürmemişti ve daha paltomu üzerimden çıkarmadan annem beni oracıkta terk etmişti. Davetliler arasında ilk benim geldiğimi anlayınca paniklemiş ve hemen eve dönmek istemiştim ama ev sahibem bana çok nazik davranmıştı. Elimi tutup odasını gezdirmişti ve getirdiğim (daha doğrusu arkadaşıma vermem için annemin elime tutuşturduğu) hediyeyi çok beğendiğini söylemişti. Aslında çok kötü geçmesi gereken bu doğumgünü partisinin, gayet eğlenceli geçmesi beni de çok şaşırtmıştı. Arkadaşımın evine giderken böyle olacağını bilmiyordum ama on davetli arasında yalnızca iki erkektik ve geri kalan herkes kızdı. O güne dek ben bırakın kızlarla vakit geçirmeyi, bir kızla on dakikadan fazla vakit bile geçirmemiştim. Neden diğer erkek arkadaşlarımın çağrılmadığına anlam veremiyordum ama bir yandan hoş vakit geçirdiğim için şikayet edecek birşey bulamıyordum. Partide hiç dinlemediğim müziklerde dans ettik, beraber evcilik oynadık, ev sahibemizin annesinin hazırladığı kurabiyeleri ve pastaları yedik. Şimdi ne konuştuğumuzu hatırlamasam da, kızlarla sohbet edip, bu durumdan hoşlandığımı bile hatırlıyorum.

Geçirdiğim hoş vakte rağmen, annem saatler sonra beni almaya geldiğinde, utançtan mı, heyecandan mı bilemiyorum hiç kimseyle vedalaşmadan evden ayrıldım. Ertesi günlerde erkek arkadaşlarıma rezil olmamak için o gün hakkında hiç kimseyle bir daha konuşmadım. Partideki diğer erkek çocuk zaten bizim hayta takımında değildi ve o yüzden onun bu ‘sırrımızı’ başkalarıyla paylaşacağına dair bir endişem yoktu.

Sonraki haftalarda doğumgünü kızıyla ve diğer kızlarla iyi arkadaş olmuştuk ama ilkokulun son günleri çabuk geçiverdi. Dolayısıyla arkadaşlığımız da ilkokul ile beraber sona ermişti… Hayat böyle işte...

Neşeden bahsediyordum… Neşeyle ilgili son bir anı olarak, üniversite yıllarımda ayrılık bunalımı yaşadığım bir vakit, yakın bir arkadaşımın bana tavsiyesi aklıma geliyor. Tavsiyeden ziyade, temenni olan bu söz:

“Beni en çok neşelendiren kapuçinonun köpüklerinin burnuma bulaşmasıdır.”

Çocuk bunu durup dururken, üstelik çay içerken söylemişti. Bu söze birkaç ay dönüp dönüp güldüğümüzü hatırlarım. Bunu söyleyen kendini bilir, ben şimdi böyle aleni ortamda ismini zikredip rencide etmeyeyim kendisini. Zaten o günle ilgili birşeyler yazarsam herkesin neşesi kaçar…

Photo by Anastasiya Pavlova on Unsplash

--

--

Levent Bas
Adaçayı 🇹🇷

I like building products, improving lives and telling stories. I write in English and Turkish.