Dr.Agah Aydın

Rüstem Yurteri
Adalet Yayın
Published in
10 min readOct 19, 2020
Agah Aydın

Pisikyatrist, Psikoterapist Agah Aydın ne zamandır yapım aşamasındaki sitesinde kendi hakkında aşağıdaki özet bilgileri veriyor.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldum.

Biyokimya ve Göğüs Hastalıkları kliniklerinde birer yıl araştırma görevlisi olarak çalıştım.

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesi’nde psikiyatri ihtisası yaptım.

Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından düzenlenen kuramsal ve uygulamalı Destekleyici Psikoterapi Eğitici Eğitimi’ni tamamladım ve halen destekleyici psikoterapi uygulayıcısı ve eğiticisi olarak çalışmaktayım.

2009–2011 yılları arasında 2 yıl süreyle Türkiye Psikiyatri Derneği “Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği” ve “Bilimsel Toplantılar Düzenleme ve Yürütme Kurulu Üyeliği” yaptım.

Türk Tabipler Birliği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği ve Türk Nöropsikiyatri Derneği üyesiyim.

Çeşitli dergilerde öykü ve denemelerim yayımlandı.

Agah Aydın google tam doğum tarihini bulamadım ama 50'li yaşlarında olduğunu tahmin ediyorum. Agah Hoca tanınması, sözlerinin dinlenilmesi gereken insanlardan. Diliyle kalbi arasındaki mesafenin az olduğu, yapmacık olmayan, öyle lafı fazla eveleyip gevelemeden konuşan dopra bir insan. Ben de şahsen tanışmış değilim ama yotube sayesinde epeyce konuşmasını dinledim.

Agah Aydın hocanın katıldığı yotube yayınlanan programlarından hazırladığım yotubede oynatma listesine vakit buldukça izlemenizi tavsiye ediyorum. Bizim çoğunlukla içimizden geçen, ama bir türlü dile gelmeyen ya da getiremediğimiz gerçekleri söylüyor. Agah Aydın Hoca “Lafla peynir gemisi yürür, sözün değeri vardır” diyerek sözün, konuşmanın değerine vurgu yapıyor.

Agah Aydın Hoca’nın 2020 Nisan ve Temmuz aylarında yaptığı iki ayrı programdan aldığım notları aşağıda paylaşıyorum. Bazen durup şöyle bir dinlemek, söylenenin derinliğine inmek gerekiyor. Hepimiz geçmişteki yazılanlardan, çevremizden, eş dostan okuyup, gördüklerimizle zihnimizi zenginleştiriyoruz. Biraz ağırlaşıp, gerçekten derinleşmiş insanların ilmek ilmek dokuduğu sohbetlere kulak verelim.

Agah Aydın

“Z kuşağı kavramını kullananlar ya cahil ya kötü niyetli” Psikiyatrist Agah Aydın Yoltv yotube kanalında programda anlatıyor.

Agah hocanın söylediği her cümlenin ayrı bir ağırlığı var. Söylediklerinin satır başlarını aşağıda yazmaya çalıştım. Öylesine hayati şeyler söylüyor ki bunları dile getirilmesi çok önemli. Bunlar üzerinde toplumsal bir tartışma olması, toplumda bir akis bulması kaçınılmazdır. Sonuçta doğru olan şey mutlaka kendi yerini bulur.

Yine Agah hoca söylemişti hekimler üç şeyle tedavi yapar: İlaçla, sözle ve bıçakla. Hasta bir toplumun tedavisi, (genel anlamda) en başta doğru sözle olur. “Önce söz vardı” diye başlar bütün medeniyet, sonra buna uygun bir çevreyi oluşturur.

Agah hocanın söylediklerinden kendimce bir özet yapmaya çalıştım. Yazarak çalışmak gibi bir şey bu yaptığım.

İnsanları kuşaklar üzerinden tanımlarken; belirli kalıplarla bir yere atıp, diğerlerini yok etmek, onları yok saymak ne kadar büyük bir şiddet meydana getiriyor. X, Y, Z kuşağı derken toplumların 3/2 kısmını yok sayıp, kredi kartı olan, belirli bir üst seviye eğitim almış insanları kast ederek, diğerleri yok saymak, bu genç insanların bütün gençleri temsil ettiğini söyleyerek bir tanımlama yapmak ne kadar yanlış bir şey.

X,Y, Z kuşakları parayı elinde bulunduranların yaptığı uyduruk bir tanımdır. Daha çok mal satmak için uydurdukları bir tanımlamayı nasıl olur da siyasi partiler aynen kullanır?

Hiç mi bu partilerin sosyologları, iktisatçıları, siyaset bilimcileri yok? Böylesi uyduruk, uluslararası şirketlerin yaptıkları tanımları alıp, bunlar üzerinden bir söylem yapmaları, bu şekilde toplumdaki gençlerin büyük kısmını dışarda bırakarak onların sorunları görmemeleri olacak şey mi?

Toplumda bu kuşak tanımına uymayan, Adana’da pamuk toplayan, asgari ücretle çalışan, zor hayat şartları içinde çırpınan bir çok genç var. Bunları görmeyip kısıtlı bir gencin olduğu gruba hitap etmek olacak şey mi?

Burada bir bilimsellik varsa, bu bilgiyi kim üretiyor diye bakmak gerekmez mi? Bilgiyi kim üretiyor, ne amaçla üretiyor, bu bilginin sponsoru kim diye bir siyaset örgütleme bakmaz mı?

Böylesi kuşak tanımıyla gençleri tanımlayıp bu tanım içinde bir çok gencin olmaması, onları dışarda bırakmak bir şiddettir. Bilimsel bir alt yapısı var mı yok mu diye siyaset örgütleri bakmaması düşünülemez. Ya çok cahilsiziniz ya da kötü niyetlisiniz derim.

Eski kuşakların yaptığı hataları görmeyip bu kuşaklar sorumsuz, düzensiz diyerek kendi yaptığı hataları görmezden gelmek, şu dünyanın çevre sorunlarını, adaletsiz düzenini görmeyip gençleri suçlu hissettiren bir tanım yapmak kadar kötü bir şey, şiddet söz konusu. Çünkü kendi günahlarını unutturmanın yolu başkalarını suçlamaktır.

Sonra bu yetmiyor gençlere sorumsuz, verilen işleri yapmıyor diyerek onları suçlu hissettirmek ne kadar büyük bir haksızlık. Gençlerin üzerine kendi günahları olan bozuk eğitim sistemi ile onları işsiz bırakıp onların eğitime verdikleri yatırım kadar bir geri dönüş yapmasına izin vermeyecek sistem kurmak bir şiddet değil mi?

40 bin lira senelik eğitime para versin sonra okul bitince de iş bulamasın ya da 2500 lira aylıkla çalışmıyor diye onlara sorumsuz, iş beğenmeyen diyelim olacak şey mi?

Bu kuşak tanımının yanlış olduğunu ben on yıl önce söyledim. Bunun bilimsel bir bilgi olmadığını gücü elinde bulunduran şirketlerin uydurduğu bir şey diye söyledim. Bununla ilgili hiç kimse “ne söylüyorsun kardeşim bunun bilimselliğini sen mi tartışacaksın” diye sormuyor? Çünkü gerçeği, güç sahipleri duymak istemez. Bu dünyada olan bir durumdur.

Psikoterapi halk sağlığı açısından faydalı mı değil mi, diye bir soruya doğrudan evet faydalıdır diyemiyorum. Çünkü bu yöntemi uygulayanların kontrol edilmeli, belli bir kurallara ve belli kurumlara bağlanmalıdır. Mevcut durumda otuz kişiden üç tanesi iyleşiyor, 27 kişinin zarar gördüğü bir uygulama varsa bu uygulama hiç yapılmasın daha iyidir. Burada istatistiksel bir bilgi değil kendi gözlemlerimi söylüyorum.

Elinde çok kısıtlı bir klinik psikolog var ama onların yaptığı işi doğru dürüst yapacak kalitede ve eğitimde çok az insan var. Bu insanları denetleyen, onların meslek odaları olmalı. Psikoterapi bir tekniktir, bu tekniği uygulayan insanlar tek başına bırakılamaz.

Agah Aydın hoca Z kuşağı, psikopterapi halk sağlığı açısından değerlendirmesi gibi kısa bir zamanda yaptığı yorumlar bizim dilimizle ve bizim sorunlarımıza bizden birinin yaptığı açıklama olarak ne kadar açık, anlaşılır değil mi? Siyaset ya da ticari endişelere sözlerini kurban vermeyecek entelektüel ahlakı kaybetmemiş Agah Aydın gibi insanları dinlemeye ne kadar çok ihtiyacımız var.

Şu tekrar vurlamak isterim bizim sorunumuz sayısal değil sözeldir. Biz tarihi, sosyal, siyasi, felsefi, ilahiyat, psikoloji gibi sözle dille ilgili bilimlerin gelişmesi gerekiyor. Teknik konular bir şekilde dışardan ithal edersin ama kendi içindeki sosyal sorunları çözmek için söze, konuşmaya doğru tanımlara ihtiyacımız var.

Agah Aydın

3 Nisan 2020 tarihinde instagram canlı yayında, Agah Aydın ve Uğur Batı’nın Covid-19 üzerine sohbetlerinden notlar.

A.A

Dünyada entelektüel derinlik nedir? Bu dünyada biraz sahipsiz kaldık gibi geliyor. Geçen yüzyılda din vardı, bir ideoloji vardı. Şimdi ise el yordamı ile bilgi üretiyoruz. Bir kuram olmalı ki bunlar üzerinde bilgi üretebilelim. Zamane düşünürleri bana çok iyimser geliyor. Ben öyle her şeyin öyle kolayca iyi yönde gelişeceğine inanmıyorum.

U.B

Bir düşünür yazdığı makalelerde bana çok duvarları yükselten, daha kapalı bir topluma gönderme yaptırıyor. Sanki onun istediği komünizmden daha baskıcı bir devlet yapısından söz ediyor.

A.A

Evet aynı düşünür “kapitalistler yeniden komünizmi icat edecekler”dedi sonra da farklı şeyler söyledi.

Bir de “korona zengin fakir ayırt etmiyor” dediler. Ama böyle değil. Yoksullar ve varsılların eşitliği diye doğada öyle bir şey yok. Bu korona içimizdeki bir hasetliği ortaya çıkardı. Korona ülke sınırlarını takmıyor ama korona virüse karşı mücadele de herkesin farklı tedavi süreci farklı. Yani bu romantik bir bakışla, farklı bir şey olarak görüyorlar. Bu salgıdan zenginler de fakirler de farklı etkilenecek.

Hayallerimizle, ütopyalarımızla gerçekleri birbirine karıştırıyoruz. Eşitlik özgürlük öyle birden ortaya çıkar mı?

U.B

Aynen yazılan makaleler , demeçler fazlasıyla ezber olduğunu görüyoruz.

Amerika’nın başındaki adam ilk başlangıçta söyledikleriyle şimdiki durumu çok farklı. Ama Trump’a, çok ilginç olarak halk desteği bu korona salgınıyla birlikte arttığı anketlerde ortaya çıkıyor.

Korona salgınıyla ilgili ilginç notlar aktarmak istiyorum:

*Newyork’ta 4 dakika da bir kişi korona’dan ölüyor.

*Türkmenistan’da korona virüs sözcüğü kullanılması yasaklandı. İran’a komşu olan ülkede salgının olmadığı söyleniyor.

*İtalya’da salgının ilk bir aylarından itibaren 50 bin Çinli’nin yaşadığı bölgede tek bir tane korona görünmüyor. Bu mahallede tüm insanlar evlerine gidiyor. Ve burada kendi içlerinde örgütlenip evlerdeki insanların ihtiyaçlarını karşılıyorlar, herkes maske takıyor, İtalya içinde küçük bir Çin mahallesi gibi yaşıyorlar.

Amazon takip eden bilir. Amazon bir taraftan çalışmaya devam ediyor. Burada çok sayıda işçi işini bırakıyor. Çünkü koronadan korunmak için şirketin, gerekli önlemleri almadığını söylüyorlar.

Fransa’da sağlık bakanı ülkede salgının temel sebebi kilisedeki ayin olduğu söyledi. Isparta’daki korona vakalarının 246 kişinin umreden dönenler olduğu, toplam umreden 268 kişi döndüğü haberi resmi makamlarca yapıldı.

Fransa’da Avrupa Birliği bayrağı indirilip yerine İtalyan bayrağı asıldı.

İngilizler gördünüz değil mi neden ayrıdık diye birlik kızgın birlik üyelerine serzenişte bulundu.

A.A

Hiçkimsenin elinde bir bilgi yok. Buna hazırlıksız yakalandı. Politika ulusal ama ekonomi küresel. Milliyetçi liderler iktidarda ama ekonomisi global.

Bizi bekleyen en büyük tehlike ekonominin bozulmasıyla salgın yüzünden meydana gelecek olan % 2 ölüm.

Daha önceki salgınlara küçük bir rakam.

Çok fazla bildiğimiz için çok daha fazla korkuyoruz.

Ekonomi global politika ulusal olunca bu ekonomiyi kontrol edenler ülkeyi bölmeye çalışacaklar. Umreyi kullanarak sağ kanattan bir saldırı yaparak diğer grup ile karşı karşı getirmek isteyebilirler.

Bizim karşı karşıya kaldığımız en büyük tehlike toplumun kutuplaşmasıdır.

Örneğin Geziciler terör örgütü diyebilir diğer grupta umreciler bunu yaptılar diyebilir. Her zaman bu kutuplaştırıcı tutumdan kaçınmak gerekir.

Sela okumak çok korkunç diyorlar yardımlaşmaya çağrıdır, gezi nedir o da bir dayanışma değil midir?

Bu kutuplaşma dünyada da var. Trump Meksikalı göçmenler ile diğerleri karşıtları kutuplaştırabilir.

Bizi diğer insanlarla din, siyasal görüş ırk üzerinden kutuplaştırmalarına izin vermemiz gerekir.

Kutuplaştırmak isteyenler, çocukluğundaki yaraları yüzünden diğerlerini yaralamak isterler.

Damara nasıl basılacağını bilir bunlar.

En büyük tehlike kutuplaştırmaktır.

Kutuplaştırmak kimden gelirse gelsin bu oyuna gelmemek gerekir.

%2 kaybedince dünya için her şey bitmez.

Belediye ile merkezi hükümetin çatışması kınanacak bir durumdur. Cenaze evinde kavga olmaz.

Çocukluğundan beri kavgacı olan insanla baş etmek zordur.

U.B

Bu ülkede dayanışma kültürü en büyük zenginliğidir. Büyük krizlerde bu ülkede yağmalama olmamıştır. Bu ülkede köylerden kentlere bir dayanışma yapılmıştır. Biz bu gelir düzeyi ile yaşamayı öğrenmiş toplumumuz. Ama bunu kaybedersek gelecek krizlere karşı çok savunmasız oluruz.

Amerika market ürünlerine tüküren bir kadın terörden yargılanacak. Yine Rusya da benzer olay yaşandı.

Bütün bu süreçte olağanüstü kötü bir not aldı ulusal kanallar.

Diğer tematik kanallarda ise salgınla ilgili konuşacak insanlar ekranlarda kendine yer bulamadı.

Kelli felli komplo teorisyenleri ortaya çıktı. Yok bu iş finans çetelerinin işi dendi.

Sars için de yapay bir virüs denmişti ama bilimsel olarak doğal bir şey olduğu ortaya konuldu.

İdlip konuşan aynı kadro tranfer olup diğer taraftan korona konuşmaya başladı.

Nasıl bu insanlar bu kadar sorumsuz olabildiler?

Nasıl medya kuruluşları bunları görmezden geldiler?

Bu sorumsuzluğun tuzağına nasıl düştüler?

A.A

Bir yerde çatışma varsa orada kimin ne tarafta olduğu önemli değildir. Bir organizasyonda iyi iş çıkması, eğitimli, zeki ve becerikli insanlara bağlıdır.

Hangi işi yapacağımıza karar verenler daha az bilgili kişilik örgütleri. Kişilik örgütlenmesini belirleyen ailedir. Ailede bir erkek ve kadından oluşuyor. Bir çocuk anne üzerinden referans alır. Annesinin değer görmediği yerde bir çocuğun hasarlı olmaması mümkün değildir.

Kişilik organizasyonu anneye verdiğimiz önemden belli olur. Kadına değer verilmiyorsa bizim bir sorunumuz var demektir. Bizde kadın değerli değil.

Göçün nedeni aslında kadındır. Çünkü kadın kamusal alana çıksaydı göç olmazdı. Ağrı’dan, Hakkari’den göçün asıl sebebi kamusal alanda karşı cinsini görmek istemesidir. Göçün nedeni aslında kadın sorunudur.

Korona virüste aynı sorun yaşıyoruz. İyi ve kötü eksik ve tam diye bölüyoruz. Kendindeki iyi kötü taraflarını ve sevdiğin kişinin iyi ve kötü taraflarına katlanmak demektir. Biz bu hasarlı. Yani evdeki kadının iyi ve kötü taraflarını görmüyoruz. Bölünmek kötülüğü karşı tarafa atmak en büyük tehlikedir. Halbuki bizim bu kavgayı bu bölünmeyi sonlandırmak zorundayız. Çünkü kötücül karakterler bizleri aşağı çekecektir.

Bir toplumun düzeyi en kötücül karakteri seviyesi kadardır.

Bizde kavgayı açığa çıkan her söylemi yok etmemiz lazım. Bizim kötüye ihtiyacımız yok. Şimdi Trump ve Putin kötü arıyor. Eğer biz kötüye fırsat vermezsek her şey çok güzel olur.

U.B

Hariri korona virüs salgını, başarısız neo libarel akımın kendi yanlışını kapatmak için kullanacağı bir olay olabilir diyor.

Suriye’deki duruma, dünyadaki adalet ve eşitsizlik sorununa bakmadığımız için bu sorunları çözemeyiz.

Dünyanın gelirinin % 50'si 227 aileye ait.

Dünya gelirinin % 99'u 77 milyon insana ait.

Avrupa’nın bir yıllık dondurma tüketimi 11 Milyar euro

3,5 milyar euro ile Afrika da susuzluk problemine çözüm bulunabilir.

Her gün zenginler 500 milyon dolar zengileşirken en fakirler 2 milyar dolar fakirleşmekte.

Doğadaki her şeyin bir sebebi vardır.

Her ülkenin temellerinde bir din var.

Nükleer atıklar hiçbir zaman kaybolmuyor.

Her şey bir tek bir soydan geliyor kültürel olarak ayrılıyoruz.

A.A

Bizim ülkenin nereye gittiğini biliyoruz.

Biz şuanda Ortaçağdaki insanlar kadar bir sıkıntı içindeyiz. Neyin hurafe neyin bilgi olduğu konusunda bir sıkıntı içindeyiz. Adam maydanoz kansere çare diyor. Maydanoz diyenler kazanıyor.

Zor zamanlar bizim kendimiz için bilgi edinmemiz için bir fırsat verebilir.

Ben insanın iyimserliğine inanmıyorum. Daha kötümser biriyim. Doğa anaç değildir sadece daha çok baba tarafı vardır. Yani çalışmazsan ekmek yoktur. Doğa nedir güçlü olanın kazanmasıdır.

U.B

Hocam sizin kitap yazma zamanınız çoktan geldi. Dünyanın temel prensiplerinden biri anlaşılmazlık. Anlaşılmaz olmak daha derin olmak gerekir. Kapasitenin üstünde olmak lazım ki bir şey alabilesin. Yani konuşulan hiçbir olgu o kadar kolay değil. İnsan beyni ile insan beynini anlamaya çalışıyorsun.

A.A

Ben kitap yazacak kadar yeni bir şey ürettiğimi sanmıyorum. Biraz daha bir şeyler gelişmesi gerekiyor.

Bir kitap yazmak kişinin kendisine hizmet gibi görenen bir şey gibi ama aslında başkasına hizmet eder. Bir kitap yazayım derken yüz kitap okuyamama durumuna düşersin.

Bana soruyorlar hocam ne okuyayım, ne seyredeyim diye.

Nobel Edebiyat ödülleri, oskar, cannes gibi filim ödülleri var.

Dünyanın konusunda en iyileri bir araya gelmiş ve senin için bir çalışma yapmışlar. Bunları izle bunları oku işte.

Kaygı ve korku anlarında hurafe ve bilim karışabilir onu gösteren bir dizi Freud Dizisi.

Adam böylesi şeçilmiş eserleri takip etmiyor “Benim ötekilerden farklı olamaya ihtiyacım var” diyerek narsist kişiliğini ortaya çıkarıyor. Nobel ödülü veren kurulu aşamayı düşünebilir mi?

Cannes film festivalinde adamlar seçmişler işte. Daha ne istiyorsun.

Korona virüste de aynı şeyi görüyoruz. Çok korkmakla bana bir şey olmaz demek patolojik bir şeydir.

Yani birşey biliyorsan hakemli bir dergide yayınlarsın.

Ben her kitap okuduğumda farklı şeyler düşünerek ne kadar eksik olduğumu anlıyorum.

U.B.

Orhan pamuk benim hocam oldu. Böyle kült yazarlardan ders alma şansını elde ettim. Orhan Pamuk dünyanın en zarif adamlarından biridir. İlk üç romanı çok özel buluyorum ama diğerlerini pek sevmedim. Ama Nobel ödülü üzerinden yapılan tartışmalara bakınca Türk Edebiyatı nesir bakımından o kadar mükemmel değildir.

Ama Divan edebiyatı başka bir şeydir. Bu konuda şiir tarafı çok daha ileri olurken düzyazı o kadar iyi değildir.

Ama Orhan Pamuk Nobel Edebiyat ödülü alıyor.

A.A

Kafası çalışan insanlar için böylesi değerlere saldırı yapması o kadar önemli değildir.

Ana dilinde Nobel almış eserleri varsa

Canneste ödül alan insanlar varsa bu çok önemlidir.

Psikiyatrist olarak Nobel edebiyat ödülü verilirken salonda kimlerin olduğunu bir düşünün, dünyanın en önemli sanatsever insanlarının sizi alkışladığı bir şey varsa o iyi bir şeydir. Hala sizi birileri alkışlıyorsa hala kendini tutuyorsa bu adam iyi biridir.

Korona virüs uzlaşmacı olup olmadığımızı gösteriyor. İnsanı maymundan hallice yapan şey alçakgönüllü olmasıdır. Korono virüsle ile dünya değişecek bilmem şey olacak diye düşünmek olacak şey mi?

Böyle bir şeyi ancak çocuksa bir şeydir. Virüs gelecek her şey değişecek olacak şey mi?

Bu kadar para sahibi kimi finanse edecek, hangi medyayı kuracak ne olacak?

Virüsle her şey olacak öyle mi?

Bilim çok kıymetli bir şeydir. Sınıf bilinci olmadan örgütlenme olmadan bu iş olur mu?

--

--

Rüstem Yurteri
Adalet Yayın

“Hakikat diyalog ile ortaya çıkar.” Sokrates.