İki: Senin Hayatın

Utku Kaynar
Kızlarıma Mektuplar
3 min readNov 7, 2018
“blue wooden door” by Jan Tinneberg on Unsplash

7 Kasım 2018 Çarşamba / San Jose, Kaliforniya

Ada,

Geceleri şehrin ışıklarından uzakta bir yerlerde kafanı kaldırıp gökyüzüne baktığında, dünyayı sarmalayan sonsuz karanlığı ve onun içinde parıldayan yıldızları görüyorsun.

Bu yazıyı okuduğunda kaç yaşındasın bilmiyorum. Sen 13 milyar yıl yaşındaki bir evrenin içindeki milyonlarca galaksinin birinde, o galaksinin önemsiz bir köşesindeki genç bir yıldızın etrafında dönen çok şanslı bir gezegende doğdun.

Biz o genç yıldıza güneş, senin doğduğun gezegene, yuvamıza da dünya diyoruz.

Yuvamız Dünya seninle birlikte tüm insan ırkına, milyarlarca hayvan, bitki ve canlı organizmaya ev sahipliği yapan 5 milyar yaşında bir gezegen. Dünyamız ve bizler öylesine şanslıyız ki, dünya güneşe olduğundan yüzde bir daha uzak veya yakın olsa içinde varolduğumuz hayat hiç oluşmayabilirdi, biz de evrenin içinde bulunan trilyonlarca diğer gezegenin kaderine katılırdık. Dünyadaki yaşamın, güneş sayesinde varolduğunu, gündüzleri gördüğün ışığın tüm dünyadaki hayatı var ettiğini biliyoruz. O hayatın uygun koşullar gerçekleştiğinde kendi kendine geliştiğini de.

“stargazer digital wallpaper” by Casey Horner on Unsplash

Mensubu bulunduğun insanlar, yani biyolojik adıyla homo sapiens, bundan yüz bin yıl öncesine kadar, kendisine benzer en az altı farklı insan türü ile dünyada yaşayan önemsiz bir maymun türüydü. Uygun koşullar gerçekleşti ve bu önemsiz maymun, sadece tüm gezegeninin besin zincirinin en üstüne çıkmakla kalmadı, aynı zamanda da kendisinin mutlak hükümdarı olduğu büyük bir uygarlık kurdu. O uygarlık ki, gezegenin tüm kaynakları; yani su, toprak, hava ve diğer canlılar insanın amaçlarına hizmet eder oldular.

Ada, bildiğimiz detaylı tarih en çok oniki bin yıl öncesine dayanıyor. Bunun aşağı yukarı yedi bin yıllık döneminde kör topal kayıt tutmaya başladığımız, son iki üç bin yıllık süreçte de içinde bulunduğun uygarlığı düşe kalka inşa etmeye çalıştığımız söylenebilir. Sen milattan sonra 2018 yılında doğdun. Yani son iki bin yıldır düzenli olarak, dünyanın güneşin etrafında attığı turları sayıyor ve bir tanesini bir yıl olarak adlandırıyoruz. Sen doğduğunda, dünyadaki ortalama insan ömrü seksen yıldı ve giderek yükseliyordu. Belki bunu okuduğunda yüz on yıla çıkmış olur, kimbilir?

Tüm bunlardan aklına, insanın koordine biçimde hareket eden ve birbiriyle barış içinde yaşayan bir tür olduğu gelmesin. Tam tersine. Hepsini anlatacağım.

Ama önce bu yazıda okuyageldiğin rakamları tekrar gözden geçirelim:

  • On üç milyar yaşında bir evren
  • Beş milyar yaşında bir dünya
  • Üç buçuk milyar yaşında bir yaşam tarihi
  • İki yüz bin yıldır bu haliyle varolan bir gelişmiş-maymun, insan.
  • İnsanın on iki bin yıldır bir farkındalık ile bildiği, en fazla beş bin yıldır düşe kalka inşa ettiği uygarlık
  • Seksen, bilemedin yüz yıllık tekil insan ömrü.

Ve kendi yaşamında çok karşılaşacağın, tüm bu acizliğine rağmen kendisini evrenin merkezine koyan türdeşlerin, insanlar.

Ada, insan da yaşamın diğer tüm unsurları gibi doğar, büyür, yaşar ve ölür. Bu biyolojik sürecin başındasın. Yaşamın boyunca hayatının anlamı, ona nereden baktığına göre sürekli olarak değişecek ve sen de diğer türdeşlerin gibi, evreni, dünyayı ve insanı bu noktaya getiren süreç anahtarını unutup, öncesiz ve sonrasız bir algıya kapılacaksın. Hepimiz gibi.

Şunu unutma ki bu algı; insanın evren denen azametin büyüklüğü ve kendisinin görece küçüklüğü, önemsizliği ve bilgisizliği ile başa çıkmasının yollarından biri. Önemsizliğimizden ancak onu unutarak ve yaşamımızın içinde belirli şeylere önem vererek kurtulabiliyoruz.

İnsan yaşamı işte böyle bir sihir kızım. Bir yanda öyle önemsiz, hatta yok sayılabilir, bir yandan da inanılmaz bir mucizenin, yaşayan açısından olağanüstü bir yolculuğun adı.

Bu yolculuğu işte, yaptığın bilinçli / bilinçsiz tüm tercihlerin, tüm eylemlerin ve onlara eşlik eden tüm duyguların ile sen yapacaksın. Çünkü tüm çabamıza rağmen ancak ucundan kıyısından bilebildiğimiz, evren ve hayat denen bu destansı macerada sen, yaşıyorsun.

Yaşamını bir armağan gibi yaşa ve aynı zamanda ona bir ödev gibi anlam yükle. O anlamın içini doldurmak için deliler gibi çalış, sonra da anı geldiğinde çılgınlar gibi eğlen. Bil ki, insan denen varlık yukarıda anlattığım tüm çelişkileri bünyesinde taşıyor, büyük ile küçük, anlam ile boşluk hayatın içinde birlikte var oluyor. Ne tam birisin, ne diğeri.

Sev, öğren, yaşa ve senden sonrakilere bir miras bırak kızım.

Sevgiyle,

Baban.

--

--