Sekiz: Özgürlük

Utku Kaynar
Kızlarıma Mektuplar
3 min readJun 16, 2019

16 Haziran 2019, San Jose, Kaliforniya

Ada,

Bugün tam 8 aylık oldun. Seninle yaklaşık 70 gündür görüşemiyoruz. Bugünün bir özelliği daha var, bugün aynı zamanda Babalar Günü.

Sayende ilk babalar günümü yaşıyorum, ama bunu seninle kutlayamıyoruz çünkü elde olmayan nedenlerle senden uzaktayım.

Seni çok özledim.

Bugün özgürlük üzerine konuşacağız. Yaşamında çokça yer tutacak bu olgunun ne olduğunu ve ne olmadığını anlaman çok önemli kızım.

Özgürlük, herhalde aşktan sonra insanların üzerine en çok yazıp söyledikleri kavram olmalı. Onun için ne insanlar mücadele etti, kimler yaşamını yitirdi, kimler ona ulaştı, kimler onu zapturapt altına almak istediler. Üzerine ciltlerle kitaplar yazıldı. Özgürlüğün tarihi bir manada insanlığın da tarihi sayılabilir. Benim amacım bu mektupta konuyu etraflıca ele almak değil elbette, sadece sana diğer mektuplarda olduğu gibi basit, kullanışlı olabilecek ipuçları vermek.

Peki nedir bu özgürlük? Çağımızda ulaşılan en modern tanım, düşünce, din, inanç, vicdan, politik görüş ve yaşam tercihlerinde başkalarının denk şekilde tanımlanan özgürlüklerinin başladığı noktaya kadar serbest olmak demek.

Yani düşüncelerin sana aittir, onları düşünmekte serbestsin. İnançların sana aittir, onlara inanmakta serbestsin. Yaşam tercihlerin veya politik görüşlerin nedeniyle sorgulanamaz, yargılanamaz veya cezalandırılamazsın, bunlardan ötürü sosyal olarak izole edilemezsin.

En azından teorik olarak.

Ada, dünyada pek çok ülkenin vatandaşları (ve zaman zaman, kısmen anavatanının yurttaşları bile) yukarıdaki çerçevenin dışında yaşıyor. Hem ülkelerin seçilmiş / atanmış yöneticilerinin tercihleri, hem de toplumların sosyal baskıları nedeniyle yerleşik düzenin dışında bir -hakedilmiş- serbesti en azından pratikte mümkün değil.

Temel hak ve özgürlükler dediğimiz kavramın bütün insanlık için ortaklaştırılmaya çalışılmasının nedeni bu.

Bunların pek çok örneği ile yaşadığın yüzyılda karşılaşacaksın: Baskıcı ülkeler, toplumlar, sosyal çevreler ve insanlar. Daha da acısı, baskıcı toplumsal cinsiyet. Ne var ki bu yüzyıl kadınların damgasını vurduğu bir yüzyıl olmaya doğru ilerliyor. Umut ediyorum hemcinslerinin daha önceki dönemlerde karşılaşıp mücadele ettiği baskılarla tanışmayacaksın.

Ada, düşüncelerinde, inançlarında ve seçimlerinde serbestsin. Bizim annenle görevimiz sana bunları geliştirebileceğin, yaşamı tüm boyutlarıyla öğrenip deneyimleyebileceğin bir ortam sağlamaktır, sana belirli bir düşünce biçimini dayatmak değil. Mutlaka bizim düşünüş yöntemlerimizle ortaklaştığın yerler olacaktır. Ancak önemli olan kendi sesini bulman, kendi hayat şarkını söylemendir. O şarkının notalarında takıldığın yerlerde hep yanında bizi bulacaksın. Fiziksel olarak her zaman olamasak bile sözlerimizle, birlikte geçirdiğimiz zamanlarla, sana öğrettiklerimizle orada olacağız.

Hangi sesi bulursan bul, hangi şarkıyı söylersen söyle, neyi seçersen seç, seni hep sevecek ve destekleyeceğiz.

Tüm bunlara rağmen, yaşamında başkalarının şarkılarını söylemenin istendiği dönemler olacak. Bazen kendini uyum sağlamak zorunda kalmış olarak bulacaksın. Bu da yaşamın bir parçası.

Ada, yukarıda anlattığım çerçeve çoğunlukla dışsal serbestlik ile ilgili. Bir de içsel özgürlük var.

Yaşamında karşılaşacağın insanların pek çoğu, fiziki dünyasında serbest olsalar da, ruhsal dünyalarında özgür değildirler.

Gerçek özgürlük, etki ile tepki arasında seçim yapabilme iradesidir kızım. Yaşamında başına gelenleri seçemezsin ancak onlara vereceğin tepkileri seçmek senin elindedir. Düşüncelerini, hislerini seçemezsin ama onlara vereceğin tepkiyi seçebilirsin.

Özgürlük, bir insan olarak sana etki eden şeylere tepki mi yoksa yanıt mı vereceğin sorusunun cevabıdır. Bir insanı tepkileri, otomatik duygular, aklın imbiğinden geçirilmemiş düşünceler yönlendiriyorsa o insana özgür denilemez.

İşte bu nedenle çoğu insan serbesttir, ancak çok azı özgürdür.

Gerçekten özgür olmak, düşüncelerden duygulara kadar tüm etkenlere verilen koşullanmış tepkilerden arınmaktır.

Özgürlüğün tersi fiziki tutsaklık değildir, düşünsel dogmadır. Dogma, sorgulanmayan düşünce ve duygu kalıplarının sonuçlarıyla yaşamaya razı olmaktır.

Ada, yaşam denen bu macerada sana düşen, kendi sözlerini ve şarkılarını bulmaktır. Başkalarına benzemeyebilirler. Başkaları sevmeyebilir. Önemli değil. Onları ancak dogmadan uzaklaştığın ve kendine, eğitimine, büyütülmene ve öz benliğine güvenip yaslandığında bulabilirsin.

Bulduğunda göreceksin ki en temel özgürlük insanın içinde, kalbinde ve zihninde özgür olmasıdır. Bunlardan yoksun olduğun sürece bedenin ve ruhun da ancak serbest sayılabilir.

Bu dünyada kendine yapabileceğin en büyük iyilik, kalp, zihin, beden ve ruh özgürlüğünün değerini bilmektir kızım.

Bu mektubu, özgürlüğü anlatan çok sevdiğim bir şarkıyla bitiriyorum. Bu şarkıyı ilk dinlediğimde senin gibi bir çocuktum, muhtemelen 6 yaşından büyük değildim. Dinle bakalım, sevecek misin?

Zülfü Livaneli / Özgürlük

Sevgiyle,
Baban.

PS. Bu fotoğraf ilk Babalar Günümüzün anısına.

Ada ile Babası, Haziran 2019.

--

--