On: Yürümek ve Düşmek

Utku Kaynar
Kızlarıma Mektuplar
2 min readSep 16, 2019

16 Eylül 2019 / San Jose, California

Ada,

Bugün tam 11 Aylık oldun ve her ne kadar annenle ben buna inanamasak ta önümüzdeki ay birinci yaşını kutlayacağız. Bu bir yıl hem senin gelişiminle, hem de benim işlerimin hızlı gidişatı ile öyle bir göz açıp kapama süresine sığdı ki doğrusu anlamadım.

Bugün yürümekten ve düşmekten söz edeceğiz. Daha doğrusu, bu iki kavramın senin hayatında tutacağı yerden.

Daha yeni emeklemeye başladın, şimdi ise yavaş yavaş bir yerlere tutunarak yengeç adımları ile yürüyorsun ve benim seninle uyanık geçirdiğim zamanımın önemli bir kısmı, senin bu çabana destek olmakla geçiyor. Sen bir yerlere tutunuyorsun, ben ellerim senin iki yanında havada duruyorum ki, düşersen seni tutabileyim.

Geçen gün sen yine bir yerlere tutunmuş adım atmaya uğraşırken şunu fark ettim: yürüyebilmeyi öğrenebilmen için öncelikle düşmekle barışabilmen gerekiyordu. Sadece düşmen, düşmeye aldırmaman, düşmeyi umursamaman değil; bunların hepsi ve biraz daha fazlası olarak düşme fikriyle barışabilmen. Bu olmaksızın sağlıklı adım atman mümkün değildi. Yürümeyi öğrenmen düşmeye alışman ile mümkündü.

Bu düşünce beni sarstı, çünkü hayatta büyükler olarak çoğunluğun -bazen benim de- uyguladığımızın tam tersine bir durumdu bu.

Çocukken kırılganlığımızı, canımızın yanabilmesini, düşebileceğimizi ve geçmişte daha bir çok defa düştüğümüzü kabul ederek yaşarız hepimiz, başaramamak hayatın ve oyunun bir parçasıdır o yıllarda.

Büyüdükçe, içinde yetiştiğimiz kültür, eğitim ve iş hayatının rekabetçi yapısı, toplumda yüceltilen yenilmezlik, incinmezlik kavramları bu olguyu değiştirir. Artık değerli olan düşmeyi bilmek değil sonuca ulaşmaktır, incindiğini göstermek değil kazanmaktır. En büyük kazananların, en güçlü, en incinmez, en kesseler acımaz olduğunu varsayan bir kültürün içinde yaşıyoruz gündelik hayatta. Bu tüm galipleri zayıflıklarını saklamaya itiyor. Elbette hata yapmak destekleniyor, ama sadece kazandığın sürece.

Bebekken öğrendiğimiz bu kadar basit ve değerli bir şeyi, büyürken bu nedenle unutuyoruz.

Yaşamında umarım uzun yıllar boyu çeşitli yolları yürüyeceksin, çeşitli deneylerden geçeceksin, insanlar tanıyacak, maceralar yaşayacak ve umuyorum ki hep öğreneceksin.

Ne eğitim yaşamında ne de yetişkinliğin sırasında zayıflıklarını göstermenin esas güç olduğunu unutma kızım. Esas güç, yürümeyi öğrenirken öğrendiğin, sonrasında da kültür ve sistem sayesinde -belki- unuttuğun gibi zayıflığını gizlemekte değil, onunla barışıp onu aşabilmende yatar.

Bazen bazı mücadeleler kaybedeceğini bilsen bile verilmeye değer. Esas kazananlar, mücadeleleri, maçları değil kendilerini -ve onlara zayıflıklarını gizlemelerini öğüt veren egolarını- yenebilenlerdir.

Düşebilirsin. Tökezleyebilirsin. İncinebilir, kırılabilir, ağlayabilir ve acı çekebilirsin. Bunları kabul ettiğin ve çevrende seni önemseyen insanlarla paylaştığın ölçüde güçlü olacak ve ayağa kalkıp yeniden deneyecek gücü kendinde bulacaksın.

Kırılganlığını görüp gösterecek gücü kendinde bulduğunda onun üzerine gitmeyi ve nihayet onu kendi haline bırakmayı da öğreneceksin çünkü. Ne kadar uzağa yürüyebileceğini, ne kadar düşebildiğin ve ne kadar kalkabildiğin belirleyecek.

Hayat böyle bir şey: Düş ve kalk kızım. Öğrenmenin daha iyi bir yolu yok.

Sevgiyle,
Baban.

--

--