COVID-19'un Kadınların Yaşamına Etkileri
Korona virüs salgını Wuhan kentinden çıkıp dünyada etkilerini gösterdiğinden beri, her bölge kendi içinde farklı boyutlarda bu salgından nasibini aldı. Topluma etkisi bir yana, farklı insan gruplarını hatta cinsiyetler üstünde bile farklı boyutlarda etkileşimi oldu. Örneğin haberlerde genele bakıldığında hiçbir kadının iş yok bakanım, valim dediği duyulmadı. Ancak, televizyonlarda veya ulusal haberleşme araçlarında durumu kötü olduğunu için bir annenin üç evladı için sobayı açık bırakıp intihar ettiğini kesin duymuşsunuzdur. Bu yazıda da kadınların korona virüs’ten nasıl etkilendiklerine; maruz kaldıkları ekonomik, psikolojik ve fiziki zorbalıklar üstünden bakacağız.
Herkesin hayatı Korona virüsten öyle yada böyle etkilendi, ama en büyük etkilerinden birisi kesinlikle ekonomik yönden yaşandı. Sadece Türkiye değil tüm dünya ekonomik açıdan olumsuz yönde etkilendi. Bunun başlıca sebebi korona virüs’ün ulaşımdan tutun yiyecek sektörüne kadar; hayatımızın içinde olan en basit gündelik marketleri bile küçültmeye hatta bazı şirketler özelinde kapanmaya itti. Durum böyleyken kadınların basit ev alışverişleri ve gündelik harcamalarının etkilenmemesi söz konusu bile değil. Bir de Türkiye’deki kadın çalışan nüfusun erkek çalışan nüfusunun yarısından daha da az bi konumda olduğunu düşünürseniz evdeki hesap kadınlar için çarşıya uymadı. Gerçek enflasyon verileri yüzde 15 barajını hiç geçmese de, yer yer özellikle Metropol’lerde gerçek enflasyon ürününe göre %100-%200 bandında değişim yaşandı. Örneğin elektronik, gıda ve otomotiv gibi sektörlerde. Bu da en çok bu metropol’lerde yaşayan orta ve alt sınıf olan kadınların mutfak alışveriş alışkanlıklarını değiştirmelerine neden oldu. Bir çok ailenin evine yeni normallikte lüks olarak sayılan beyaz peynir dahi girememeye başladı. Bununda ana etkenlerinden biriside ataerkil bir toplumda, evde oturan kadın nüfusunun artık eşlerinden aldıkları ile ev ekonomisini yürütememeleri olarak gözüküyor. Zaten çalışma şartlarının belki de sanayi devrinden sonra en kötü olduğu noktalaya doğru giderken, birde bozuk bir ekonomide kadın nüfusunu çalışma hayatına dahil edebilmek bu pandemide bir seçenek olarak bile kalmıyor.
İkinci olarak da, korona virüs pandemisinin sosyal boyutu var. Pandemi beraberinde birçok kısıtlama ve yasaklamaları da peşinden getirdi. Her bireyin sosyal yaşamının derinden etkilendiği tartışılmaz bir gerçek. Ancak, kadınların bu süreçteki yaşadıkları zorluklara bakarsak çok daha derin ve kalıtsal sorunlara dayandığı su götürmez bir gerçek. Serap Bellibaş’la yaptığım röportajda korona virüsten sonra yaşadığı kısıtlı sosyal ortamda ne gibi değişikler olduğunu konuştuk. Serap, en büyük zorlanmanın geceleri arkadaşları ile vakit geçirirken güvenlik hissinin çok azalması olduğunu söylüyor. Bunun nedenini salgın nedeni ile azalan sokaktaki insan sayısı ve insanların artık merkezi yerler yerine açık arazi alanları tercih etmesi olarak görüyor. Serap; ‘eskiden gittiğin yerdeki ortamdan emin olabiliyordum, fakat şu anda arabanda bile sohbet ederken bi’ yanındaki araçta kim kimlerle vakit geçiriyor bilemiyorsun. Bir olay yaşasan en yakın polis memuru sana gelene kadar çok geç olma ihtimali bile var dedi.’ Tabi sosyalleşmek sadece bir boyutu, evde zorunlu veya gönüllü geçirilen karantina dönemleri ayrı bir boyut. Evde kapalı kalma psikolojisine hiç değinmeden direk ailenin ve aile içindeki bireylerin kadının üstündeki psikolojik etkilerine bakmak daha anlamlı olur. Genel olarak boşanma verileri karantina döneminde artışta, zaten Türk aile kültürü, erkeğin çalışıp evde minimum vakit geçirmesi üstüne kurulu olduğu için şaşırılacak bir istatistik değil ancak, maalesef Türkiye’de, her aile boşanma yanlısı değil; alışkanlıklarından çıkıp kahveye gidemediği için mutsuz olan erkek, kadını evde bir nevi stres atıcı olarak görmeye başlıyor. Ne kadar televizyonlarda şiddeti sadece fiziksel olarak görsek de, daha büyük oranda psikolojik şiddete maruz kalıyorlar, hatta bazı istismarlar gündelik yaşamın bir parçası durumuna dönüşüyor. Mesela bir erkeğin eşine sadece hakaret fiilleri ile seslenmesi gibi.
Son olarak karantina döneminde evde geçirilen sürede en çok kadınların psikolojik ve fiziksel istismarlara maruz kaldıkları bir çok veriyle gözler önüne seriliyor. 2019-2020 kadın cinayetleri haberinde de görüldüğü gibi 2020 yılında kadınlar en çok ev ortamında katlediliyorlar . Zaten Türk aile hiyerarşisinde bazı konularda erkek çocuğunun bile altında kalan kadınlar, evde karantina altında ilk kurban durumuna düşmüş durumdalar. Şöyle düşünün ki, tek göz odada 5 6 kişilik geniş ailelerin oluşturduğu çok büyük bir kitle var, kişisel alan hal getire. Ailenin tüm ev işi yükü de kadına yüklenmişken, bir de o tek göz odada 48-72 saat aralıksız karantina altında bir kadın, resim çok karanlık… Üstüne karantinanın getirdiği ekonomik vs. etkenler de eklenince kadın en zayıf halka konumuna düşüyor. Şayet, istismar edilebilecek kız çocukları yoksa!