Sunum 101

Ahmet Eryılmaz
Ahmet Eryılmaz
2 min readDec 25, 2022

--

Kimse bilmek zorunda değil; 101 bir üniversite ders kodlama sistemi. Biraz Amerikanvaridir. Başlangıç düzeyi demek.

Bu konuyu geçmişte çok ele aldım ama galiba öncekileri hep bilimsel gerekçelere oturtmaya çalışmıştım; bu, okunabilirliğini biraz zorlaştırıyor.

Bu defa öyle yapmayacağım, dümdüz. Çünkü on yıllar boyunca hiçbir şey değişmedi. Belki de yeterince açık konuşulmuyor.

Sunumun en önemli bölümleri giriş ve final.

Dinleyenler ilk birkaç dakikada infaz eder. En önemli vazgeçme sebepleri de laga lugadır. Laga luganın içinde kendini uzun tanıtma, az sonraki konunun methiyesi, sağa sola teşekkürler ya da herhangi bir içi boş girizgah olabilir. Böylece en değerli saniyeler çöpe.

Ne olabilirdi? En doğru açılış, sunumu yapanın o konuda konuşmaya neden hakkı olduğu ve anlatacağı konunun -çok belli değilse- dinleyenlere nerede/nasıl faydalı olabileceğini söylemek. Yani “yeterliliğimden ve çıkarınızdan dolayı dinlemeye değerim”. Nokta atış 3–6 dakikada biter ve esas konuya geçiş.

Bundan sonra gelen en yaygın facia slaytlar.

Söylenenin aynısı slaytta yazıyorsa neden bir daha anlatıyorsunuz? Bazen de kitap sayfası kadar çok şey yazıyor; o kadar yazıyı hem okuyup hem dinlesinler mi? Yapamayacaklarını biliyoruz, o zaman ya yazılan ya söylenen boşa gitmez mi?

Ne olabilirdi? Görsel, dinlemeyle birleşirse anlamaya yardımcı olabilir, kabul ama rekabet etmemek şartıyla. O zaman slaytlar konunun kılavuzu olmalı; söylenenlerin anahtar sözcükleri, ya da alt konu başlıkları. Mesela bir yemeğin nasıl yapılacağı anlatılıyorsa yemeğin adı ve yapımında bilinmesi şart olan birkaç kritik bilgi (miktarlar ve pişme süresi). O yemekle ilgili 6–7 seçilmiş sözcük; kalanı anlatım.

Herkes yapamaz ama hatırladığım çok başarılı bir sunumda slaytlar sadece konuyla ilgili görsellerden oluşuyordu. Bir başkasında sadece içindekiler sayfası yansıtılmıştı; konu ilerledikçe öncekiler flulaşıyor, anlatılan şey koyulaşıyordu; tek slaytla bütün sunum.

Dinleyen, slaytlara bakarak anlamamalı; dinledikten sonra bir anlam ifade etmeli. Yazılanlar birer yol işaret levhasıdır; “bu yöne gidiyoruz, rehberinizin açıklamalarını dinleyiniz.”

Akış sürekli monolog olamaz. Dinlemek isteseler bile insanların dikkat odaklama süresi buna izin vermez. O süre tartışmalı; biraz geriden gelenler hâlâ 12–20 dakikadan bahsediyor. Bence imkan yok; maksimum 5–6 dakika. Bu aralıklarda dinleyenlerin zihnine kapa-aç yapmak lazım.

Ne yapılabilir? Cep telefonlarından ekrana -bir platform/uygulama üzerinden- gerçek zamanlı katılımcı geri bildirimleri yansıtılabilir. Grup konuşulabilir bir sayıysa karşılıklı konuşulabilir. Dinleyenler fazla kalabalıksa araya anlatılan konuyla ilgili öyküler ya da videolar eklenebilir. Bunların her biri kısa bir dikkat süresi daha kazandırır.

Stand-up’çılara bakın, tamamen böyle yaparlar.

Aslında her sunum yarı stand-up.

Bitiriş de başlangıç kadar önemli. Bütün söylenenleri mükemmel anlamış olmak zorunda değiller. Hatta büyük ihtimalle bir kısmı uçmuştur bile. Özetleme, aynı sözcükleri kullanmadan mini bir derlemedir. “Kalanını kaçırmış olsan dahi bu kadarcığını anla yeter.”

Sunum bir iletişim metodu. Birçok temel ilkesi günlük konuşmalarda da geçerli. İnsanları bayıltmadan sunum yapan, ilişkilerinde de bayıltmadan basit bir şeyi anlatır.

--

--