Amsterdam’da ilk bir yıl sonrası izlenimler

Melissa Gürcan
Amsterdam Günlükleri
3 min readNov 26, 2018

Bir yıldan sonra “profesyonel” Amsterdam’lı olmakla ilgili aktarımlarda bulunmak istiyorum. Tamamen kişisel deneyimlerimden vardığım birkaç konu var.

Öncelikle hava durumu; hani ortamlarda diyorlar ya Hollandalıların sadece yağmur için bir sürü farklı deyimi var diye.. Gerçekten çok haklılar, her yağmur arkasından konuştururken, bir sonraki yağmur bir öncekini aratıyor. Soğuklar, alışacağız dedikçe alışıyor gibi oluyormuş gibi yapıyoruz. Soğuk işte, soğuk yani. Telefonumda en çok kullandığım uygulama olan hava durumu uygulamasını açmayalı uzun zaman oldu. Çıkarken bile nasıl giyineyim diye asla bakmıyorum. Soğuk işte öyle ya da böyle. Kabullenemediğim ve kabullenmek istemediğim tek şey rüzgar. Sevmiyorum. Püfür püfür esmiyor burada, tekme tokat esiyor. Ne yöne gittiğinin bir manası yok, o her zaman karşından esiyor sana bisikletliysen. Neyse, hava durumu olayları böyle.

Bisiklet demişken; bisiklete binmeye ciddi anlamda alıştım. “Ne trafik canavarları var yaa!” lar derken onlardan biri oldum, eşim artık benimle birlikte yolculuk etmekten pek hoşlanmıyor. Onu unutuyormuşum — gerçekten bir gün lastiği patlamış gelmedi diye bekle bekle, en son beni terk etti diye düşünürken, yürümekten içi çıkmışken gelişini gördüm. Birlikte söylendiğimiz tek şey Gökay’ın bisikletine sürekli bir şeyler olması ve bizim bisikletleri gezdirerek kilometrelerce yürümemizden kaynaklanan “ hayatım seninle bisiklet yürütmekle geçiyor” şeklinde değişti, eskiden sadece onu beklemekle geçerdi.. Bisikletle ilgili başımıza gelebilecek –çaldırmak hariç- her şeyi yaşamış olabiliriz. En son bisikletlerimizi her zaman aynı yere park ettiğimiz için birileri tarafından bisikletlerimize kasti zarar verilmesiyle, bütçemizi oldukça altüst ettik. Hani 6–7yle çarpmasanız da çok paralar edecek kadar para ödedik biz bu bisikletlere.. Neyse ki bisikletçimiz süper, onlar İngilizce konuşmuyor, biz de Felemenkçe konuşmuyoruz ama müthiş anlaşıyoruz.

Yeme içme; alışveriş tercihleri, pahalı — ucuz kavramları oldukça değişiyor. Türkiye’den geldiğinizde ya düşünsene 2 Euro ama 2 birime bu ne kadar ucuz derken, buna 2 Euro vermem gider şuradan alırım daha iyi gibi değişimler gösteriyorsunuz. Şu aralar yemek alışveriş için en favorimiz pazar ve belirli ürünleri, sadece belli marketlerden almak şeklinde değişti. Kıyafet oldukça pahalı geliyor, “Türkiye’ye gidince alırız” a döndü. Geriye kalan küçük mobilyadır eşyadır ikinci el cennetinden rahatlıkla tedarik edilebiliyor, çılgınca da tavsiye ediyorum (Bu konuda başka bir yazı yazmak var aklımda).

Sosyallik, sanırım hala severek gittiğimiz sinema en büyük sosyalliğimiz hala. Bu sene gittiğimiz o kadar çok film oldu ki. Buradaki bedava etkinliklerden sonra en ucuz sosyalleşme aracı diyebilirim. Sonrası eş dostla kahve, bira, şarap. Büyük dans etkinlikleri ya da bu Cumartesi yaşayacağız bu günü gibi durumlara henüz girmiş değiliz — O günler de gelecek.

Genel anlamda buradakilerin hayat tarzına katıldığımız durumlar da oldu elbet; mesela merkezde bisiklet sürerken “lanet olası turistler” diyor insan. Turistleri de anlıyorum ama bisiklet yolundan yürümemek ne kadar zor olabilir, ya da yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçmek.. Neyse. Evi soğuk tutmak; kesinlikle çok doğruymuş, pintilikten öte serin bir odada uyumak ciddi anlamda uyku kalitesini arttırıyor. Bu konuda tek mutsuz kişi, biricik kedimiz Tigger, küfür ede ede polar örtüsüne sarılıyor.. Gece erken yat, sabah erken kalk; ya ne komik 10’da ışıkları sönüyor ehe ehe diyordum, saatin 10’u gösterdiğini gördüğüm gibi yatağa gidiyorum, kitap falan derken uyuyakalıyorum. Sabah erken kalkmak da ciddi anlamda sizi hayata +1’le başlatıyor.

Kısaca geçen bir senede hayatımızda ve düşüncelerimizde bu şekilde değişimler yaşadık. Seneye tekrar değerlendirmek üzere, sevgiler..

--

--

Melissa Gürcan
Amsterdam Günlükleri

A newly minimalist, proud data scientist, trip hop lover, blogger and happy