Aş(ı)k Utangaçlığı

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
3 min readJan 28, 2023

Utanmak kültürel ve bireysel süreçlerin ürünüdür. Bilinç dışımızın ani atakları ortaya çıkınca; halüsinasyon/illüzyon ve fantezi etkileri oluşturabilir. Ani izlenimler ve alakasız düşünceler zihne üşüşürler. Çoğunlukta bunlardan bahsetmek yada bilinmesi kişiye utandırıcı geleceğinden ve kişi susmayı tercih edecektir.

Bu his en insansı yanımızdır. kendi varlığımızı ötekinin bakışıyla sahneye koymaktır. Başkasıyla ortaya çıksa da utanç, doğrudan varlığımıza dairdir. Bu anlamda utanmak (kınanma) aşkın dibidir… En son mertebesidir. Aş(ı)kın gizli kalmasını, yalnızlığı derinleştiren ve tabiki acının tekilliğini artıran bir duygudur. Lanetlenmeyi göze almadan, gurur yapmayı bırakmadan, kınanma giysisini giymeden aşkın dibini görmüş olamazsınız… O ateş yakacak gururu…

İlk kez psikolog Brian G. Gilmartin tarafından bilimsel literatüre sokulmuş bir kavram… Ben ve biz zaten kültürümüzden biraz farklı olsada bunu biliyorduk. Gilmartin kronik bir utangaçlığın özgül bir tipini açıklamak için kullanılmış bu kavramı. 1979'da bu tezin üzerinde çalışmış. “Shyness & Love: Causes, consequences, and treatments” adlı kitabında yayınlanan açıklamasına göre; Aşkından, aşık olduğu kişiden utanan insanlar, potansiyel romantik ve seksüel partnerler’in bulunduğu gündelik ilişkilerde kendilerini iddialı hissetmekte zorluk çekerler. Örneğin, aşkından utanan heteroseksüel bir erkek, endişelerinden dolayı, kadınlarla arkadaşlık kurmakta zorlanabilir.

Klinik literatüre bakıldığında, aşırı derecede utangaç bazı çocukların bebeklik dönemindeki uyaranlara aşırı tepki (coşkun) gösterdiğini ileri sürmektedir. Bu nedenle, genetik olarak bu tarz çocukluk deneyimlerinden etkilenen mizaç, bazı çocukların utangaçlık tepkilerinde rol oynayabilir. Bu durum bir kişi ve duyguya verilen abartılı tepkilerden sayabileceğimiz aşkın açıklaması olabilir. Annesinden ayrılınca bir yabancı çocukla yada kişi ile etkileşime geçmeye maruz kalan çocuklarda tanıdık (alışkın) olmayan yetişkinden daha fazla utanan bebekler olduğunu saptayan araştırmalar da mevcut.

Utanmazlık çağında bu mümkün mü? Çocukluğunuzda oynadığımız kelime tekrarı eğlencelerinde fark etmişizdir. Bir sözcüğü defalarca üst üste hızlıca söylediğinizde, sözcük giderek anlamsızlaşır. Bu göstermektedri ki son derece basit ve sıradan bir nesneye karşılık gelen kelimeler semantik (anlamsal) değerini yitirecektir. Vıcık vıcık tekrar ve dışsallaştırma adeta aşk kavramının içini düşünülemez hale getirmiştir.

Yaşadığımız kültürde görsel-dışsal kültürün, hızla tüketilen yaşam pratiklerinin, temelleri yıkan yenilik hırsının ve anlık heyecanların çağında içsel olan ile dışsal olan ayırt edilebilir mi? Görünmeyenden utanma hissinin kaybı ile varlığın aşkın boyutuyla bağını da kaybeden insan, ruhunun ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir dünyada yapayalnız ve yurtsuz kaldığı hissindedir. Öyle ki Heidegger, modern çağı çürümüş bir dönem olarak algılamakta haklı gibidir.

Üretmenin ve görgül performansın hakim eğilim olduğu modern toplumlarda bu utangaçlığa yer yoktur: Bu konudaki durum ve sonuçlar, başarısızlıklar büyütülür. Çünkü görgül beklenti melankonide değildir artık. Güzel olan sosyal medya duvarındaki akışın öznel estetik pürüzsüz pornografisinin bitmek bilmeyen akışında kayganlaşmaktadır. Bu modern aşık insana yabancı içselleştirmenin ortaya çıkmasıyla, modern toplumlarda aşığın ödülleri azalmıştır haliyle ve onların fikirlerini ifade etmek için çok az teşviki vardır. Çocuk utangaçlığı ile birleşemez aşk utangaçlığı bedenin büyümesi (seksüel arzular) ve dil (sosyal) gelişimi ile büyütülen kişi zalim utanma ile birleşmiştir artık.

Buraya kadar aşıkı ile maşuku arasında olanları anlamak içindi. Ya diğerleri ne yapmalı…?

Toplumdan tecrit etmek değil aşkın kınanması; utanmasını kolaylaştırma ile derinleşmek ister aşkını. Toplumun, delilerin taşkınlığına ve ölçüsüzlüğüne olan tepkisi, onları kınamak ve taşlamaktır. Âşık da aşk coşkunluğu ile sergilediği taşkın ve aykırı davranışları nedeniyle toplumun kınamasına maruz kalacaktır. Hatta “kınayanın kınamasından korkmamanın” icap ettiği söylenebilir. Aşık bundan uzak görmek istemez kendi lanet ve melanetlerine utanarak derinleşmek isterler insan olmaklığında. Aşık'ı kınayanlar “bilmez ki çılgınlık pazarında dolaşan rüsvâlarda utanma veya şöhret kaygısı yoktur.” Utanmak aşıkın yaşadığı kontrol edebildiği bir şey değildir, hem utanarak şöhret peşinde koşmak akıl işidir aşıkın işi değildir.

“Bana ta’n eyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı?” diye düşünse de aşık bi paradoxun içindedir. Düşünür sadece. Düşünmek zorundadır. Hikayenin toplumun diline düşüşü kişisel masalın bitişi-acının sonu-dur. Biz aşıkı kendi trajedisi ile baş başa bırakalım da asıl üçüncü kişiler olarak ne yapacağız onu düşünelim: Bence kınamama iyi bir yol değil. Kınayıp aşıkı bu kıyafetten mahrum bırakmamalıyız.

İster halk tasavvufunda ister kişisel deneyiminizde kalmadı bende gururdan eser demedikçe aşktan gerçek anlamda nasibiniz olmamış demektir…

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.