Bi mutluluk ‘GETİR’ilebilir mi?
Tabiki de hayır… Ancak acele etmeyin…
Bu yazıyı yazmamdaki bağlamı anlamak en asgari çıkış noktanız olabilir. Bir insan olarak benim ve diğer insanların söylediklerini daha ciddiye almamız gerektiği konusunda sizi uyarıyorum şimdiden. Benim bu mutluluk oyununda ne hissettiğimi anlamanın tek yolu bu yazıyı okumaktır. Sağduyunuzun bir parçası olan şüphecilikle bu yazıyı okursanız, psikologlar, ekonomistler ve kişisel gelişim guruları arasındaki neoliberal ittifakın, mutluluğun içinde olduğu yeni ve baskıcı bir hükümet ve kontrol biçimine yol açabileceğini hesaba katacaksınızdır.
Mutlu olmak için burada olabilir misiniz…? Elbette kendinizce nihai anlamda mutlu olamaya kapı açabilirsiniz buradan. Ama şöyle bakalım: mutsuz olursak ne olur? Yeterince haklı nedenleriniz varsa neden mutsuz olmak kötü olsun ki? Yeterince değerli nedenleriniz var ise şimdi burada mutluluğa giden bir yol bulmak için bu yazıyı okuduğunuzu iddia edebildiğiniz gibi mutsuz olmak da kendinizce haklı olabilirsiniz.
İnsanlar mutlu olmak isterler çünkü mutluluk, iyi bir yaşam sürdürmek için gerekli olan bir “ideolojik duygu”dur. Mutluluk, insanların iç dünyalarındaki olumlu bir duygu veya huzur duygusunun beklentisidir. Mutluluk, insanların sağlıklı bir psikolojik ve fiziksel iyilik hali olarak kabul edilir ve bu nedenle insanların sağlıklı ve mutlu olmalarını sağlar. Ayrıca insanlar mutluluk duygusunun kişinin iş yaşamı, sosyal ilişkileri ve kişisel zevkleri gibi birçok faktöre olumlu yansımaları olduğunu bilerek mutlu olmak isterler.
Mutlu olmak isteği, birçok insan için ideolojik olduğu kadar doğal bir istektir ve insanların yaşamlarının amacı olarak görülebilir. Mutlu olma isteğinin, insanların gerçekte ne olduğunu ve ne olmaları gerektiğini anlamamasına neden olabilir. Buda demektir ki mutlulukta amansız bir tuzak vardır. Örneğin, insanlar mutlu olmak istedikleri için, gerçekten istedikleri şeyleri yapmak yerine, diğerlerinin beklentilerine uymaya çalışabilirler. Bu durumda, insanların gerçekten ne istediği unutulabilir ve gerçek mutluluklarını elde etmeleri zorlaşabilir. Ayrıca mutluluğun sürekli bir durum olmasını beklemek, gerçekte hayatta mutluluk duygusunun geçici ve değişken olması nedeniyle insanların gerçekçi bir beklentiye sahip olmamasına sebep olabilir. Bu sebeple mutlu olmak isteği, gerçekte ne olduğunu ve ne olması gerektiğini anlamak ve gerçekçi beklentileri oluşturmak gerektiği anlamına gelmelidir.
Her şeyden önce unutulmamalı ki günümüzde bu duygunun kavranışı çarpıtılmış ve bulanıklaşmıştır. Sırf kapitalist rekabet mantığına dayanan, niceliksel spektrum üzerinden açıklanamayacağı gibi eskilerin erdem ve dine dayanan mutluluk karayışının da bir geçerliliği yoktur. Bu yazıda kavrama bir berraklık kazandırma derdinde değilim. Sadece olumsallıklar üzerinden yaşananlara farklı bir pencere açmak yada açılmış pencerelere işlerlik kazandırmak derdindeyim.
Mutluluk buyruğu hayatımızın gidişatını ve yönünü belirler. Pozitifliğin tiranlığından kaçış yok. Ancak mutluluk, hepimizin peşinden koşması gereken en üstün iyilik midir? Pozitif psikologlar, mutluluk ekonomistleri ve kişisel gelişim gurularının ön saflarda yer aldığı yeni nesil sözde mutluluk uzmanları böyle söylüyor. Etkili kurumların ve çok uluslu şirketlerin desteğiyle, bu kendini uzman ilan eden kişiler artık bize daha başarılı, daha anlamlı ve daha sağlıklı bir hayat sürmek için hangi hükümet politikalarının uygulanacağını, hangi eğitim müdahalelerinin yapılacağını ve hangi değişikliklerin yapılması gerektiğini söylüyor.
Her iki durumda da doğrulanabilir bir durum ortaya çıkıyor ise neden illaki mutsuzluğu seçelim… Yüksek bir ideal için “ekmek”ten vaz geçmek insanı bir ürünü tüketince elde edeceği haz eşit değil ise neden habire mutluluk satın alma derdindeyiz?
Meselemiz “mutluluk” … Günümüzde insanların pek çoğu mutluluğu arıyor, peşinden koşuyor mutlu olmak için çalışıp çabalıyor mutluluğun formülünü arıyor. Geriye kalanlarımız ise bu mutluluk talep eden insanlara mutluluğu arayan insanlara mutluluğu pazarlıyorlar.
Tabi elbette bu bir illüzyondan kaynaklanıyor “mutluluk motivasyonu”. Bu motivasyon salt içsel ve vicdani bir motivasyon değil elbette… Bu motivasyonun gücüne teslimiz. Depresyonun sürekli genişleyen tanımlarına ve en mahrem duygularınızın ticarileştirilmesine kadar uzanan derin bir pazarlama. Neoliberal kapitalizm, ekonomik büyüme, serbest piyasa, az devlet müdahalesi ve yurttaşların özgürlüğünü ön planda tutan bir ekonomik sistemdir.
Kapitalizmin en önemli prensiplerinden biri olan rekabetçilik, insanların mutluluk duygusunun arkasında gizli olabilecek birçok sorunu beraberinde getirebilir. Örneğin, insanlar kapitalizm içerisinde sürekli bir rekabet içinde olduklarından, mutluluk duygusu ve başarı duygusu arasında sürekli bir ilişki kurmaları gerekir. Bu durumda insanlar sürekli olarak kendilerini diğer insanlara göre karşılaştırırlar ve kendilerini gerçekten ne kadar mutlu olduğunu anlamakta zorlanabilirler. Ayrıca kapitalizm sistemi, yalnızca maddi değerlere dayalı bir değer yargısına sahiptir. Bu yüzden insanlar sadece maddi değerlere dayalı bir mutluluk arar ve kapitalizmin özendirdiği maddi değerleri elde etmeye çalışırlar. Ancak gerçek mutluluk duygusu, sadece maddi değerlere dayalı olmayabilir ve bu nedenle insanlar gerçek mutluluk duygusunu elde etmekte zorlanabilirler. Sonuç olarak, neoliberal kapitalizm ile mutluluk arasındaki ilişki, kapitalizmin insanların gerçek ihtiyaçlarını tanımlamasının zor olması ve sadece maddi değerlere dayalı bir değer yargısına sahip olmasından kaynaklanabilir.
Kapitalizm öyle sinsi bir hal aldı ki. Aynı boku sana mavi sıçırtarak seni mutlu edebiliyor. Pazarlamanın bir kısmı doğrudan kahkaha yogası gibi mutluluk deneyimini satıyor. Kalanı ise her hangi bir ürünü tüketmen için sana ulaştırarak yapıyor. Getir’in yaptığı da tam olarak bu. Karnın doydu dişine takılan yemek kalıntısı mı var? Kürdanını getirdim… mutlu olabilirisin… Aslında Getir’de olduğu gibi Coca-cola’nın bir reklamındaki gibi söylemler diğerine göre daha namuslu ve niyetini doğrudan ifşa etmiş olmaktadır.
Coca-Cola, “Mutluluğa Kapak Aç” sloganını kullanarak, içeceklerinin tüketicilerin mutlu olmalarına katkıda bulunduğunu vurgulamak istemiş olabilir. Ancak bu slogan genellikle, mutluluğun sadece bir içecek içmenin sonucunda elde edilebileceği bir fikrini yansıtmakta ve gerçekte mutluluk duygusunun daha kapsamlı bir şey olduğunu unutmaktadır. Slogan, Coca-Cola’nın tüketicilerin ihtiyacı olan gerçek duyguların ötesinde, onlara bir duygu satmaya çalıştığını düşündürebilir, dolayısı ile birçok kritiği var. Ayrıca, içeceklerin sağlıklı bir yaşam için gerekli olmadığını ve sağlıklı bir diyetin bir parçası olarak tüketilmemesi gerektiğini unutmayın. Ayrıca, bu sloganın birçok kişinin gerçek mutluluk duygusunu elde etmek için sadece maddi değerlere dayalı bir arayış içinde olduğu fikrini desteklemesi muhtemel olabilir. Bu nedenle Coca-Cola’nın “Mutluluğa Kapak Aç” sloganını, gerçek mutluluğun sadece bir içecek içmenin sonucunda elde edilemeyeceği gerçeğini dikkate alarak yorumlamak gerekir.
Mutluluğu isteyen talepkâr özneler tabii ki mutluluğu talep ettikleri için ve bu insanlara kulak veriyorlar ve böylece devasa bir mutluluk endüstrisi oluşuyor. Kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi temelinde çalışır ve tüketicilerin talep etmesiyle üretim yapılır. Kapitalizm içerisinde, tüketiciler özne olarak kabul edilir ve ekonomik sistem, tüketicilerin talep ettiği ürünleri ve hizmetleri üretmeye yönelik hareket eder.
Talepkâr özne, ekonomik sistem içerisinde tüketiciler olarak tanımlanır ve kapitalizmde tüketici davranışının belirleyicisidir. Tüketicilerin talep ettiği ürünler ve hizmetler, üreticilerin üretim yapmasına neden olur. Bu nedenle kapitalizmde tüketiciler, ekonominin önemli bir oyuncusudur ve tüketici davranışları ekonomik faaliyetleri etkiler. Kapitalizmde tüketici, hizmet ve ürünleri alıp satma işlemi yapar, böylece piyasa ekonomisi işler, talep edilen ürün ve hizmetler üretilir, üretici ise tüketicinin talep ettiği ürün ve hizmetleri sunar. Bu sistemde tüketici, alım gücüne göre sosyo-ekonomik bir konumda olarak tanımlanır. Sonuç olarak, kapitalizm sistemi içerisinde talepkâr özne olarak tüketiciler önemlidir çünkü tüketici davranışları, üretim ve ticaretin yönünü belirler. Yoksullarda alıklaşma, orta sınıflar için gösterge röntgenciliği ve tefeci hazcıların kazancında süreç işler gider.
Tabi bu en üstü yani günümüzde olurmuş olan bu devasa endüstri insan soyu için temel birkaç yanılgıdan kaynaklanıyor:
1- Yer yüzündeki varlığımız mutlu olmak amacını taşıyor.
2- Yaşamamızı nihai amacı mutluluktur.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi mutluluk çok mağdur edilmiş bir kelime. Ama maskeler ve dayatmaya dayanan mutluluk çarpıktır. Sonsuz emzirilme talep eden mutluluk sürdürülemezdir. Bunu görenler oldu elbette. Freud’un uygarlığın huzursuzluğu dediği şey de aslında meseleye açıklık getirmektedir. Mutluluk maskesi takmaya taktırmaya eğilimli kale getiren kültür; zorlanmış insanın bilincinin arkasında huzursuzluğu büyütüyor. Bir diğer isim Nietzsche’dir: Özünde köle ilişkileri mutluluk getirmiyor. Mutluluğa mahkûmiyetten kurtulmanın yolu sorumluluk ve acıya dirençteki dayanıklılıktaki yüksek iradeden geliyor. Bu maskelere direnç göstermeliyiz.
Çoğu insanın farkındalık ve yaratıcılığa dayanmayan mutluluğunda yaratılmış maske ve izlenim oluşturma eğilimi vardır. Çünkü sosyal evrenden dışlanma korkusu sizi kilitler. Bunun kanıtı mutluluğun sadece oral ve görsel beslenmede tatmin edileceğine metafizik açıklıktaki inançtır. Tüketerek varolma biçimi, insanların varoluşlarını sürdürebilmek için gerekli olan mal ve hizmetleri tüketerek elde etme biçimidir. Bu, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için mal ve hizmetleri satın alma ihtiyacını içerir. Unutmamalıdır ki bir şeye ihtiyaç duymamız onun gerçek bir ihtiyaç olduğunu tek başına kanıtlamaz. O şey satılabilir olduğu için vardır hayatımızda. Kimsenin sosyal medyadaki kahvesi gerçek bi kahve değildir. Şeker gerçek bir gıda değildir çoğu kez. Tamam karnımız daha iyi gıda arzı ve tedariki, eskiye göre daha iyi, daha uzun yaşama olanaklarına sahibiz. Ama ben yine de modern insanın mutlu olduğuna inanmıyorum. Bu kurgul, popüler bir yanılgıdır.
Tüketerek varolma biçimi, tüketicilerin kapitalist bir sistem içerisinde yaşadığı bir ülkede normal olarak kabul edilir. Bu tür bir varolma biçimi, insanların sürekli olarak üretim ve tüketim döngüsünde kalmasını gerektirir. İnsanlar, mal ve hizmetleri tüketerek var olurlar, ancak bunun sonucunda ürettikleri atıklar veya çevresel etkileri de ortaya çıkabilir. Ayrıca, tüketerek varolma biçimi, insanların sürekli olarak tüketim için harcama yapmasını gerektirir. Bu durum, insanların gerçek ihtiyacı olan şeyleri tüketmeleri yerine, sadece tüketim için harcama yapmasına neden olabilir. Bu nedenle, tüketerek varolma biçimi, insanların gerçek ihtiyaçlarını karşılamak yerine sürekli tüketim arayışına itebilir ve çevresel etkilerine yol açabilir. Alternatif bir varolma biçimi olarak, insanların gerçek ihtiyacı olan mal ve hizmetleri sürdürülebilir bir şekilde üretebilmeli ve tüketebilmelidir.
Var olma sebebimizin sürekli bir tüketime bağlanması, ruhumuzdaki içimizdeki boşluğu her geçen gün para lehine genişletmekt. Hızla kendimizden uzaklaşmamızın nedeni olarak irade özgürlüğümüzü yok ediyor. Marx’ın deyimiyle en özgürleştirici aşk bile topumuzu birden köleleştiren (14 Şubat Sevgililer Günü) bir araca dönüşüyor. Apolloncu düzene cesur bir Dionysoscu karşı duruş hüznün perişaniyetini gerekli kılıyor. Nasıl ki; seviliyor olmaktan üstündür sevmek, öfke duymaktan üstündür affetmek; mutluluk maskesine direnç de bu dirence teslim olmaktan üstündür. Sevilmek, öfkelenmek, mutlu olmak egonun kötü-bilinçsiz tarafından tetiklenir çoğu kez. Ama öyle ki mutluluğa dirençte bir irade vardır. İradeli olan farkında olduğumuz bir bilinç yaratır ve bu bilinç hali o şeyi üstün kılar.
Daniel Kahneman, 2002 yılında Ekonomi alanında Nobel Ödülünü almış bir araştırmacıdır. O, özellikle tüketici davranışları ve karar alma psikolojisi üzerinde çalışmıştır. Kahneman, tüketicilerin gerçek ihtiyaçlarının ötesinde sürekli bir tüketim arayışı içinde olduğunu düşünmektedir. O, tüketicilerin mutluluk duygusunu elde etmek için tüketim yapmasının, gerçek mutluluk duygusunun sadece geçici olduğunu ve gerçek ihtiyaclarını karşılamadığını söylemektedir. Ayrıca, Kahneman araştırmaları ile insanların gerçekte ne istedikleri hakkında saptadığı şeyleri, tüketimin gerçekten ihtiyacı olanları karşılamadığını , ve insanların aslında ne istediklerini anlamak için gerçekçi bir beklentiye sahip olmaları gerektiği konusunda uyarılar yapmıştır. Kahneman, insanların tüketim yaparak mutlu olmalarının geçici olduğunu ve gerçek mutluluk duygusunun, insanların ihtiyacı olan şeyleri elde etmekle ilgili olduğunu söyler. Örneğin, insanların maddi değerlerinin ötesinde, sosyal ilişkileri, iş yaşamı, kişisel zevkleri gibi faktörlerin de mutluluk duygusuna olumlu yansımaları olduğunu belirtir. Sonuç olarak, Daniel Kahneman, tüketerek varolma biçiminin gerçek ihtiyaçları karşılamadığını ve gerçek mutluluk duygusunun geçici olduğunu öne sürmektedir ve insanların gerçek ihtiyaçlarını tanımlamak için gerçekçi bir beklentiye sahip olmaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Kişinin vicdanı gibi mutluluğu da bireye hasmış gibi düşünülmekte. İnsan denilen varlık doğanın anomalisidir ve dünyanın gidişatı anomaliye terkedilmemelidir. Mutluluk kolektif olmalı. Kurtuluş kolektif olmalı… Bu yüzden sağlık ücretsiz ve parasız olmalı özelleştirilmemeli… Mutluysanız ve bunun farkındaysanız, arkadaşlarınıza ve onların arkadaşlarına teşekkür edin. Ve siz varken, arkadaşlarının arkadaşları. Ama üzgünsen, suçu üstlen. Harvard Tıp Okulu ve Kaliforniya Üniversitesi, San Diego’dan araştırmacılar, “mutluluğun” yalnızca kişiye özel kişisel gelişim teknikleriyle dolu, kapalı bir yolculuğun sonucu olmadığını keşfettiler. Mutluluk aynı zamanda duygusal bir bulaşma gibi sosyal ağlar aracılığıyla yayılan kolektif bir olgudur.
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir