Felsefede CAHİL HALK SORUNU

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
5 min readMar 28, 2023

Neden halk felsefeye yaltaklık ediyormuş gibi gözükse de esasında ona karşı durmaktadır. İşin içinde olan biri olarak diyebilirim ki; Bizim toplumda herkesin felsefeyi sevdiğini söylediğini görürsünüz. Ancak felsefe için hiçbir şey yapmayanların ülkesi burası. Yöneticilerden tutun, en alt kademeye kadar herkesin içinde bir parça felsefe nefreti var. Düşüneni, sorgulayanı, direneni sevmeyenlerin arasında nefes almaya çalışmak gibi biye bu topraklarda felsefeyi üzerinde taşımak. Şizofren bir durum…

Toplumumuzda felsefeye olan ilgisizlikten de öte ona açık bir karşı duruş, hatta nefrete varan tutumlar olduğu hep genel bir şikayet konusudur. Gerçekten de akla karşı hissi ve içgüdüyü bilgi kaynağı olarak belirleyen örgütlü teolojik motivasyona sahip bir nefret söylemi vardır. Türkiye toplumunda, başka halklarda da olduğu gibi felsefeye karşı yaygın eğitim durumundan kaynaklanan kendiliğinden oluşmuş bir önyargının olduğu açık. Fakat halk arasında felsefeye karşı derin bir saygı ve felsefenin önemini az çok kavramış ilgi de vardır. Bu da çok açıktır.

Bu durumda uzun on yıllardan beri süren felsefi çabalarımızın halk arasındaki önyargıyı geriletip, ilgi ve merakı güçlendiren etkilerinin gözlemlenebilir ürüne dönüşmüş olması gerekir. Fakat durumun hiç de öyle olmadığını yaşayarak görüyoruz ve kendi gözlemlerimizden biliyoruz.

Kanaatimce bunların başında birincisi; filozofların statülerinden kaynaklanan halka uzaklıkları, hatta halka karşı önyargıları ve halktan korkuları gelmektedir. Cumhuriyetin ilkelerinden kabul edilen ‘halkçılık’ filozoflar arasında da etkisiz biçimsel söylemden ileri gitmemektedir. İkincisi; İkinci ve daha önemli neden, Türkiye’de felsefenin taklit ve nakil şeklinde olan yapılış tarzından çok içeriği ile ilgilidir. Türkiye’de yaygın akademik felsefe büyük klasik geleneğe dayanmaktan çok Batı ülkelerinden aktarılan ikincil kaynak sayılabilecek yorumlara dayanmasındandır.

Türkiye’deki felsefe marjinal ve sadece yorum olmanın yanında yaygın bir şekilde irrasyoneldir de. Schopenhauer’in keyfi tavrının, Nietzsche’nin aykırı ve bu nedenle cazip görünen aforizma temelli felsefe tarzının yaygın olmasına karşın halkta kalıcı etkisinin olmaması şaşırtmamalı. Söz konusu yorumlar, Batı ülkelerinde de, ne kadar yaygın olursa olsun felsefede “marjinal” bir konuma sahiptir. Heidegger marjinaldir örneğin, Deleuze marjinaldir, Adorno, Habermas büyük klasik damar ile kıyaslanınca kuşkusuz marjinaldir.

Türkiye’de felsefe niye gelişmiyor diyenler suçu basit bir şekilde yalnızca halkta aradılar. Bunun yerine bizzat felsefenin kendi yapısından kaynaklanan bu durum/sorunlar üzerine düşünmesi gerektiği kanısındayım. Felsefe yapmak, felsefeyi gerçekleştirme arzusunu kendisinde barındırır. Sonuçta halka yabacı ve kamusal alandan uzak filozofların felsefeyi gerçekleştirme konusunda fazla ilerleyemeyeceğini görmek için filozof olmak gerekmiyor sanırım.

Sonuçta felsefecilere göre halkın cahilliği felsefenin onda yetersizliğinden kaynaklanarak cahillik felsefeden uzaklaşmayı bu uzaklaşma da cahilliği beslemekte.

Neyse ki Batı Felsefesi Cehalet kavramı ile sorununu halletmiş değil. Ama irfan-feraset noktasında bize yakın olan kadim bilgeliklerde mevcuttur. Nietzsche ye göre tüm eski bildiklerimiz “köle ahlakıydı” üstün insan olmamız için bunların cahili olmamız gerekiyordu.

Sokrat'ın cahilliğinin yanında başka bir tür cahilliği salık veriyordu oysa. Tanrıyı öldüren her birey katildi ona göre. Sokrat'ı bir canavara benzeten modern düşünür Nietzsche medeniyeti okunmaması gereken kitap olarak algılıyordu.

Bir şeyler bilmeliyiz ama erdemi ahlakı terk edemeyiz. Sokrat belki burada duruyordu. O kötülüğün kaynağı olarak bilgisizliği(cahillik) görüyordu. her kiki durum ise İronik bir durum. Bir tarafta kutsanmış bir cehalet diğer tarafta bütün kötülüklerin sebebi… Sokratese göre ahlaki davranışın temelinde mutluluk yatıyordu. Ancak mutluluk isteği hem iyilik hem kötülük yaratabilir mi? O bilgili insanların karşısında “Bir tek şey biliyorum oda hiç bir şey” diyerek cahilliğe ahlaki bir tavır getirdi.

Öğrencisi Platon geometri bilmeyenler girmesin diyerek Akademisinde seçkinci bir ahlakı savundu. Bu seçkincilikle Cumhuriyet fikriyle(ütopyası) hocası Sokrat'ı idam eden Atinalılardan intikamını almış oldu. Herkesi eğitmeyelim yönetenler seçkin olsun yeter. Platon burada duruyor. Eğitimli Atinalılar Sokrates'i idama götürmüşlerdi. okumuş bilgili bir adam cahilliği meslek edinemez mi? Sokrat EVET dedi. Okul ve eğitimden kaynaklanan safsata, ahlaki yozlaşma artmıştı. Ahlakı yozlaşma karşısında Sokrates'in duruşu malumdur. Antik Yunan toplumunda kurumsallaşmış ileri düzey okullar vardı. Öngörülebilirlik ve ahlak azalıyordu. Sofistler örneğinde olduğu gibi. Kısaca Cahillik ve kişi ilişkisi bir tercih ve tavır alış meselesidir. Bunu Yunan ve modern toplumlar üzerinden düşünebiliriz.

Cehalet modern toplumlarda da halledilmiş bir mesele değil. Sonuçta cahil=bilmeyen ise “halkı eğitmek!” kim akl etmiştir. Bunu okul kavramı ile ilişkilendirelim. Cahil halkı bilgilendirip eğitip adam etmek(ulus yaratmak) ulus devletlerin aklıdır.

Halkın ümmi kalıp feraset sahibi olması mümkün değil. Bu cahilliği kullanan riyakarlar varken. Profesör, halk cahil kalsın diyemez. Ama kendi adına cahilliği tercih edebilir, Sokrates gibi. Bu ayrı bir mesele… “Halk cahil kalsın” diyen adama kızmaya hakkımız var. Çünkü cahillik ile sanırım “ümmi” olmayı birbirine karıştırıyor.

Buradan şuraya gidebiliriz: Toplumun alt tabakasında kalanlarda cahillik fazla ise bu verili bir durum mudur? Bu verili durum karşısında Cahil Halka kızabilir miyiz. “Ümmi” olmak yani anadan doğduğun gibi olmak bi nasip meselesi. Halk cahildir ama “köylü kurnazlığı” diye bir kavram var. Köylülüğü aşağılamayalım ama sosyolojik bur durum olarakta tespit ve tezyin edebilelim. Berna Moran, Yakup Kadri nin Yaban’da ‘köylülerin ilkelliğini, içgüdüleriyle yaşayan hayvanlar gibi’ resmettiğini bildirir. Bu kadar da değil… Halkı ‘bidon kafalı’, ‘göbeğini kaşıyan adam’ diye nitelendirmeyelim ama “necip millet” hamasetine de girmeyelim.

Jakobenizmden nasıl kurtulacağız; etik düşünebilen birey ve sivil toplumu geliştirerek. Kısaca sağlam toplumlarda “masum halk” yoktur sivil toplum vardır yada olmalıdır. Zihni bulandırılan millet yoktur. Milletin cahilliğinden yararlanan cahilliği öven riyakarlar vardır. “Dış mihrak” mekanizması ile “dikkat resmileşti” mekanizmasının Cehalet zemini aynı. Halk cahildir deyip cehaleti övmek ikiyüzlülüktür. Bilgiyi tatmış biri olarak bunu söylemek alçaklıktır.

Cehalet istenebilir mi ? Hayır. Şayet senin cahil olmanı isteyen biri varsa o senin cehaletinden yararlanıyordur. Cahillik bir hak değildir. Özgürlükten anladığınız manaya göre suç işleme “özgürlüğü”müz var ama “hak”kımız yoktur. Aynen öylede bilgiye çıkan kapı açıkken “Cahil” kalmak özgürlük değil, insan olma sorumluluğunu taşımamaktır.

Halk adamı değil hak-ilke adamı olmak iyidir ve insan olma sorumluluğumuzdadır. Halkın cahilliğinden irfan-feraset doğmaz. Kurnazlık doğar. Örneğin: Köprüyü geçene kadar ayıya dayı-çalıyorlar ama çalışıyorlar vb. Topluma politik bakanlar iktidarı niceliksel çoğunluk görür, Sivil toplum ise gücünü niteliksel değerlerinden(etik vb) alır. Demokrasi, sadece niceliğe bağlı değildir. Demokrasi nicelikten ibaret görenler için, riyakarlıktan başkası değildir. Ülkemizde olduğu gibi “Komplo Teorileri” nin yönetenler açısından başarısızlığımızın delili olarak cahillere sunulur. Oy hesabı üzerinden düşündüğünüzde “insan onuru-haklarını” görmezseniz Demokrasi Cahiller rejimi olur.

Riyakarlığa Giriş” dersinde giriş cümlesi hep şudur: “Halk Masumdur” ben buna inanmıyorum artık. “Riyakârlığa Giriş” dersinin devamı şudur. “Okumuşlar aydınlar halkı doğru göremiyor”. Bu kısmen doğru olsada bunu söyleyen okumuşlar kategorisindeyse direkt riyakarlıktan bahsedebiliriz. Öyle ya; Halk ‘masum’ ise ‘necipse’ feraseti var ise: Ayıya kim dayı diyor, karısını kim kesiyor, baldız neden tatlı, bal tutan parmağını neden yalıyor vd. buna rağmen “Toplumsal Ahlakı Koruma” söylemi de toplumun cahilliğinden medet umanların geliştirdiği sakat bir duruştur. Atasözleri sosyolojik bir durum(kabul edilebilir) olsada Ahlaki etik bir duruşu değil ikiyüzlülüğün sığınağıdır.

Cehaleti yaygınlaştırmak isteyenler. Kahramanlar, Korkaklar ve Hainler üreterek duygularla ferasetinizi iğdiş ederler. Cehaleti yaygınlaştırmak isteyenler, Korku ve Endişelerinize hitap ederek sizi idraksizleştirir. Cehaleti yaygınlaştırmak isteyenler. Görme ve Duyma duyularının yitimini ister.

Cahillik kavramının övülmesi ile nihilizm arasında daha patolojik bir ilişki vardır. Kurtuluş cehalette yada bilgide diyemem. Şimdi önemli olan ağır kaldırmak değil ağır olmaktır. Bilgili olmak üstünlük değil sorumluluktur.

Şu anda hepimizin yapabileceği şey oy kullanmak — kalkın, dişlerimizi fırçalayın, oy kullanma yerine gidin ve sıraya girin. Jenny Kroik’in illüstrasyonu

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.