Değişimin İmkanı
Z. Bauman derki: “Alternatif bulunan bir şey değil, onun üretilmesi gerekir.” Bu ne anlama geliyor? Alternatifi nerede nasıl arayacağız?
Önce 1 (bir) ve zıddı 2 (iki) vardı. İki birden çıkan zorunluluk zaten. 3 (üç), 2 (iki)den çıktı. Herşey 3 (üç) ile özdeş. Çünkü üç her şeyi mümkün kılan belirsizlik (kaos) içinde var olan canlılık dahil her şeydir.
O zaman varlık tüm düzensizliği ile doğa(yaşam)dır. Yaşam dediğimiz şey sanıldığı gibi düzene (denge) doğru gitmez. Düzensizliğe evrilmek ister. O halde düzensizlik yaşamın arzusudur. Yaşam düzensizlik yaratarak kendisini var edebileceği alternatif ister.
İnsan doğası daha farklılık arz ediyor. İnsanda hiç bir şey kendisinin aynısı değil. Üstelik insan doğası aşılması gereken bir doğa gibi durmakta felsefe tarihinde. İnsan doğasında “kadın” aşılamaz bir dengesizlik durumu olsada, insan doğasının diğer doğalardan ayrışması duygularla mümkün gözüküyor. İnsanın bu kaotik durumu akıl yada çıkardan değil bu duygulardan kaynaklanmaktadır. Bir anlamda insanın laneti duygularıdır. Düzleme oturtulamayan duyguların fahişesi konumuna düşer insan.
Kadın doğrudan bir yaratıcı değil ama üçüncü yolun imkanını sunmaktadır insana. Bu yüzden kadın, tanrı değil çünkü hem bir hem de iki olmak zorunda aynı zamanda, alternatifi mümkün kılan alternatif olandır.
Uygarlığımızın temel ideolojik anlatılardaki; gururlu, intikamcı ve kıskanç Hera, kocasının sevgisinin kararsızlığına içerledi ve çok fazla iyilik yaptığı ölümlü ya da ilahi herhangi bir varlıktan intikamını almaya alışkındı. Yunan erkekleri, ve devamındaki uygarlık kadınların alternatif doğuran olumsuz özelliklerini, her ne pahasına olursa olsun direnilmesi ve bastırılması gereken bir zayıflık olarak gördükleri canlılık-anima’yı veya kendi içlerindeki kadınlığı temsil ediyor olarak gördüler.
Erkekler her şeye gücü yeten ve hükmeden, kadınlar ise utanç verici ve düzenbazdı. Antik Yunan mitolojisi, erkeklerin düşüşünden kadınları sorumlu tutar. Kadınların karşı karşıya kaldığı sosyal kısıtlama göz önüne alındığında, ironik bir şekilde, Yunan mitolojisinde tasvir edilen çok sayıda güçlü kadın tanrıça vardı. Bu nedenle, yolculuklarında bu olumsuz özelliklerin çeşitli kombinasyonlarını sergileyen hem ölümlü hem de ölümsüz birçok dişinin üstesinden gelmek zorunda kaldılar. Bunun bir örneği, Odysseus’un çetin sınavları boyunca Athene ile temas kurduğu — Circe, Calypso, Sirenler, Nausica — çeşitli kadın tipleriydi. Odysseus, problem setini çözmek ve onları alt etmek için kendi içindeki anima’yı kullanarak, her biriyle karşılaşıldı ve zorluklarına göre ele alındı.
Mantık üzerinden değişim: Değişim öncesinin yokluğu üzerinde kurulur mu? Tam olarak değil. Değişim hegelyen bir yapılanma (aufhebung) taşısa da yapılan hakikat ile gerçekliğin ipinin ikisinin birbirine geçtiği şeffaf, yer değiştirebilir, sentezlenebilir olması yaşamı da göstermektedir. Yanlış ve doğru, edimsel ve ideal, evrensel ve tikel arasındaki karşıtlıkta kritik bir noktadadır bir şeyin dönüştükten sonra yok olması. Hegel’in neredeyse bütün sisteminin özüne yerleşen bu kavram yalnızca geçmişteki görüşlerin, bir tür analitik doğru yanlış karşıtlığı ve soyutlanmasından ayrı bir noktada, yani tarihsel bir içiçe geçmişlik, gelişim ve evrimde ele alınmasından ibaret değildir. Bu anlamda değişim şeylerin özlerini kaybetmeyen yeni bir birliğe devindirilmesidir. Bu ise bir şeyin mutlak yok olduğu anlamına gelmez. Özellikle düşünce evrenine çıkmış hiç bir şey yok edilemez. Kendisini dönüşümle sürekli tekrarlıyor. Devinim düşüncenin kendisini var etme olanağını veriyor diyebiliriz.
Özne üzerinden değişim: Kişinin kendi merkezinde ele aldığı sorumluluk onu yaşadığı çağdan ayrıştırır ve değişime kapı açılır. Çünkü çoğu kez ayrıştığı kadar bağ kuruyor insan. Sorumluluktan kaçınan insan, kendinden saklanıyor demektir. Bu kendini saklamak kendiliğini var eden arzuları saklamak anlamına gelir. Çünkü insan, sorumlulukla beraber kendi arzusuna sıra gelmesinden kaçmaktadır. Bunu da sorumluluk bana ağır geliyor ifadesi kaçışın kendine yeterince zaman ve imkan üreterek arzunun örtülmüş halidir. İsteğimi gerçekleştirirsem başıma neler gelir? Sorumluluk derken çoğu insanın asıl derdi budur.
Oysa yaşamanın kendisi kayıtsızlığın ikircikliğin reddidir. İnsan var ise suç ve masumiyet, günah ve sevap söz konusu edilemez. İnsan kadına yani belirsizliğe katlanmalı ki alternatife sahip olabilsin. Yaşamak , yaşamı ölüme tercih etmektir, eyleme geçmek, bir şeye bir başkasına değer vermektir — hayatta kalmaya devam etmek, “haksız”, “sınırlı” ve “farklı olmaya çalışmaktır”. Başka bir deyişle, insan doğası Doğa ile eşitlenmemelidir, çünkü insan doğası Doğa’nın kendisi gibi değildir, yaşar ve gerekirse kendi alevlerinde yanmaya hazır olmalıdır. Direnme burada; hayat verenin açıkça görüldüğü, vaatlerin boş ve geçici, umudun alay konusu olduğu bir ikilik şartlarında bile.
Alternatif olanı yaşam üretir ve sanıldığı gibi ‘doğa’, (yaşam) insan aklının beklentisi (paradoxu) olan dengeyi dengesizlik lehine yırtmak ister. Yeter ki belirsizliğe tahammül edilsin. Henüz bizi tatmin eden bir alternatif göremiyorsak demek ki daha güçlü değişim isteği henüz doğmadı demektir.