Hangisi Üstün?; Yasa — Hukuk

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
4 min readJun 19, 2020

Osmanlı toplumundan bu yana Meşrutiyetten beri tartışa geldiğimiz bir konudur. Elbette Avrupa toplumu ve siyasi tecrübesi ile çok önceleri bunu kısmen aştı. Bu konu felsefi olarak hep vardı elbette. Ancak Antik Yunanda Platon’a fazlasıyla dert oldu diyebiliriz. Ama sanırım bu işe felsefi olarak Hegel son noktayı koymuş olmalı. Yine hemencecik söylemeliyim ki yasanın varlığı yani yasa bizatihi adaleti yaratmaz.(bu tartışmaya bu yazıda girilmeyecektir) Ancak bu yazıda; yasa, hukuk ve adalet kavramsal olarak olumlu mutlak kavramlar olarak bir biri ile ilişkili olduğu varsayılarak kullanılmıştır.

Yasa şu şekilde tanımlanabilir: Tüzeyi yaratan soyut-tanrısal ilke. “İdea”yı ifade eden yasanın görgül hale gelişi tüzeyi; yani devlet yada hukuku oluşturur. İnsana ait bir durumdur. Sadece insanda tüze, ahlak ve din eğilimi vardır Hegel’e göre. Diyalektik idealizm olarak ifade edilen Hegel felsefesinde kavramlar mutlak’ı ifade etmekteydi. . Yaprak yeşildir” derken yaprak ve yeşil kavramlarında bu kavramların kendisinden başka düşünecek bir şey yoktur. Bir şeyin “üzerine düşünmek” düşünme olmayan tasarım ve duyguları düşünceye dönüştürmektir. Yasa kavramı da o zaman mutlak ve iyiydi. Hemen Hegel’e eleştirilerin de buradan geldiğini söyleyelim; “devleti aşırı yüceltmiş”…

Neyse… Konumuza dönelim… Bizim yakın tarihimizde konu nasıl bir görünüm arz ediyor hemen ona bakalım.

I. Meclis Binasının duvarına asılan “Hakimiyet Milletindir” levhası Hattat Mehmed Hulusi Yazgan tarafından yazılmıştır. (Atatürk, Nutuk’u okurken.-15.10.1927)

Esasen bizde son yüz yılda hararetle tartıştığımız bir konu bu. Ama gram yol alabilmiş değiliz. İttihat ve terakki monarşiyi akılcı bulmasa da iş kendine -yani iktidarı ele geçirince- dönünce her muhalefet edeni şeriatçı kabul etmekteydi. Hukukun üstünlüğünü savunan kim olursa olsun şeriatçı yaftası yiyecekti günümüze kadar… Ki burada şeriatı savunanların da yasayı ve onun üstünlüğünü (kendilerine göre) savunduğunu söyleyelim. İlk Kuvayı Milliye ve çoğu Osmanlı mebuslarından oluşan I.Meclis’de “ilerici-gerici” tartışması değil bu konuda; meclise ait yetkilerin ve yasanın gücünün nasıl dağıtılacağı tartışması daha çok yapılıyordu. Örneğin M.K.Paşa’ın savaş şartlarında sahip olacağı yetkiler tartışılmıştır o şartlarda. Türk siyasi hayatında İttihat-Terakki ve onun devamı olan cumhuriyet elitlerince “yasa”yı savunan herkes anlamsız bir şekilde şeriatçı, hain gibi yaftalara maruz kalmıştır. Yani bu konuda (hukukun üstünlüğü) tüm tartışmalar tek adamlık yada tek parti tartışmalarıdır bi nevi.

Cumhuriyet döneminde ki milliyetçilik, komünizm ve İslamcılık vs. muhalif her düşünce yasanın üstünlüğü için yasaklanmış olamaz değil mi? Bundan liberaller bile nasibini almıştır. Her türlü ideolojinin ve fikrin yasaklanmasının nedeni yasanın üstünlüğünden ziyade ne olursa olsun bir yasaya tabi olmaktan korkmaktan kaynaklanmaktaydı. Her anarşisti müslüman her müslüman da bi tık anarşist sayan C. Meriç sanırım tam da buradaydı. Ona göre anarşizm; hükümetsiz bir toplum, hürriyetçi bir düzen (nomos isteyen) kurmak iddiasında olan tek felsefi düşünce ve aynı zamanda tüm düzenleri reddediştir. Nomokrasiyi yani kanunların üstünlüğünü savunan herkes tek adamların ve parti devletlerinin düşmanıdır.

I. Kubad’ın Pers hükümdarı olduğu dönemin­de (485–531) Zerdüşt baş papazı olan Mezdek b. Bâmdâdân Tanrı, Zerdüşt dinini yenileyeyim diye beni gön­derdi ideasıyla ortaya çıkmış ve ateş oyunuyla hükümdarı da kendine mümin kılmıştı. ama bu duruma seyirci kalmayan Kubad’ın oğlu Nûşirevân: “Dört unsur denilen dört şey vardır. Su, ateş, toprak ve hava. Her dördü birdir. O ateşi dile getiriyor. Ona söyle su­yu, toprağı ve havayı da konuştursun. O zaman ben de inanayım.” diyerek babasına isyan etmiştir. İnsanların mallarını kullanmak sevap kılınmış ama bir “ortaklık”tan da bahsedilmemişti. Adaletiyle şiirlere konu olan Nuşirevan toplumda din adına devlet adına kişisel yağma ve çıkar düzenine karşı çıkmıştı. Doğulu bir toplum olsa da İran toplumunda da yasa ve hukuk fikri mevcuttur.

Toparlayalım: Hegel’den mülhem anladığım yasa/kanun hukukun/devletin yani yetkinlik olarak adaletin tesisi için gerekliliktir. Bu yetkinlik kavrama ait tanrısal bir yetkinliktir. Arzu alanına ait bir ideali ifade etmez. Yani yasanın üstünlüğü istemeden yada yarardan ziyade mantık/varlıktan gelmektedir. Yasa da hukukta üstündür. Bu hükmü “adalet teorisine” girmeden Hegel sınırlarında kaldığımı bilerek veriyorum. Yoksa konu çok uzar…

Not: Kütüphanemde atılacakları temizlerken bir an beliren bir konuydu. Giriş niteliğinde bir yazı oldu. Bir hafta sonra Hegel Mantığına Giriş isimli bir yazıyı yüksek ihtimal hazırlamış olacağım.

Literatür

1- G. W. F. Hegel, Tanrının Varoluşunun Tanıtları Üzerine Dersler, İdea, 2016.

2- G. W. F. Hegel, Din Felsefesi Dersleri, Pinhan Yayıncılık, 2016.

3- G. W. F. Hegel, Mantık Bilimi, İdea, 2014.

4. G. W. F. Hegel, Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I; Mantık Bilimi, İdea, 2004.

5. Cemil Meriç, Bir Facianın Hikayesi, Ümran Yay., 1981.

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.