Kızıl Goncalar: Türkiye’de Iskalanan Hayat

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
4 min readJan 1, 2024

Çocuklar hepimizin yumuşak karnı. Onlar gülsün, sevilsin, halayda eğlensinler diyedir bunca katlanışlar. Bu açıdan film önemli. Film ülkenin kanayan tüm yaralarına dokunmayı başarmış. Tebrik etmek lazım.

Genelde Türk dizisi seyretmemeyi tercih ederim; çok gereksiz bakışmalar, gereksiz gerilim, sakıza dönmüş senaryo… sıkılırım. Nihayetinde Kızıl Goncalar dizi filminin ilk iki bölümünü seyrettim. Devam etmem yüksek ihtimalle. Benim açımdan konu kapanmıştır. Sadece iki bölüm yeter; çünkü sanal ve sanal olmayan ortamda çokça tartışıldı fikrim soruldu ve tartışmaya davet edildim. Filmi beğendim: Dram, duygu yoğun klasik bir Türk dizisi.

Hem senaryosuyla hem de eleştirel yelpazesi hoşuma gitti; “aile kurumu”, Cioran takipçisi bi tarikat prensi vs... Müzikler ki dini müzikte severim aramızda :). Sosyal ortamlarda, tarikatları eleştirdiği şeklinde kabaca anlatılan özetleme doğru değil. Doğrudan bir tarikat yapılanmasının eleştirisi yok; ayrıca bu konu yani tarikatların örgütlenme ve yaşam pratikleri gizli şeyler de değil bizim tolumda, herkesin malumu.

Bir ülkede sosyal ortaklıklar ve topluluk inşası için siyasi yelpazede bir anlaşma olsa da ahlaki olarak Türkiye’deki muhafazakar, liberal, İslamcı veya laikler, Türkler ve Kürtler üzerinde önemli, inkar edilemez sürtüşme alanları mevcuttur. Örneğin; geçmişteki başörtüsü yasaklarındaki duyarsızlık, şimdilerde kayyum kayıtsızlığı…

Merhum tarihçi Halil Hoca’nın bir ifadesiyle: “Abartmasız görünen gerçek şudur ki, Türk milleti birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, zihniyeti, değer sistemi, yaşam tarzı, dili, giyim-kuşamı, selamlaşması bile farklı iki ayrı toplum haline gelmiştir.’’ Kutuplaşma olmaksızın bu topraklarda halka bi şey anlatılamıyor. Hal böyle olunca bu acımasız gerçeklerle baş etmemizin yolu içten geçenle dışta görüneni tutarlı hale getirmek gerekmektedir.

Bu toplumunda herkesin, her kesimin(grup-ideoloji) bir “official”-resmi görünen yüzü var, dışarıda herkes bu yüzle konuşuyor ama gerçekte düşündüğümüz ve konuştuğumuz çok farklı şeyler… İki yüzlüler cennetiyiz adeta. Memlekette ki iki potansiyel iktidar ve tabanı örneğin Atatürk konusunda yada başörtüsü konusunda bilinç altını net ve samimiyetle ortaya koyamıyor. Bu iki konuda topluma ve birbirlerine doğruyu söylemediklerini düşünüyorum. Tepeden tırnağa bu samimiyet ve bedel ödeme yoksunluğu toplumu geriye götürmektedir. Neticede taraflar birbirlerinden gerçekte emin değiller.

Bu memlekette Atatürk’ün veya İslam’ın yanlış anlaşılmasından kaynaklı sorunlarımız yoktur ve bu kolaycılığa kaçılmasını istemem. Ama hayatı, realiteyi yanlış anlamak ve kurgulamaktan kaynaklanan sorunlar vardır. Atatürk’ün kurucu müsebbip olarak tarih karşısında yapacağı bu kadardır. İslam ve Atatürk’ün; kültleştirilip nostaljik özlem imgesine dönüştürülmesine, kutuplaşmanın sembollerine dönüştürülmesine lüzum yoktur. Yani burada sorun din değil devlet ve toplum gelenekleridir. Bu durumda çatışmayı seçen güçlü politik ikilik, gelenekçilik-çağdaşlaşmadan kaynaklanmaktadır. Sünni İslam ve Atatürk’ten değil…

Demem o ki: Bir Türkiye panoramiği sunan Kızıl Goncalar dizisine bütüncül bakmak lazım. Filmin eleştirisinden herkes nasibini aldığı gibi filmin asıl eleştirisi bence seküler kesime yönelik. Hal böyle olunca filmin yaptığı eleştiriyi seküler kesimde beğenmeyenler var: Sonuçta bu bir senaryo ve senaryoyu bizim ideolojimize göre yapmak zorunda değiller. Kimse kimsenin hıyarına tuz serpmek zorunda değil. Bunu iddia etmek bizi katı ideolojik bir tutuma götürecektir. Filmin içinde mantık hatası olması, geometri problemin eksik olması durumu değiştirmez. Filmin içindeki mantık hatası ideolojik açmazlarımıza denk geliyor biraz. Mantığın (ideolojinin) kuralları ile düşündüğümüzde çoğu zaman hayata bakışımız kısırlaşacak ve hayatın sosyolojinin gerçeklerini ıskalayacağızdır. Sonuçta bu bir film ve geometri ve mantık ders videosu değil. Bu anlamda seküler tarafta filmin eleştirisi bir tür hazımsızlık da doğurmuştur. Onları öz eleştiriye davet etmekten başka çaremiz yok. Dizi iyi bir yapım bu açıdan; çünkü seküler okumuş kentli tayfayı tartışmaya sevk etti.

Geri kalmış toplumlarda(kabile devleti) düşmanlıklar, dostluklar animist (ruhçu) ve aşırı komlexlidir. Bu toplumlarda Nietzsche nin tabiri ile “topluca delirme hali” olan sağ yada sol ideolojilere bile yer yoktur. Hitler Almanya'da iktidar olduktan hemen sonra Yahudi katliamı yapmadı. İlk önce “Yahudilerle alışveriş yapma” dedi devam etti devam etti … Yahudiler şeytanlaştırıldı ve en son katliam yapıldı. Ama artık toplum nezdinde katliam meşru idi. Bu yüzden modern liberal hukuklarda “nefret suçu” diye bir kavram var. Oysa hayat böyle akmaz… Film tamda bunu yapmak istiyor. Hayat sizin şeytanlara yüklediğiniz düzlem gibi net ve pürüzsüz değil. Radikal bakışlar: Hayatımızın içinde yer alan ideolojilere ve bu ideolojilere mensup kişilere aşırı ahlaklı bakmamalıyız. Aşırı liberalizm, Marksizm, feminizm gibi ideolojilere sahip bireyler gerçeğin bir kısmını anlamamız açısından bakmalıyız. Sınıflı toplumu kaldırmadı diye Marksistlere yaklaşamayız; Sınıflı toplumu iyileştirmede onların katkısını takdir etmeliyiz.

Hayata ideolojik bakarak onu anlayamayız. İdeoloji bir tür hastalıktır. sizde var olduğunu düşünüyorsanız; ötekinin inancına inanma ihtiyacıyla görünür oldurduğunu unutmayın… * müslüman için “müslüman böyle mi giyinir”, * laik için “hani bunlar laikti”, * marksist için “paylaşsana o zaman …” vs. düşüncelerine kapılıyorsanız ideolojik bir hayvansınız demektir. Üstelik grup (sürü) halinde düşünüyorsun demektir.

Kendisini karısına dövdüren muhafazakar teslimiyetçi erkek (Meryem’in kocası) bence en önemli karakter ve sadece bu karakter üzerine muhafazakar (diyelim başka bir tabir bulamadım şimdilik) Türk erkeğinin varoluşsal trajedisi ilgimi çekti. Asıl acı ve keder onda olmalı çünkü durumunun tarifi yok.

Bir toplulukta düşman görünmez ise o topluluk birbirine savaş açar. Aslında biz böyle bir topluluğuz. Birbirimizi kendimize görünmez kılmışız habire masum öteki ile savaşıyoruz adeta. Başka açıdan filmin gösterime sunulduğu kanal (FOX tv) aslından kritiği hak eden bir konu. Biraz bu açıdan bakarsak kendi sorunlarımızı da fark etmiş oluruz.

FOX olmasaydı yada Hollanda’nın bizde bankası olmasaydı ne olurdu bunu bir tarafa bırakalım ve şunu düşünelim: Bu filmi bu haliyle başka hangi kanal gösterebilirdi? Sermayesi bu topraklara ait olmayan Fox’tan başka… Muhalif olacak, eleştirel tutumu ön plana çıkartacak sermayesi Türkiye olan bir kanal var mıdır? Bence hayır. Asıl şapkanın ünümüze konulup eleştirilmeyi hak eden kısım burasıdır. Fox tv Atatürk Nutuk’unun okunduğu ve muhalif cenahın sıklıkla tercih ettiği bir kanal. Kendi dinamikleriyle bağımsız ve eleştirel kalabilme yeteneklerini kaybetmiş bir toplumun özetidir bu.

not: Sonradan gördüm https://www.youtube.com/watch?v=zjNprqm_BNE linkindeki değerlendirmeyi öneriyorum. Sosyoloji dersi gibi düşünün videoyu…

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.